İnönü Alpat / Sendika.Org
(…) Susurluk’ta açığa çıkan çete ilişkilerini protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyen… Alevi öldürenin cennete gideceğini söyleyerek katil güruh oluşturan… Alevilerin katledildiği Divriği, Malatya, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını yaratan, içinde yer alan, alkışlayan… “Bana sağcılar suç işliyor dedirtmezsiniz” diyen… yani Türkiye sağının her rengi, her çeşidi kalkıp, “Alevi açılımı”ndan söz etmeye başlar….
Osmanlıca-Türkçe Lügat tarihi, “İşe yaramadığından dolayı bir yana atılmış şey” diye tanımlıyor. Şimdi bunu kabullenmek mümkün mü? Ne yani, tarih bu mudur? Yaşanmış, bitmiş ve bir köşeye atılmıştır, öyle mi? Bir köşede tutulacak, ihtiyaç olduğunda şöyle bir bakılacaktır, hem de işe yarar kısmına; o kadar mı yani?
Nedir sözcüklere anlamını veren? İhtiyaçlar değil mi? Geçmişin unutulması kimin ihtiyacıdır, kimdir tarihimizin yok sayılmasından medet uman? Tarihi değersizleştirmek kimin işine gelmektedir? Tarihi bir köşede kendi haline bırakmak isteyen hangi toplumsal, siyasal kesimlerdir?
Cevabı açıktır; lafı eğmeye bükmeye hiç gerek yok: Egemenler. Çünkü suçlular. Çünkü suçlu olduklarını kendileri de biliyor ve asıl bunun hatırlanmasını istemiyorlar; mevcudiyetlerini toplumsal belleği yok ederek, gerçekleri çarpıtarak sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Olanı yok ediyorlar, olmayanı olduruyorlar; yalanla dolanla iş bitiriyorlar.
Tarihle olan dertlerinin nedeni budur. Geçmişi unutturup bugünü kurtaracaklar, gelecekte ise bugünü gözlerini kırpmadan yok sayacaklar.
Örnek mi istiyorsunuz: İşte AKP ve onun şürekâsı; işte, bilcümle ırkçı-gerici güruh; işte ‘statüko ile mücadele’ adı altında bir başka statükonun oluşmasına katkı sağlayan devlet yanlısı aklı evvel liberaller.
Kırk yıllık Kani olur mu Yani
Ara başlıktaki deyişi yaratan öyküyü bilirsiniz; Müslüman şair Kani ile Hıristiyan Tiryandafila’nın aşkını anlatır. Deyiş, tutkulu aşk nedeniyle değil, imkânsızlığı çağrıştırdığı için dilimize girmiştir.
İyi de olmuştur. Yoksa, bu ikiyüzlü, bu kandan ve düşmanlıktan beslenen, bu çifte standart şampiyonlarını kısa yoldan teşhir etmek için zorlanabilirdik.
Bunların her biri kırık yıllık Kani’dir. Kırk yıllık sol düşmanları, kırk yıllık Kürt düşmanları, kırk yıllık Alevi düşmanları, kırk yıllık demokrasi karşıtları şimdi, “tarihi, işe yaramadığından dolayı bir yana atılmış şey” diye tanımlayan lügatleri dayanak noktası alarak son kırk yılı bir kalemde silip atıyor ve bizim bunu yutmamızı bekliyorlar.
Bir bakar mısınız Kürt açılımı yapmaya niyetli kadrolara.
Kürtlere, solculara düşmanlık yaparak var oluşunu temellendiren Türkiye sağının siyaset erbaplarının ve kalemşorlarının pek çoğu solla mücadelede nam salmış örgütlerden gelmiyor mu?
Her biri Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin, Milli Türk Talebe Birlikleri’nin, Yeniden Milli Mücadele Hareketi’nin, Aydınlar Ocağı’nın tedrisatından geçmedi mi?
22 Temmuz seçimlerinde Başbakanın ‘ya sev ya terk et’ mealinde sözleri kırk yıllık sağ damarın açığa çıktığına delalet değil mi?
Kimdi 1960’lı yıllarda hem de Ankara’da kimi dükkânlara “Kürtler ve itler giremez” yazılarını asanlar?
Böyle bir gelenekten gel, “büyük abinin” “büyük projesi” gereği Kürt açılımına kalkış, ancak Kürtlerden yüz bulamayınca sinirlen, Kürt siyasetçileri kelepçele, ırkçı-gerici damarı kabartmakta beis görme, sonra tut ömrü hayatını Kürtlerin uğradığı milli zulümle mücadeleye adayan, Türk ve Kürt yoksullarının kurtuluşu yolunda nice acılar çeken devrimcileri, liberaller vasıtasıyla töhmet altında bırakmaya çalış.
