Arnavutluk'ta ki Dergahlarımızda işgal altında

Arnavutluk'ta ki Dergahlarımızda işgal altında      Milliyet Gazetesinden Devrim Sevimay, Arnavutluk da önemli bir Bektaşi...

Arnavutluk'ta ki Dergahlarımızda işgal altında
     
Milliyet Gazetesinden Devrim Sevimay, Arnavutluk da önemli bir Bektaşi Dergahı olan Kalkandelen'deki Harabati Baba Dergâhı Babalarından Baba Mondi ile görüştü. Bu görüşmede Baba Mondi Dergahın bir kısmının Arnavutluk'taki Sünnilerce işgal edildiğini ve bu nedenle Mahkemelik olduklarını söyledi. Devrim Sevimay'ın Baba Mondi ile yaptığı söyleşi: 

'Hiç âşık olmadık Allah'a şükür'

Kalkandelen’deki Harabati Baba Dergâhı, Babaganlar kolunun mukaddes yerlerinden biri. Babaganlar Hacı Bektaş Veli için “Mücerretti” (evlenmemiş, bakir) diyor. Üç yıldır bu dergâhta baba olarak bulunan Baba Mondi, “Evlenmediğin zaman ruhun daha temizdir” diyor “Ya âşık olursanız?” sorumuza yanıtı ise şu oluyor: “Biz hiç âşık olmadık Allah’a şükür

KALKANDELEN (TETOVA)

Üsküp’ten hareket ettikten bir saat sonra Kalkandelen’deydik. Ülkenin üçüncü büyük şehri. Haritaya bakarsanız adı “Tetova”. Burası Arnavutların Makedonya’daki kalesi. 2001’de çıkan Makedon-Arnavut çatışmalarında fitilin ilk ateşlendiği yer. Nüfusun yaklaşık yüzde 80’i Arnavut. Bir zamanlar yüzde 50’lileri geçtiği söylenen Türk nüfusu ise şimdi yüzde 5’lerde.

Üsküp ve Prizren’de görmeye alıştığımız Şar dağ, hep Kalkandelen’in de fonunda. Buranın da içinden Pena (Köpük) Nehri geçiyor. Aynı yeşillik, aynı temiz hava, ancak Üsküp’te, Prizren’de iftar öncesi rastladığımız açık Müslüman lokantaları burada neredeyse yok. Hatta caddelerinde bile fazla insan görmedik desek yeridir. Sanki ramazan dolayısıyla şehir kapalı gibi.

Allah’tan bizim gideceğimiz yer açık: Harabati Baba Dergâhı. Bu dergâh önemli. Birincisi Makedonya’daki pek çok Bektaşi’nin dini merkezi. İkincisi Türkiye’deki özellikle Arnavut kökenli Babaganlar kolunun mukaddes yerlerinden biri. Üçüncüsü yine Türkiye’deki Çelebi kolunun hariçten muhalifi.

Çelebiler Hacı Bektaş Veli “Evliydi” diyor, Babaganlar “Hayır, mücerretti”...

Sünnilerle Bektaşiler mahkemelik

En iyisi anlatmaya en başından başlayalım: Tekkenin yapım tarihi 1526. Temellerini, Anadolu’dan Balkanlara gelen Sersem Ali Baba atmış. Sersem Ali Baba aslında Kanuni Sultan Süleyman döneminde vezirmiş ve asıl adı da Server Ali Paşa’ymış. Her nasılsa birden Bektaşiliğe intisap etmiş (Çelebiler, bu geçişin bizzat Anadolu’daki Alevi-Bektaşileri bölmek için Osmanlı tarafından kurgulandığını iddia ediyor.

Diğer bir iddia da bir sefer dönüşü Server Ali Paşa’nın tekkeden çok etkilendiği ve rütbelerini söküp Sersem Ali Baba olduğu, hatta ona bu yüzden “sersem” dendiği yolunda) ve kalkıp Balkanlar’a yerleşmiş.

Sersem Ali Baba öldükten sonra buranın ikinci önemli ismi Harabati Baba olmuş. 16’ncı yüzyılda Malatya’dan Kalkandelen’e gelen Harabati Baba tekkeyi genişleterek bir dergâh haline sokmuş. Yıllar boyu buradan Balkanlara hem Bektaşiliğin Babagan kolu yayılmış, hem dervişler yetiştirilmiş, hem de dergâhın geniş arazisinde tarım ve hayvancılık yapılmış. Ta ki 1945’e kadar.

Eski Yugoslavya döneminde dergâh kapatılmış. 1970 itibarıyla bir de içinde kafelerin, restoranların, dükkânların olduğu bir eğlence merkezi açılınca dergâhlıktan eser kalmamış.

