Devlet inanç alanından çekilirse pandoranın kutusundan binbir türlü güvenlik sorunları çıkacağına duyulan derin inanç Türkiye’deki hegemonyanın temel dayanağıdır. İşte bu dayanaktır ki yurttaşların tümünden mağdur yaratma başarısını sürdürmektedir.
ÖZGÜRLÜKLERİN, daha da önemlisi inanç özgürlüğünün, hararetle tartışıldığı, ya da en azından tartışırmış gibi yapılıp tavaf edildiği bu günler beraberinde önemli olanakları da sunmakta. Hazır sohbetlerimize ‘haklar ve özgürlükler’ besmelesiyle başlar bir halet-i ruhiye içindeyken ve tecrübeyle sabit olduğu üzere, siyasetin fırtınalı denizlerinde ruhsal durumu ve de kıblesi sık sık şaşan bir toplum olduğumuz göz önüne alınırsa inanç özgürlüğü konusunda elimizi çabuk tutmak ve harekete geçmek elzem gözüküyor.
Türkiye’de hak ve özgürlükler mücadelesi, farklı kesimlerce, meşreplerince, dolayısıyla da, taban tabana zıt yollarla verilmekte. Bu itiş kakışın tozu dumanı içinde dikkatlice bakabilenler toplumun ve siyasetin fay kırıklarındaki meselenin Sünniler ve Sünnilikler olduğunu görebilmekte.
Sünniler’in ve Sünnilikler’in hak ve özgürlüklerini sağlamadan bu fay kırıklarının ve kırgınlıkların giderilmesi olası görülmüyor. Hak ve özgürlükler niyetiyle yola çıkanlar içinse bu yol kaçınılmaz olarak devletin báb-ı álisine gidip dayanıyor. Hakikat kapısı önünde saflarını sıklaştırmış Sünniler için artık kader anı gelip çatmış bulunuyor.
Hazır inanç özgürlükleri demişken
Devletin ettiği gölgenin kaynağı ve Sünniler’i ve Sünnilikler’i tektipleştirme makinesinin çarkları herkesin malumu. Ben yine de ezber bozma yolculuğuna malumun ilanıyla başlamakta önemli faydalar görmekteyim.
Haklar ve özgürlükler mücadelesi serüvenine çıkmadan önce zincirlerin nerelere bağlı olduğunu görmek ve adımları zincirleri daha da fazla dolamadan kıracak şekilde atmak gerekiyor. Türkiye’de seçilmiş ve atanmış seçkinlerin arzu ettikleri Sünni’yi inşa ve Sünnilik’i kurma yolunda kullanageldikleri kurumlar aşikár. Fuzulice söylersek ‘Ya Rab ne fitnedir ki cihan kıldı aşikár’.
Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı imam-hatip liseleri, devlet üniversitelerindeki ilahiyat fakülteleri, giderleri devletçe karşılanan camiler, ücretleri devletçe ödenen müftüler, imamlar, müezzinler, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri, Kuran kursu öğretmenleri ve de diğer nicesi Sünnilik memuru ve dairesi tayin edilmişler...
Güvenlikleştirme operasyonu
İşte Sünniler’i göbeğinden devlete bağlı tutan ‘yoğun bakım’ ve tektip Sünnilik kalıbının inşası bu kurumlarda bu bürokratlar eliyle gerçekleşmekte. Sünniler’in gözlerini bağlama vazifesini, ellerini kollarını Alo Fetva hattının kablolarıyla Ankara’dan düğümleyerek ifa eden memurlarla yolları ayırmanın artık vakti gelip çatmış bulunuyor.
Türkiye’nin gayri-Sünni cemaatlerinin özgürlüklerine, bağımsızlıklarına ve hareket serbestisine imrenen Sünniler için gönüllerinden geçtiği şekilde kendilerini gerçekleştirmenin yolu bu zincirleri, bu akçeli göbek bağlarını ve ucu Ankara’da biten telefon kablolarını kesmekten geçiyor.