Türk ve Kürt devrimcileri Mamak’ta, Diyarbakır’da, Metris’te inim inim inleten darbenin lideri Kenan Evren’i Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde ağırla, el üstünde tut, 12 Eylülcülerin yargılanması yönündeki taleplere kulaklarını kapat, ‘darbecilerle mücadele ediyorum’ diyerek, sadece “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme Planı” yapanların üzerine gitmekle yetin; sonra demokrasi havarisi kesil.
Sen kesil yeter ki; devlet yanlısı gazetelerin başlığı hazırdır: “Barışın/Demokrasinin Başbakanı.”
Devlet yanlıları işi burada bırakmaz tabii ki; ‘bunlar kendilerine Müslüman’ diyen devrimciler darbeci ilan edilir. Generalleri ayakta alkışlayan Türkiye sağı darbe karşıtıdır, darbe zamanlarında ayakları kırılan devrimciler ise darbeci!
Bakın Nazlı Ilıcak 12 Eylül darbesinden sonra ne yazmış: “İşte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.”
Bir kez daha bakın, 12 Eylül döneminde açılan Devrimci Yol ana davası savunmasında 12 Eylül nasıl değerlendirilmiş: “12 Eylül, 1950’lerden sonra, Türkiye'de geliştirilen yeni sömürge düzeninin içine girdiği bunalımın tekelci burjuvazinin çıkarları yönünden ve tekel dışı burjuva kesimlerinin ve tüm emekçi halkın aleyhine olarak çözülmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla gerek ekonomik alanda, gerekse üst yapıda yeni politik ve hukuki düzenlemeler getirilmiş; gelişen sol muhalefet akımları, demokrasi dışı, faşist baskı yöntemleriyle işkencelerle ezilerek dağıtılmıştır.”
Bakın ve karar verin: Kimdir demokrat?
İşte yok saymaya çalıştıkları tarih sayfalarında bunlar yazmaktadır.
Biter mi? Bitmez. Maraş katliamını “binicisini beğenmeyen asil kısrağın şahlanışı” olarak değerlendiren.
Madımak katliamından sonra ‘Aziz Nesin’in tahriklerinden’ söz eden…
Alevileri rencide eden yalanların sokak taşıyıcılığını yapan…
Madımak sanıklarının avukatlığına soyunan…
Susurluk’ta açığa çıkan çete ilişkilerini protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyen…
Alevi öldürenin cennete gideceğini söyleyerek katil güruh oluşturan…
Alevilerin katledildiği Divriği, Malatya, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını yaratan, içinde yer alan, alkışlayan…
“Bana sağcılar suç işliyor dedirtmezsiniz” diyen…
yani Türkiye sağının her rengi, her çeşidi kalkıp, “Alevi açılımı”ndan söz etmeye başlar.
Dersim katliamına övgüler düzen Onur Öymen’e gösterilen haklı tepkileri ışıltılı gözlerle izlerler, fakat Alevi Çalıştayı’na, Maraş katliamı sanığı Ökkeş Kenger’i (Şendiller) davet etmekte sakınca görmezler!
Türkiye sağının Kürt ve Alevi severliği, insanı ağlatacak kadar dokunaklıdır!
Dram sahnelenirken, gericiliğin özellikle Alevilere dönük katliamlarının yol açtığı töhmetten kurtarılması da sağlanmalıdır. Örneğin yakın tarihte yaşadığımız Madımak katliamıyla ilgili bu yönde manipülasyon yapılabilir. Nasılsa, toplumsal çatışmayı ve iç savaşı derinleştirmeyi hedefleyen büyük katliamların derin devletin tezgâhı olduğuna ve fakat ırkçı-gerici güruhların bu yöndeki kışkırtmalara hazır bir potansiyel taşıdığına ve durumun mutlaka sorgulanması gerektiğine dair tartışmayı da üç-beş solcu dışında zaten kimse önemsememektedir.
Tarih değersizdir, geçmiş unutulmalıdır. İnsanlar bugüne bakıp ‘kaşar sağcıların’ insani yönlerini ve demokrasi tutkularını alkışlamalıdır!
Bütün bu sürecin özünde emperyalist bir proje olduğu da, hiçbir zaman sevmedikleri solcuların uydurmasıdır. Solcuları Kürtlerden, Alevilerden uzak tutmak ise sol liberallere havale edilmelidir.
Biter mi, bitmez. Onların suçu, günahı çoktur. Değil Sendika.org’un sayfaları, internet aleminin külliyatı ayrılsa yetmez tarihi anlatmaya.
Bu yazının bir son sözü olmalı; yazı böyle bitmemeli.
Bu yazı Türkiye sağına dairdir; ikiyüzlülüğü anlatmaktadır. Türkiye sağı devrimcilerin, Kürtlerin, Alevilerin canını çok acıtmıştır.
Başlıktaki çağrının muhatabı da Türkiye sağıdır.
Değişme teranelerini bir tarafa bırakın şimdi. Ayaklarımıza kapanıp özür dileyinceye kadar; ırkçısınız, gericisiniz, katliamcısınız, darbecisiniz.
Sendika.Org - 15 Ocak 2010