Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) tarafından 8-9 Şubat 2020 tarihinde 1. Alevi Kurultayı yapıldı. Kurultayı düzenleyen kurum her ne kadar AABF ise de bunun arkasında Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) bulunduğunu, katılımın da Avrupa’da bu Konfederasyona bağlı Federasyonların desteği ile yapıldığını belirtmemiz gerek.
.
Bu Kurultayın Viyana’da düzenlenmesinin 2 önemli nedeni var.
.
Birincisi; Bu Kurultay, Avusturya Devleti tarafından tanınan Avusturya Alevi İslam Teşkilatına (AAİK) karşı yapılmıştır.
.
İkincisi; AABF'nin Aleviliğin tanınması için yaptığı başvuruları red edildiği ve konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) intikal ettiği için Avusturya Devletine karşı yapılmıştır.
.
Bu iki noktayı da ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir.
Ancak yapılması gereken Kurultay Sonuç Bildirgesi şu ana kadar henüz açıklanmamış olduğundan bu değerlendirmemizde kısmi yanılgı söz konusu olabilir.
Değerlendirmemiz, Viyana’da yaşadığı için bu yapıyı tanıyan birinin değerlendirmesi olarak görülmedir.
.
Önce Kurultay değerlendirmemize gelelim.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) gerek ‘’Alevilik İslam Dışıdır’’ söylemleri ve gerekse Türkiye’de bulunan pek çok Alevi kurumu ile çeşitli konularda son yıllarda ağır çelişkiler yaşadığı için ilişkileri iyi değildi. Kurultay katılımcılarına bakılırsa AABF’nin Türkiye’de bulunan bazı Alevi Kurumları ve o coğrafyada öne çıkan Alevi Dede, Sanatçı, Yazar,.... gibi kadroların bir kısmı ile ilişkilerini düzelttiği görülmektedir. Hatta Avusturya Alevi İslam Teşkilatı’nın çeşitli etkinliklerine katılan bazı simaların da burada yer alması dikkat çekicidir.
Ayrıca Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın (Serçeşme / Pir Evi) Çelebileri temsil eden Velayettin Çelebi’nin bu kurultaya Postnişin olarak destek mektubu göndermesi, Çelebilere bağlı geniş Alevi Ocakları üzerindeki etkisi göz önüne alındığında beklenenin üzerinde bir performans gösterdiği görülmektedir.
.
Avrupa’da kendilerini Alevi olarak tanımlayan çeşitli guruplar var.
Bunlar:
A- Alevilik Kendine özgü bir inançtır diyenler
B- Kürt Aleviler
C- Alevilik İslamın özüdür diyenler,
D- Alevilik kesinlikle İslam dışıdır diyenler.
.
AABK yöneticileri ve İnanç Önderleri tarafından her ne kadar zaman zaman ‘’Alevilik İslam Dışıdır’’ sözleri dile getirilse de AABK bu söyleme bağlı kalmıyordu. AABK’ye bağlı kuruluşların zaman zaman Avrupa’da çeşitli İslam Platformlarında yer aldığı bilinmektedir. Dolayısı ile bu söylem bağlayıcı olamıyordu. Ayrıca içinde ‘’Alevilik İslam içidir’’ diyen geniş bir taban var. Dedelerin önemli bir kısmının da buna bağlı kaldığı bilinmektedir. Ayrıca Aleviliğe ait inanç ritüellerinin bir kısmını terk etmiş olsa da sürdürdüğü genelde geleneksel Alevi ritüellerdir. Örneğin Cem’lerde 12 İmam ismi zikr ediliyor, Muharrem Yası uygulamaları devam ediyordu. Gülbank ve Dualarda geleneksel Alevilikten sapma yoktu. Bu yapıya bağlı bazı Cem evi ve Derneklerde cenaze hizmetlerinin müzik ve Semah ile kaldırılması gibi farklı uygulamalar dışında geleneksel ritüeller devam etmektedir.
Ancak Avrupa’da pek çok Alevi Federasyonunu bünyesinde toplayan AABK, İslam tanımını şiddetle red edip bunun Şii ve Sünni kesimlere özgü bir deyim olduğunda ısrar ediyor.
