Aydın ŞİMŞEK : Hepimiz Milliyetçiyiz! Hepimiz Ogün Samast'ız!

Aydın ŞİMŞEK : Hepimiz Milliyetçiyiz! Hepimiz Ogün Samast'ız! Bu fotoğraf Hrant'ın ''öteki'' olarak görülüp...

Aydın ŞİMŞEK : Hepimiz Milliyetçiyiz! Hepimiz Ogün Samast'ız!

Bu fotoğraf Hrant'ın ''öteki'' olarak görülüp öldürülmesiyle vatanın kaderine terk edilmediğini anlatmaya çalışan derin, karanlık ve cerahatli ruhların oluşturduğu bir kompozisyon değil mi?

O bildik bayrak altıda katille çekilen fotoğrafla Hrant'ın kaldırım kenarında yüzükoyun boylu boyunca yatan fotoğrafı bu topraklarda yaşayan bizlere yani ''hepimiz''e çeşitliliği ve ''öteki''ni algılama alışkanlığımızı yeniden ve yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini acımasızca bize anlatmıyor mu? ''Hepimiz Hrant Dink'iz'' ve '' Hepimiz Ermeni'yiz''

Hepimiz Milliyetçiyiz! Hepimiz Ogün Samast'ız!

Toplumsal hafızamızın objektifini yokladığımızda Hrant'ı vuran katille kol kola girip omuz omuza fotoğraf çektiren zihniyetin hafıza-ı albümde farklı farklı yer aldığını görmek mümkün.

Sözün bittiği yerde yıllar geçse de bu fotoğraflar   unutulmuyor.

Susurluk kazasının açığa çıkardığı fotoğraf, Demirel'in yeğen Demirel'le birlikte aile fotoğrafı, Danıştay'a saldırıdan sonra ortaya çıkan Veli Küçük'le Muzaffer Tekin'in fotoğrafları gibi...

Teknoloji ilerliyor. Fotoğraf (lar)'ın yerini artık görüntü (ler) alıyor. Görüntülerde yer alan kareler yine önemli fotoğraf olarak karşımıza çıkıyor.

Öyle ki, bugün Hrant'ı öldüren katille kol kola omuz omuza fotoğraf çektirenlerin gündemi, işlenen cinayetin önüne geçmiş görünüyor. Fotoğrafı ''kimin çektiği yada kimin servis ettiği'' muktedirlerin ve medyanın gündemini oluşturuyor.

Halbuki, bu fotoğraf bize neyi anlatıyor, bunun arka planı nedir? Bu ve benzer sorulara yanıt bulmak için seferber olunması gerekmiyor mu?

Katille fotoğraf çektirenlerin ne yaptığından çok, o fotoğrafın oluşturduğu kompozisyonun toplumsal bilince nasıl yansıdığı ve nasıl anlaşıldığı çok daha önemli değil mi?

'' Vatan toprağı kutsaldır. Kaderine terk edilemez.'' Bu söze vurgu yapılarak oluşturulan fotoğrafla ''öteki''ne senin sonunda Hrant'ın sonu gibi olur mesajını vermiyor mu?

Bu fotoğraf Hrant'ın ''öteki'' olarak görülüp öldürülmesiyle vatanın kaderine terk edilmediğini anlatmaya çalışan derin, karanlık ve cerahatli ruhların oluşturduğu bir kompozisyon değil mi?

O bildik bayrak altıda katille çekilen fotoğrafla Hrant'ın kaldırım kenarında yüzükoyun boylu boyunca yatan fotoğrafı bu topraklarda yaşayan bizlere yani ''hepimiz''e çeşitliliği ve ''öteki''ni algılama alışkanlığımızı yeniden ve yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini acımasızca bize anlatmıyor mu?

''Hepimiz Hrant Dink'iz'' ve '' Hepimiz Ermeni'yiz''

Hrant Dink'in katledilmesine bağlı olarak oluşan tepki dalgası ''Hepimiz Hrant  Dink'iz'' ''Hepimiz Ermeni'yiz'' şeklinde kendini sembolize etti. Bu  tepkiydi. Sonuca bağlı olarak ortaya kondu.

Ötekinin yanında olmayı ve bir acının paylaşıldığını ifade eden sembolik bir aidiyet tanımlamasının bütün derdi ve muradı, acısını yaşayan bir topluluğun ve insanların acısını kendi acısı olarak kabul etmek... ''Öteki''nin acısı ve müşkül durumuyla empati kurmak... O gün on binlerce insan bunu yaptı. Doğruda yaptı. Tıpkı Zabatist Marcos'un ezilen, dışlanan ve müşküllerle kurmuş olduğu empati gibi...

