Bundan 26 yıl önce, 12 Mart 1995 günü ve sonraki günlerde yaşanan saldırılar sonrasında Gazi mahallesinde toplam 17 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Gazi mahallesinde yaşanan ve günlerce süren bu katliamı protesto etmek amacıyla, 15 Mart 1995 tarihinde, Ümraniye 1 Mayıs mahallesi 30 Ağustos İlk Öğretim Okulu önünde toplanan kitleye açılan ateş sonucu ise 5 kişi yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştı.
Ümraniye Katliamı davasına ilişkin PİRHA’ya konuşan davanın avukatlarından Gülizar Tuncer, “Son dönemde gündeme gelen ifşaatlar da ciddiyetle ele alınmalı ve yeni katliamların gerçekleştirilmemesi için mücadele edilmeli” çağrısında bulundu.
“AHİM, TÜRKİYE’NİN MAHKUMİYETİNE KARAR VERDİ”
Av. Gülizar Tuncer, Ümraniye davası sürecini şöyle anlattı:
“Gazi Katliamı’yla ilgili olarak polisler hakkında açılan davanın yıllar sonra erteleme, sonra beraat kararıyla sona erdirildiğini yani cezasızlıkla sonuçlandırıldığını biliyoruz. Ümraniye Katliamı’yla ilgili olarak ise başlangıçta Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından takipsizlik kararı verilmiş, bu karara karşı ağır ceza mahkemesine yaptığımız itiraz da reddedilmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM)’ne yaptığımız başvurular sonucu AİHM’in hem Gazi hem Ümraniye’de yaşamını yitirenlerin ailelerinin adına yapılan başvuruda sözleşmenin 2. maddesi gereği yaşama hakkı ihlali ve 13. maddesi gereği iç hukuk yollarının etkili olmadığı ve 6. maddesi gereği adil yargılama hakkının ihlal edildiği gerekçeleriyle Türkiye’nin mahkumiyetine karar verdi.
Ümraniye Savcılığı 10 yıl boyunca bu dosyaları beklettikten sonra, 220 polis memuru hakkında davayı açtı ve açılan dava 2015 yılında yine zaman aşımı gerekçesiyle düşürüldü. Dava zaman aşımı nedeniyle düşürülürken iddianamenin kabulü tarihi esas alınarak düşürülmüştü. Oysa şu anki yasal mevzuat gereği iddianamenin kabulü değil iddianamenin hazırlandığı tarihte zaman aşımı süresi kesileceği için Yargıtay’ca bozulan kararın ardından yeniden yargılamaya başlandı.”
“GÖSTERMELİK DAVALAR VE YARGILAMALAR SONRASINDA CEZASIZLIK POLİTİKASI İŞLETİLECEKTİR”
Tuncer, yargılamanın bundan sonraki sürecine dair ise şunları söyledi:
“Tıpkı Gazi davasında ve Çorum, Maraş, Sivas katliamları sonrasında yaşandığı gibi, açılan göstermelik davalar ve yargılamalar sonrasında cezasızlık politikası işletilecektir. Ümraniye davasında da diğer davalarda olduğu gibi yaşanan katliam “insanlığa karşı suç” olarak kabul edilmediği için, yaralamalar açısından zaten zamanaşımı süresi işletilmiş olacak ve ‘adam öldürme’ suçu açısından da Yargıtay aşamasıyla beraber zamanaşımına girecektir.
Şu anda usulen yapılan bir yargılama söz konusu ve sanık konumundaki yüzlerce polis memuruna ulaşmak mümkün olmadığı gibi, zaten duruşmada dahi dinlenmeyen polisler talimatla alınan ifadelerinde olay yerinde olmadıklarını veya yaşananları görmediklerini söylemektedirler.”
“İNSANLAR ÜZERİNDE BASKI VE TERÖR UYGULUYORLAR”
“23 yıl boyunca üstü örtülmeye çalışılan Ümraniye katliamıyla ilgili olarak sahte belgeler, sahte tutanaklar hazırlanarak deliller karartılmış, yok edilmiş ve ateşli silahlarla gerçekleşen ölüm ve yaralanmalara ilişkin balistik incelemeler dahi yapılmamıştır” şeklinde konuşan Tuncer, şunları kaydetti:
“Polis kurşunuyla öldürülen ve yaralanan insanların vücutlarından alınan mermi çekirdekleri doktorlar tarafından emniyete, yani suçun faili konumundaki insanlara teslim edilmiş. Üstelik olayla ilgili soruşturmayı savcılık makamları değil, polisler yürüttüğü için bunlar yalnızca delilleri karartıp yok etmekle yetinmiyorlar, insanlar üzerinde baskı ve terör uyguluyorlar ve mağdurların bir kısmı can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor.
Dolayısıyla böyle bir yargı işleyişinden bir sonuca ulaşmak mümkün olmadığı gibi o gün olay yerinde bulundukları için haklarında dava açılan polisler dışında, esas olarak katliamın siyasi, askeri ve güvenlik bürokrasisi içindeki sorumluları hakkında dava açılmadığı için de yargılamadan bir sonuç elde etmek mümkün değil.”
“CEZASIZLIK POLİTİKASI, BİR DEVLET GELENEĞİ OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRECEKTİR”
Daha önce Gazi ve Ümraniye katliamlarıyla ilgili olarak o dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Vali Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu ifade eden Tuncer, “Ancak böylelikle devletin sorumluluğuna varılacağı için dava açılmadı, açılamazdı da. Çünkü bu katliamlar nasıl bir devlet geleneğiyse cezasızlık politikası da bir devlet geleneği olarak varlığını sürdürecektir” dedi.
“MEHMET AĞAR, ALEVİLERE, KÜRTLERE YÖNELİK KİRLİ SAVAŞ POLİTİKALARININ SORUMLULARINDANDI”
Organize suç örgütü başı Sedat Peker’in, son günlerde yaptığı açıklamalarda, Mehmet Ağar’ın Gazi’de yaşanan katliama benzer biçimde cemevlerine yönelik yeni saldırılar planladığını ifşa etmesinin ayrıca önem taşıdığına da değinen Tuncer, şöyle devam etti:
“Biliyoruz ki Mehmet Ağar, Gazi Katliamı’nın gerçekleştirildiği tarihte bu ülkede Emniyet Genel Müdürlüğü yapmaktaydı ve övünerek anlattığı “Bin operasyon” ile 1990’lı yıllarda Alevilere, Kürtlere yönelik olarak gerçekleştirilen kirli savaş politikalarının da sorumlularındandı. Dolayısıyla son dönemde gündeme gelen ifşaatlar da ciddiyetle ele alınmalı ve yeni katliamların gerçekleştirilmemesi için mücadele edilmeli diye düşünüyorum.”
PİRHA/İSTANBUL