Bu söylemin geleneksel Alevi tanımına ters düştüğünü iddia edenlerin bir kısmı ise bu şekilde AABK ile aralarına mesafe koyup İslam tanımı altında toplanmaya başladılar. Bir çok dernek AABK’den ayrıldı. Bir kısmı üyeliğini askıya aldı. Aleviler içindeki bu tartışmalar halen şiddetli şekilde devam etmektedir.
.
Aleviler içinden çıkan ve İslami söyleme cephe alan başka bir gurup daha var. Kendilerini Devrimci Aleviler Birliği (DAB) olarak ifade eden bu gurup, Aleviler içinde İslama ait bütün söylem ve uygulamaları red ediyor. Onlara göre Alevilik, İslamdan çok önce var olan bölgesel ve ağırlıklı olarak Doğa kutsayıcı bir inançtır. Bu kesim Hz. Muhammed ile Kuran dahil 12 İmamlar ve onlara özgü tüm söylem ve ritüelleri tamamen red ediyor. Bu kesimin iddiasına göre Alevilik içindeki İslami söylemler tamamen zamanın koşulları gereği yapılan takiyyelerdir.
Bu kesim kendi içinde yepyeni bir tanım yapıp bunu da yazıya dökerek bütün ritüelleri baştan aşağı değiştirdi. Bir nevi Erkânname sayılabilecek bu tanım içinde İslam, Kuran, Peygamber, 12 İmam, Muharrem yası..... gibi şimdiye kadar bilinen tüm söylem ve ritüeller bu tanımın dışına çıkarıldı. AABK içinde bu tanımı sahiplenen geniş bir kesim var. DAB’ın inanç önderlerinin de Seyyid kökenli olması ve Pir olarak lanse edilmesi izaha muhtaç bir durumdur.
.
Avrupa’da kendilerini Kürt Alevileri olarak tanımlayan ve resmiyette ‘’Eski Aleviler’’ deyimi kullanan bu kesimin örgütlenme alanı Kürt çevreleri olduğu için bunlar Aleviler içindeki tartışmaya fazla girmek istemiyorlar. Avusturya’da devlet tarafından resmi olarak tanındılar. Ritüelleri arasına biraz Zerdüşt söylemleri katan ve bazı hizmetleri Kürte dile getirme dışında geleneksel Alevi ritüellerinden farklı uygulamaları yok. Bu kesim, Kürtlerin büyük çoğunluğunun İslam oluşundan hareketle İslami söylemlere karşı tepkisel davranmıyor. Şafii, Hanefi Kürtler dışında Alevi Kürtler de aynı platformda bir araya gelmekte bir sakınca görmüyorlar. Türkiye’de Kürt olgusunu öne çıkaran Halkın Demokrasi Partisi (HDP) içinde temsil edilen kimlik ve inançlara bakılırsa bu daha kolay fark edilecektir.
.
AABK içinde farklı Alevi guruplar var demiştik.
‘’Alevilik kendine özgü bir inançtır’’ söylemini sahiplenen bir kısım Alevi temsilcilerin HDP kadroları içinde Milletvekili olmaları (Turgut Öker, Ali Kenanoğlu, Müslüm Doğan.....gibi) bu kesimin HDP çevresi Kürt kesimle sıcak ilişkiler içinde olduğunun göstergesidir. Ayrıca tüm politik söylemlerde HDP’e sıcak mesajlar göndermesi de göstermektedir ki ilişkiler iyi durumdadır.
.
AABK’nin yumuşak karnı, kendi tabanı içinde güçlü varlık gösteren ‘’Alevilik İslamın özüdür’’ ve ‘’Alevilik kesinlikle İslam dışıdır’’ diyen kesimlerin varlığıdır.
.
Türkiye’de ‘’Alevilik İslamın özüdür’’ söylemi üzerinden öne çıkan isim Cem Vakfı Başkanı Prof İzzettin Doğan’dır. Ancak İzzettin Doğan’ın önce Tayyip Erdoğan’ın isteği ile ‘’Akil Adamlar’’ kuruluna girmesi, ardından da Fetullah Gülen’in isteği üzerine ‘’Cami- Cem evi’’ projesini başlatması onun Aleviler nezdinde yıpranmasına sebep oldu. Bu durum ‘’Alevilik İslamın özüdür’’ diyen kesimin önemli oranda güç kaybetmesine sebep oldu.