Aklıevvel bir gazeteci Subcommandante Marcos'a sormuş: "Eşcinsel misiniz?" Marcos'tan cevap gecikmemiş. Hem de unutulmayacak bir cevap: "Evet, San Francisco sokaklarında bir eşcinsel, Güney Afrika'da bir siyah, Avrupa'da bir Asyalı, gece yarısı metroda yalnız bir kadın, İsrail'de bir Filistinli, Hindistan'da bir Maya, Bosna'da bir pasifist, İspanya'da bir anarşist, Almanya'da bir Yahudi, topraksız bir köylü, mutsuz bir öğrenci, iş bulamayan bir adam,Türkiye de bir Kürt, ama her şeyden önce Chiapas dağlarında bir Zapatista' yım. Yani ben   öteki'yim."  23 Ocak 2007 günü Hrant kardeşimizi uğurlarken on binler "Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeni'yiz"… diyerek, tek yürek oldu ve bu sloganı haykırdı. Türkiye'deki bazı aklıevvel gazeteciler ise "Biz Ermeni değiliz ki, bu nasıl slogan" gibi yorumlar yaptı. Nasıl ki Marcos Filistinli değilse bu sloganı atan on binlerce insanın etnik kökeni de Ermeni olmayabilir.

''Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeni'yiz'' diyenlerin mesajı ise şudur: ''Bizler ezilenlerin yanındayız. Nerede bir ezilen varsa işte biz oyuz; "San Francisco sokaklarında bir eşcinsel, Güney Afrika'da bir siyah, Avrupa'da bir Asyalı, gece yarısı metroda yalnız bir kadın, Türkiye'de ise bir Ermeni'yiz."
 
Kontra-tepki

Bu tepkiye kontra-tepki'nin gelmesi gecikmedi. Darbecisinden 28 Şubatçısına, Oda başkanından parti başkanına, öğretim görevlisinden şairine hakaret eden vatandaşa kadar her kesimden insanın kimin ne kadar milliyetçi olduğunu anlatan histeri sahnelerine tanıklık ettik.

Milliyetçilik tartışmaları cinayetin üstünü külledi adeta...

Memleketin yarısını kendisi gibi düşünmediği için vatan haini ilan eden,

Türk'ün Türk'ten başka dostunun olmadığını anlatmaya çalışan,

Parçalanmış ve çamurlanmış ruhlarıyla bu memleketi kendisinden başka kimsenin sevemeyeceğini savunanlar, işlenen cinayeti savunabiliyorlar...

50 kişinin katıldığı ''Hepimiz Türk'üz''yürüyüşünde konuşan Milli Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin Adıgüzel ''Hrant Dink'in ölümünden millet olarak utanç duymuyorum. Hrant Dink'in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması onun Türk olduğu anlamına gelmez.Türk olmayı hissetmek lazım,''diyor.(5 Şubat/Birgün)

Bu hastalıklı sevme hali ''öteki''nin sevgisini asla kabullenemiyor.

Seni severim. Seni sevenide severim. Ama seni benden çok seveni asla.! Böylesi  hastalıklı ruh durumu ve böylesi hastalıklı sevgi halinin  bir sonraki aşaması ''ya benimsin yada kara toprağın'' oluyor.

Ruhu ve sevgisi hastalıklı zihniyete en güzel yanıtı cenaze töreninde konuşan Hrant'ın eşi, sevgilisi ve çocuklarının annesi Rakel verdi.

Rakel'in konuşması tepeden tırnaga  çırılçıplak ve temizdi. Acısından husumet doğurmayan, politik aksesuarları ve ünüformalarından soyunmuş bir ruh halinin yüreğimize işleyen  humanist duyarlılığı söz konusuydu, Rakel'in konuşması...

Rakel sevgilisiyle konuştu o gün. Ülkesiyle ve ülkesinin insanlarıyla...

Rakel kaldırım kenarına yüzükoyun düşmüş sevgilisine, onu oldüren katilini bile yabancılaştıran bir konuşma yapmadı. Katilden çok ''bir bebekten katil yaratan zihniyete'' seslendi.

RAKEL DİNK'İN MEKTUBU

Ah Sevgilim!

Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarım, ailem ve sizler, çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor, kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil'den Yuhanna 15:13'te "Hiç kimsede, insanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" der.

Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, ailemizin büyüğünü, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık, saygısızlık vermeden, sloganlar atmadan, pankartlar açmadan, sessiz bir saygı yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlikle büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.

Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.

Kardeşlerim, onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki "O büyük bir adamdı''. Size sorarım, o büyük mü doğdu? Hayır. O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi, o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden, fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup, gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı.

İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar. Evet, o büyük oldu. Çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz, sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bugünle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin.

O bugün Türkiye'de milat yaptı. Sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, onunla yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi.

Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek, Hrantlara inanarak olur. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşısındakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak olur.

Ah kardeşler, Hisus'un yardımıyla ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete. Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan, bedenini yakılmaya teslim etmekten üstün olan, yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete.

Orada gerçek sevgi ile bir arada ebedice yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kin tutmayan sevgi, bağışlayan sevgi, kardeşinin hakkını savunan sevgi, Mesih'te bulunan sevgi, bize dökülmüş olan sevgi.

Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevkü sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz.

Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisus'a borçluyum sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.

Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın. Kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın .

Rakel de biliyor ki, ''politik katiller bildik toplumsal kadastronun ötesinde kendilerine ait bir dünyada yer alıyorlar.''

Fakat Hrant'ı öldüren zihniyet Rakel'in aksine politik aidiyetlerini (Türklük-Milliyetçilik vb..)ölüm üzerinden dolaşıma sokarak, utanç verici cinayete tepki gösteren on binlerce insanı Hrant'a yabancılaştırmak için çabaladılar. Bu çaba hala da devam etmektedir...

Bugün hala cinayetin üzerinde değil, etrafında dolaşıldığına tanıklık ediyoruz. Katil ve azmettirenin yakalanması cinayetin aydınlatıldığı anlamına gelebilir mi?

Hrant cinayeti ''Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganının gölgesinde bırakılıyor. Cinayetin aydınlatılması ''Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganından daha önemli..

''Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganının Türk Milliyetçiliğini aşağıladığını savunan zihniyet, masum bir insanın Türklük adına katledilmesini meşru görebiliyor.

Etyen Mahçupyan'ın deyimiyle: ''Ne yazık ki, Türkiye giderek düzeysiz ve paspaye kalem sahiplerinin bilge sayıldığı, çamur dolu yüreklerden sızan cerahatin ayaklarımıza dolandığı bir ülkeye dönüştü.''

O fotoğrafı okumak

O bildik fotoğrafla vatan ve bayrak sevgisiyle cinayet meşrulaştırılıyor. Arka fon belirlenmiş, çerçeve çizilmiş.

O bildik fotoğraf insanın zihnine milli değerler ile cinayeti buluşturan bir kompozisyonu şırınga ediyor.

Katil zanlısı Ogün Samast ve koluna girmiş olanlar o fotoğrafı bir reklam broşürü için çekmediler.

Bir pazarlama stratejisi ile yeni Ogün Samast'lar mı aranıyor?

Ogün Samast katil zanlısı bir suçlu. O bildik fotograftaki görüntülerde suç promasyonu niteligindedir.

Promasyon suçluyu ve suçu milli değerlerle entegre etmiş, adeta yeni Ogün Samast'lara davetiye çıkarmştır.

Görüntüler işlenen cinayetin bilinç altındaki meşruluğunu ve katilin de bir vatansever olduğunu anlatmıyorsa gerçek görüntü nedir?

Aksi halde zihnimiz ''derin ve karanlık'' icraatlar aracılığıyla manipüle mi ediliyor?

Hrant' ın öldürülmesi Türkiye'yi sarsan diğer cinayetler gibi ''derin ve karanlık"tır. Eğer özgür ve demokratik bir ülke isteniyorsa, tüm cinayetlerin aydınlatılması önemli.

Ogün Samast ve azmettirenler Aysberg'in görünen -gösterilen-yüzüdür. Görünmeyen ''derin ve karanlık'' yüz ne olacak?...

Emeksiz ideoloji: Dışlayıcı Milliyetçilik

Dışlayıcı milliyetciliğin ideolojisi ''emeksiz'' dir. Üretim ve üretim ilişkilerine ve evrensel değerlere kapalıdır. Emeksiz olduğu kadar soyuttur. Milli değerlere kutsiyet atfeden maneviyatcı, muhafazakar, tabularına biat eden bir ideolojidir.

Fizik değil metafiziktir.