Bu ve benzeri özgürlük talepleri ne zaman Türkiye’de gündeme getirilse çeşitli kesimlerce ‘güvenlikleştirme’ operasyonu başlatılıyor. Diğer bir deyişle, Sünniler’in devlet bütçesinden ve güdümünden kopartılmasının ulusal güvenliği, birlik ve bütünlüğü ve de laikliği tehdit edeceği vurgulanıyor. Üzücü olan o ki bu gürültünün orta yerinde çoğu zaman bizzat Sünniler yer alıyor. Artık Sünniler’in kendilerini ve gönüllerinden geçen Sünnilikler’i gerçekleştirmesinin yolunu açmanın zamanı geldi. Bu bir yandan inanç topluluklarının devlet müdahalesinden ve güdümünden bağımsız -ama elbette ki hukuk devletinin sınırları içinde- özgür bırakılmasını gerektiriyor.
Çark bozuk ama bu bir fırsat
Diğer yandansa Sünniler’in, içinde gayri-Sünniler’in vergileri de bulunan, devlet olanaklarını reddetmesini zorunlu kılıyor. Sünniler’in inançları ve özgürlükleri için bu ufak bedeli ödemekten kaçınmayacağına güvenim tam.
Bir inanç düşünün ki öğretisini, ibadethanelerini, pratiklerini, din eğitimini, din görevlilerini, kısacası inanç örgütlenmesini devlet memurlarının eline bırakmış. Böyle bir esareti tarih kitapları az yazar. Yine bir laik devlet düşünün ki yurttaşları arasından bir kısmının öğretisini, ibadethanelerini, pratiklerini, din eğitimini, din görevlilerini, kısacası inanç örgütlenmesini memurları eliyle şekillendirir ve yürütür. Böyle bir laikliği de tarih kitapları az yazar.
Mevcut durum gerek Sünniler gerekse laik devlet için vahim gözükse de aslında çözüm o kadar da uzak değil: ‘Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler’. Türkiye’de inanan inanmayan tüm kesimler için mağduriyetler, haksızlıklar ve adaletsizlikler üreten bu sistem, bu bozuk çark, aslında yine çözümünü kendi içinde barındıran bir olanaklar bütünü.
Gayri Müslimler kadar özgür
Yapılması gereken devletin gayri-Müslümler’e davranış biçimlerini Sünniler’i de içine alacak şekilde genişletmek; kısacası inanç alanını inananların takdirine bırakıp seçilmiş ve atanmış seçkinlerin uzağına kaçırmak.
Bu öneri elbette bizi toplum olarak mantığın bittiği ve korkuların egemen olduğu ‘güvenlikleştirme’ söylemiyle karşı karşıya getirecektir. Çünkü devlet inanç alanından çekilirse pandoranın kutusundan binbir türlü güvenlik sorunları çıkacağına duyulan derin iman Türkiye’deki hegemonyanın temel dayanağıdır.
İşte bu dayanaktır ki yurttaşların tümünden mağdur yaratma başarısını sürdürüyor. Sünni ve gayri-Sünniler’in korkularını bir yana bırakarak devletin inanç alanındaki yapılanmasını ve yığınağını el ele sökmesi ve sönümlendirmesi atılması gereken en önemli adım olarak karşımızda duruyor.
Laik bir cumhuriyette yurttaşların inanç hizmetlerini kendi ceplerinden ve kendi arzu ettikleri biçimde karşılamasından, kendi öğreti ve pratiklerini şekillendirmesinden, kısacası kendi inançlarını tayin etmelerinden doğal ne olabilir? Bozuk düzende sağlam çark olmaya çabalamaktansa bu çarkı bir kerede ve ilelebet kırmak hepimiz için sırat-ı müstakim kanımca.
AYKAN ERDEMİR
AÇIK GÖRÜŞ / STAR GAZETESİ - 11 Şubat 2008