Yön Radyo’nun, Ali Nesin Türban Cephesinde haberi geniş yankı uyandırdı…Haber, bir çok basın -yayın kuruluşunda manşet olurken Ali Nesin’e de büyük tepkiler geliyor. Prof. Ali Nesin’e en sert tepki de kardeşi Ahmet Nesin’den geldi. Ali Nesin’e bir açık mektup yazan Ahmet Nesin, babasının “Ah Biz Ödlek Aydınlar” kitabını yeniden okumasını istedi. ODA TV ise Aziz Nesin’in bu kitabından pasajlar yayınladı. İşte kardeşi tarafından Ali Nesin’e tavsiye edilen , Aziz Nesin’in “AH BİZ ÖDLEK AYDINLAR” kitabından bazı bölümler…
“Şu yazımda da söylediğim gibi” demek hiç hoşuma gitmez, ama beni lütfen bağışlayınız, ilk kez bu yazımda bir eski öykümü özetleyeceğim. Öykünün adı; “Ah biz Eşekler”
Eskiden eşeklerin kendilerine özgü zengin bir dilleri varmış. Kendi ülkelerinde eşekçe konuşurlar, yazışırlarmış.
Günün birinde kurt sürüleri, eşeklerin ülkesine saldırmış. Eşekler, kurtların saldırıya geçtiğini haber almışlar ama ‘yok canım, kurtlar ne diye bize saldırsın…’ diye kendilerini avutmuşlar.
Kurt sürüleri yaklaştıkça kurt kokusunu da almaya başlamışlar ama, ‘yok canım, kurt değildir, inşallah kurt değildir,’ diye yine kendilerini avutmuşlar.
Kurtlar daha da yaklaşmış, ayak sesleri duyulmaya başlamış, eşekler yine kendilerini avutmuşlar; ‘kurt değildir…ne diye kurt olacakmış…’
İyice yaklaşan kurtları gözleriyle görmüşler, ama gönülleri el vermediği için ‘bunlar kurt değil, kurda benzer bir şeydir…’ diye savunmuşlar.
Sonunda kurtlar dişlerini sağrılarına geçirince eşekler de gerçeği anlayıp can acısından haykırmaya başlamışlar:
‘ Aaaaaa! Ooooo…’.
Korkudan dilleri tutulduğundan başka bir şey konuşamıyor, salt ‘Aaa, oymuş, kurtmuş…’ anlamına, salt ‘Aaaa!Oooo…’ diyebiliyorlarmış.
O zamandan beri eşekler dillerini unutmuşlar ‘Aaa-ooo!’ diye anırmaya başlamışlar.
Biz aydınlar, kurdun pençesi yakamıza yapışınca, dişleri ensemize geçince korkudan dilimiz tutulup haykırıyoruz. Daha önceleriyse gönlümüze göre gerçek uyduruyoruz. Yok canım değildir, ne diye o olsun…İnşallah değildir.
Üstelik bu avuntunun adını da “iyimserlik” koymuşuz; Gerçekçi iyimserlik. (sf:12-13)
…….
Unutamadım. Çünkü aydınlarımızın ancak iş işten, atı alan Üsküdar’ı geçtikten, Üsküdar’da sabah olduktan, kafasına dank dedikten sonra gerçeği görüp haykıran o aptal ve korkak sesleri, hep sürüyor.
Günün verilerine dayanarak geleceği sezmek ya da bulgulamak, sonra da bunu duyurup halkı uyarmak aydının asıl göreviyken, ne 27 Mayıs’ı, ne 12 Mart’ı, ne de 12 Eylül’ü önceden görüp halka duyurabildik. (sf:12)
…………
Kimi aydınlar, bugün gittikçe azgınlaşan, kuduran gericilik belirtilerini görüp, 31 Mart hortluyor, diyorlar. Hayır! 31 mart’ı çoktan geçtiler, aştılar; 32 Martı, 33 Martı yaşıyorlar.
Ne var ki, modern emperyalizm, klasik emperyalizm gibi silah zoru ile, nalçalı çizme sesleriyle değil, kanser gibi, sinsi sinsi içimize işleyip dal budak sardığından, ağlarını gerdiğinden, karşı koymamız yeterince, gereğince olamıyor.
“Türkiye’deki gericilik, emperyalizmin ancak bir dış belirtisidir. Gericiliği söküp atmak istiyorsak, önce kökü dışarıda gericiliğin besleyicileri olan emperyalizmin kökünü yurdumuzdan kazımalıyız.
Gerici güçlerin en belirgin özelliği şudur; İlerici olan, yeni olan her şeyi, önce ona karşı gelerek yıkmaya çalışırlar; beceremezlerse kendi içlerine alarak boğar, yok ederler.
Gericiler basım makinesine karşı gelmişler, ama onu yenemeyince hizmetlerine alıp gerici yayınlarıyla zehirlerini akıtmışlardır.
Gericiler, önce radyoya karşı gelmişler, yenemeyince radyoyu da gerici yayınlarda hizmetlerinde kullanmışlardır. Hoparlöre karşı gelmişler, beceremeyince bütün minarelere hoparlör yerleştirmişlerdir.
Mustafa Kemal’e karşı gelmişler, beceremeyince Atatürkçülüğü yozlaştırmak için sözde Atatürkçü kesilmişlerdir.
YÖN RADYO - 4 Şubat 2008
http://www.yonfm.com.tr/