Avusturya’da da benzeri söylemleri dile getiren Avusturya Alevi İslam Kurumu (AAİK) tarafından üst üste yapılan yanlışlar, bu kesimin hem Avusturya’da hem de olası dışa açılım faaliyetlerine önemli sınırlamalar getirdi.
Bu sebeplerden dolayı AABK içinde ‘’Alevilik İslamın Özüdür’’ söylemini sahiplenen kimi kesimler, AABK içinde kalmaya devam etti / ediyorlar.
AABK’nın yumuşak karnı olan diğer tanım ise ‘‘Alevilik İslam dışı‘‘ deyimini kullanan kesim demiştik. Ancak bu kesim Devrimci Alevi Birliği (DAB) adı altında örgütlendiğinden, AABK her ne kadar bu söyleme sıcak baksa da tabanın geniş kesimini bir arada tutmaları gerektiğinden bu söylem doğrultusunda örgütlenmeye mesafeli durmak zorunda. AABK eğer ‘‘Alevilik İslam içidir‘‘ söylemini sahiplense ‘‘Alevilik İslam dışıdır‘‘ diyen kesimi, tersini sahiplense bu sefer ‘‘Alevilik İslam içidir‘‘ diyen kesimi kaybedecekti. Bundan dolayı muğlak bir tanım olan '‘Alevilik kendine özgü bir inançtır‘‘ söyleminde karar kıldı.
.
HDP tabanı ağırlıklı olarak Sünni İslami kesimden oluştuğu için bu kesimle iç içe olan AABK, ‘‘Alevilik İslam dışıdır‘‘ söylemine mesafeli durarak bir politik tercih sergiledi. Böylece HDP çevrelerinden kendilerine yöneltilen ‘‘İslam karşıtlığı‘‘ söylemini, taban desteği az olan DAB kesimine havale edip HDP çevrelerinden gelen eleştirileri de gidermiş oldu.
Bu politika ile AABK, tabanı içinde bulunan ‘‘İslam içi‘‘ ve ‘‘İslam dışı‘‘ kesimleri bir arada tutmayı başardı. Bu açıdan bakıldığında bu Kurultay AABK için başarılı olmuş diyebiliriz.
.
Dikkat edilirse AABK, ‘‘Alevilik İslam içidir‘‘ diyen kesime sert eleştiriler getirirken, HDP içinde çok güçlü olan İslami kesime dönük eleştiri getirmemektedir.
Böylece AABK, ‘‘Alevilik kendine özgü bir inançtır‘‘ söylemini yenileyerek HDP içindeki İslami ve şeriatçı kesim ile bir arada kalabilme koşullarını da korumuş oldu.
.
Ancak bir nokta daha var ki bu belki 1. Alevi Kurultayında gündeme gelmese de daha sonraki Kurultaylarda zorunlu olarak gündeme gelecektir.
‘’Kendine Özgü’’ deyimi içi boş bir deyimdir. Bütün dinler ve inançlar zaten kendine özgüdür.
Hristiyanlık veya onun alt mezhepleri, veya Yahudilik kendine özgü değil mi?
.
Soru, bu ‘’Kendine Özgü’’ deyiminin bir ‘’Din mi?’’ yoksa ‘’Mezhep mi?’’ olduğu yönündedir.
Din veya Mezhep dediğinizde de onun içini doldurmanız gerekir.
Her Din’in teolojik bir tanımı, inanç kaynağı ve kökeni vardır.
Bu Din’in ne olduğu, kutsiyetleri, inanç kaynağı konusunda tatmin edici bir açıklama gerekmektedir.
Keza Mezhep dediğinizde de aynı şekilde ''Hangi Dine bağlı olduğu?'' sorusu sorulacaktır.
1. Alevi Kurultayı’nda bu konunun geçiştirilmesi, ileride gündeme alın(a)mıyacağı anlamına gelmez.
Kaldı ki Avusturya’da ki mahkeme kararını AİHM’e götüren AABF’ye bu mahkemede bu sorunun sorulma ihtimali oldukça yüksektir.
Bu konuya açıklık getirilmeden önce AABK’nin 2. Alevi Kurultayı’nı Almanya’da, 3. Alevi Kurultayı’nı da AİHM’nin bulunduğu Fransa /Strazburg’da yapma ihtimali yüksektir. Daha sonraki süreçte ise bu ‘’Kendine Özgü’’ tanımının içeriğinin doldurulması beklenmelidir.