Dışlayıcı Milliyetciliğin ''emeksiz'' ideolojisi, ''öteki''ni daima yok edilmesi gereken tehdit ve düşman olarak görür. Yok etme eylemine vatani bir kutsallık atfeder.

''Öteki''nin varlıgıyla toplumsal güç olmak ister. Bilir ki ''öteki'' olmaz ise, kendi varlık koşulu da ortadan kalkacaktır. Bu yüzdendir ki, devamlı iç ve dış düşmanlar yaratır. Türk'ün Türk'ten başka dostunun olabileceğini kabul etmez.

Anadolu'nun çok kimlikli ve çok kültürlü tarihsel zenginliğini ve birikimini tekliğe indirger.. Bu çografyanın yüreğinde Mazoşist ve Sadist bir sevginin yeşereceğine inanır.

Devleti topluma önceleyen stotukocu çevreler ve ''derin'' ilişkiler bu emeksiz ideoloji den beslenir.

Bu çevreler için, çoğulculuk, çeşitlilik, çok kültürlülük, çok kimliklilik, çok dillilik, çok dinlilik devlet ve rejim için tehdit ve tehlikedir. Bunlar kim olursa olsun, ister birey ister  topluluk olsun devletin düşmanıdır. Evet. Bu çevrelerin çeşitliliğe yaklaşımı budur.

Bu yaklaşım ve zihniyet demokratikleşmenin önünde bir engeldir.

Demokratikleşmeyen Cumhuriyet için Empati Grubu'ndan Şinasi Haznedar şunları söylüyor: ''Cumhuriyet, tek tip bir vatandaş, yeni bir ulus inşası, yeni bir dil, hatta resmi bir din ve inanç projesiydi.

Demokratikleşmiş Cumhuriyet ne? Kimsenin kimliğiyle uğraşmayan, diliyle, diniyle, geçmişiyle uğraşmayan, kimseye kimse olma dayatması içerisinde bulunmayan bir değerler bütününün tarifi değil mi? Demokratikleşemediğimiz için bu ülkenin talepleri bu cumhuriyete tehdit ve yük geliyor.''

Anadolu (1)*

''Anadolu, illede bir benzetme gerekiyorsa; bir kır çiçeği bahçesidir... İçinde her türlü  adı bilinmeyen, hatta göründüğünde yadırganan, kırılgan; ama rengarenk çiçeklerin olduğu bir yamaçtır . Rüzgara, yağmura, kara, çamura dayanıklıdır bizim kır çiçeklerimiz... Ancak kolayca da kopartıverilirler. Koruyanı yoktur, kadere ve insaniyete terk edilmiş, ahlaka ve namusa emanet edilmiş bu çiçeklerin.

.........

Bugün bile yamacın esas sahibinin kim olduğu sorusu kır çiçekleri ile dikenleri karşı karşıya getiriyor, çiçeklerin barınmasını mümkün kılmamak için her şey yapılıyor...''

Dayanamıyorum artık, itiraf ediyorum!

Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürülmedi.!

O ''Hepimiz Hrant Dink'' ve ''Hepimiz Ermeni'' olmadığımız için öldürüldü.

Hrant Dink ''Ne Ermeni milliyetçisi, ne de Türk milliyetçisi' olmadığı için öldürülmedi!.

O '' Hepimiz milliyetçi'' ve ''Hepimiz Ogün Samast'' olduğumuz için! öldürüldü.

Hrant Dink ''Ermeni asıllı Türk vatandaşi'' olduğu için öldürülmedi.

O ''Hepimiz statükocu'' ve ''Hepimiz çete'' olduğumuz için! öldürüldü.

Dayanamıyorum artık, itiraf ediyorum!

Biz çiçeklerin barınmasını mümkün kılmamak için her şeyi yapıyoruz...

Dip not: (1) Etyen Mahcupyan

Aydın ŞİMŞEK
SULUCA KARAHÖYÜK / HACIBEKTAŞ

Diğer Haberler

Onarılamayan yara Maraş Katliamı 46. Yılında
Honaz Alevi Köyleri
AABF’ye karşı ‘hakkını arayan’ Beyhan İpek’ten çağrı!
Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Kerbela: Gerçek mi mitoloji mi?
Muharrem Orucu ve Yas-ı Matem Takiyyesi
Alevilik ve İslam farklıdır, Alevilik nedir?
12 imamlar bizden değildir
Minaresiz Camiye benzeyen Cemevleri
Metin Karataş: 'Alevilerin ibadethanesi dört duvar arası değildir!'