.
AABK’nun Onursal başkanı Turgut Öker, 21 Ekim 2019’da Evrensel Gazetesi’ne yaptığı açıklamada;
‘’...... Alevi örgütlenmesinin sendikal hareketin tüzük ve programıyla amacına ulaşma şansı yok. Bizim örgütlenmemizi kendi öğretimizi esas alarak yapmamız gerekiyor. Alevi örgütlenmesinin kopyacılığı bir tarafa bırakarak bu güne cevap verecek bir biçimde yeniden yapılanması gerekir. Köylerde hayat bulan Alevilik artık büyük şehirlerde yaşamıyor.....’’ demişti.
.
Turgut Öker’in sözünü ettiği yeniden yapılanma şeklinin ne olacağının, ‘’Kendine Özgü’’ tanım için başvurunun gittiği AİHM’den dönüp Avusturya’da kabul edilmesinden sonraya bırakılacağını tahmin etmek yanlış olmasa gerek.
.
1. Alevi Kurultayı’nın Avusturya Devletine karşı yapıldığını söylemiştik. Konuya tekrar bir göz atalım.
.
Sünni / İslam örgütlenmesi tüm Avusturya’da güçlenmiş ve çok büyük güç ve sermaye birikimine ulaşmıştı. Her tarafı bu kesimin market ve Cami’leri kaplamıştı. Entegrasyon politikası çökmüş, özellikle Cami çevrelerinde Cihat söylemleri artmaya başlamıştı. Avusturya Devleti, İslamı yalnız başına temsil eden Sünni kesimin yanına Sünni olmayan kesimleri de oturtarak çıkaracağı yasalar ile bu hareketi kontrol altına almak ve bu tekeli kırmak istiyordu. Bunun için Ulusal Çıkarlarına uygun bir Alevi hareketini tanımak istedi.
.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) bu iş için elverişli bir yapı değildi. Bunun 2 nedeni vardı.
.
1. Neden; AABF, Avrupa’da ki Alevi örgütlenmesine bağlıydı. Bu hareket direktiflerini AABF Başkanı Turgut Öker aracılığı ile AABK’dan alıyordu. Halbuki Avusturya Devleti tanıyacağı Aleviliğin kendi kontrolünde olmasını istiyordu.
.
2. Neden; AABF çoğu söylemleri İslamın içi değildi. Bu şekilde tanınacak Alevilik, İslam dışında olacağı için Sünni İslam tekelini kırmak gibi bir misyon üstlenemezdi. Böyle bir tanım Avusturya Devletinin çıkarlarına uygun değildi.
.
Viyana Alevi Kültür Birliği (VAKB) bu politikaya uygun olabilirdi. Derin bağlantıları olan kişiler aracılığı ile VAKB’ne yaptırdığı ‘’Alevilik İslam İçidir’’ baş vurusunu tanıdı ve daha sonra çıkardığı yasalarla Alevilerin de desteği ile Sünni İslam hareketinin tekelini kırdı. Çıkardığı radikal yasalarla Sünni İslamı önemli ölçüde kontrol altına aldı.
.
Ancak şöyle bir sorun vardı. Alevi Kurumlarında örgütlü Alevi oranı Sünnilerle kıyaslandığında çok zayıf kalıyordu. Alevilerin toplam gücü, Sünnilerin yanında % 5 bile değildi. Bunun için resmi olarak tanıdıkları Alevi kurumu ile AABF’nin bir araya gelerek – İslam çatısı altında- daha güçlü olmalarını istiyordu. Bu şekilde AABF’nin, başka ülkelerle olan bağlarını daha iyi kontrol altına alabilirdi.
.
Ancak Avusturya Alevi İslam Kuruluşu (AAİK) buna hazır değildi. Böyle bir şekilde biraraya gelmeleri halinde AABF’nin sayısal çoğunluğunu göz önüne alarak AAİK’in AABF tarafından ele geçirileceğini düşündükleri için farklı bir yol izlendi.
Bu süreçte bir takım tatsız olaylar ve şikayetler yaşandı. AABF’nin faaliyetleri çeşitli şikâyetler ile AAİK üzerinden kontrol altına alınmak ve engellenmek istendi. AABF buna direndi ve kendilerinin de Alevilik faaliyeti yapabileceğini gösterdi. Bu durum AABF ile AAİK arasındaki ilişkileri daha da gerdi.
.
Alevilik Avusturya’da resmi olarak tanındığı zaman AAİK, arkalarında olan Devlet desteği ile çekim merkezi olabileceğine inandı / inandırıldı. Aleviliğin okullarda ders vermesi ile yüzlerce öğretmene iş olanağı doğacağına inandı. İlk başlarda gerçekten çekim aracı oldu ve yüzlerce öğretmen adayı AAİK derslerine gelmeye başladı.
Ancak AABF, Alevi çocuklarının AAİK aracılığı ile okullarda ders almalarına karşı kampanyalar başlattı ve bu alanı daralttı. Okullarda Alevi dersi alan öğrenci sayısı düşük oranda kalınca öğretmenlik gibi çekim alanları duraksadı.
Neticede Avusturya’da resmi olarak tanınan AAİK gelişmek yerine duraksadı. Etki alanı daraldı.
.
AAİK, etki alanını genişletmek için Almanya Alevi Akademisi aracılığı ile Dedeler Çalıştayı /Ocakzadeleri eğitme kampanyaları düzenledi. Ancak ilgi arzu edilen düzeyde olmadığından Avrupa’da Dede yetişme projesi zayıf kaldı. İnternet üzerinden başlatılan TV’nin (Sevgi TV) yayınları ise sadece birkaç kişinin konuşma platformu olmanın ötesine geçemedi.
AAİK arkasında devlet desteği olmasına rağmen kendisinden beklenilen performansı bir türlü gösteremedi /gösteremiyor.
.
AAİK, Avusturya Devletinin Ulusal çıkarlarına bağlı kalma koşulunu daha baştan çok abarttı. Alevilik resmi olarak tanındığında o resmi tanıma bağlı kalmayarak tanım içinde yer alan Bektaşiliği devre dışı bıraktı.
Türkiye’de çok sayıda Alevi Kurumu ve köklü Alevi Dergâhları onlara –Aleviliğin İslam içinde tanınmasına- yazılı belge sunarak destek vermişlerdi.
Serçeşme'yi temsilen Babagân Bektaşiler de aynı şekilde yazılı destek sunmuşlardı. Ancak AAİK yöneticileri bu süreçte kendilerine destek veren bu Alevi Kurumlarına bir teşekkür mektubu dahi göndermediler.
Avusturya Devletinin Ulusal çıkarlarına bağlı kalma adına, Türkiye’deki bu köklü Alevi Dergâhlarını davet edip bir Çalıştay / Kurultay yap(a)madılar. Sonuçta daralıp kendi içine kapanan küçük bir kurum haline döndüler.
.
Ancak Avusturya Devleti, elinin güçlü olması için Sünni İslam teşkilatı karşısında Sünni olmayan İslam kurumlarının daha güçlü olmalarını istiyor. AABF ile AAİK’in İslam çatısı altında bir araya gelmemesine durumuna karşı AAİK ile Caferi / Şiileri bir platformda araya getirmeyi düşünebilir.
AAİK, Serçeşme’ye bağlı Bektaşileri tanımaz iken Hatay civarı Alevilerini (Arap Aleviler) AAİK platformuna alması bu bakışa denk düşüyor.
.
Kısacası Avusturya’da 1. Alevi Kurultayını ‘’Alevilik İslam içidir’’ diyen AAİK’in yapması gerekir iken yukarıda saydığım nedenlerden dolayı bu platformu AABK’a bağlı AABF kaptırdı.
.
Başka bir deyim ile; Alevilik Kurultayını –Alevilik İslam içidir- diyen bir kurumum yapması yerine bunu –Alevilik Kendine özgü bir inançtır- diyen başka bir kurum yapıyor.
.
Veya şöyle bakalım.
Bu Kurultayı resmi olarak tanınan Alevi kurumu değil, resmi tanınması Red edilen bir Alevi kurumu yapıyor. Üstelik güçlü bir çıkarma ile ve Serçeşme’nin Çelebiler kolu adına Postnişin Velayettin Çelebi’nin güçlü desteği ile.
Bu Kurultay gerek politik alanda ve gerekse Alevi söylemlerinde AABK’nın çok büyük hatalar yapmasına rağmen bu kurum açısından verimli geçmiştir.
.
Muhabbetlerimle