Grafiğin en düştüğü nokta bu. Çıkış ise Yugoslavya’nın dağılmasıyla 1992’de başlıyor. Önce dergâhın kış evi ve meydan evi açılıyor. 2001’deki Ohrid Çerçeve Antlaşması’ndan sonra kalan otel, restoran bölümü de kapatılıp dergâh dergâha benzer hale geliyor.

Artık çok az eksiği kalıyor ki 2002’de durum yine birden değişiyor. Bu kez de Makedonya’daki İslam Birliği gelip dergâhın bazı bölümlerini Sünnilerin kullanımına açıp, Bektaşilere kapatıyor.

Mesele 2003’te mahkemelik oluyor. Arnavut-Türk Sünnilerin oluşturduğu Sünni Birliği’ne karşı, Arnavut-Türk Bektaşilerin oluşturduğu Bektaşi Birliği... Dergâhın er meydanının namazlık haline getirildiğini, burada ayn-ül cem (Bektaşi cemi) yapmalarına izin verilmediğini, Kuran kursu açıldığını ve kendilerinin çok dar bir alana hapsedildiğini savunan Bektaşiler şimdi büyük bir merakla davanın sonucunu bekliyor.

Derin bir sessizlik hâkim

Bizim gittiğimizde gördüğümüz manzara ise şöyle: Daha dergâha girmeden hemen kapıda İslam Birliği’nin bir güvenlik bürosu var. Dergâha girince ise sizi ilk karşılayan geniş bir avlu ve derin bir sessizlik. O avluyu ve sessizliğini aşınca önünüze iki bayraklı bir kapı çıkıyor. Bayraklardan biri Arnavutluk’un. İkincisi de 1990’dan beri Balkanlarda kullanılan yeşil Bektaşi bayrağı. Bu bayraklı kapıdan içeri buyur ediliyoruz.

Bakıyoruz, duvarlar Hz. Ali resimleriyle süslü. Uzun bir masa, masanın başında da Edmond Brahimaj oturuyor. Diğer adıyla Baba Mondi, dünya Babagan Bektaşilerinin lideri olan Hacı Dede Reşat Bardhi’nin sağ kolu. Aslen Valonalı bir Arnavut. 50 yaşında. Askeri okul mezunu. 1997’den beri baba eren. Son üç yıldır da bu dergâhta baba olarak bulunuyor. Daha geçen 16 Ağustos’ta Hacı Bektaş Şenlikleri’ndeymiş.

Dergâhın dervişi Abdulmuttalip Bekiri. Baba Mondi olmadığında burası Bekiri’den soruluyor. Masadaki üçüncü isim Hüseyin. O da tıpkı Baba Mondi gibi 18 yaşında mücerret olmaya karar vermiş.

‘Ya Allah’ı seçersin ya karını’

Bu yıl Ankara’da Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne “kayıtlanan” Hüseyin, Baba Mondi’yle aramızda tercümanlığımızı yapıyor. Biz de sorularımıza Babagan kolunun varoluş sebebi gibi gözüken mücerretlikten başlıyoruz:

Evlenmemiş ve bakir olmak sizin için neden bu kadar önemli?

Çünkü bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Ne olursa olsun ancak bir tanesini taşıyabilirsin: Ya Allah’ı ya karını...

Ama Hz. Muhammed’in de karısı vardı?

Evet, Hz. Muhammed evlendi, aile kurdu. Fakat kendisinin şöyle bir hadisi de var; “Öyle bir kategoride insanlar gelecek ki her peygamber onları kıskanacaktır.” Kim bu insanlar, diye sorulunca; “Aile yapmayan kişiler” diyor Hz. Peygamberimiz. Niye? Çünkü onlar bütün insanların korktuğu şeylerden korkmazlar. Tıpkı Hacı Bektaş Veli gibi...

Bütün insanlığın korktuğu şeyler derken?

Yani evlenmediğin zaman ruhun daha temizdir. Ruhsal olarak daha yüksek olursun. İnsanlara daha iyi hizmet edebilirsin. “Baba bana para getirdin mi, ekmek getirdin mi? Neredeydin, niye bu kadar geç kaldın?” diyen çocukların olmaz.

Ya âşık olursanız?

Biz hiç âşık olmadık Allah’a şükür. Her insan Allah’a dua ettiği şekilde bağlıdır. Mesela bir erkek ‘Allahım bana güzel bir kadın ver’ diye dua edebilir. Benim duam ise farklıdır. O dualarımın neticesinde Allah benim nefsimi çıkartır ve beni her zaman korur.

Peki ama Kadıncık Ana da Hacı Bektaş Veli’nin karısı değil miydi?

O Hacı Bektaş Veli’nin hizmetçisiydi. Aksi halde kutsal olamazdı Hünkâr. Bir el baklavada, bir el balda olmaz. Ama bakın, biz evliliğe de karşı değiliz. Biz bunları sadece hayatını insanlığa adayan evliyalar için söylüyoruz.

O zaman Kadıncık Ana’nın çocukları nasıl oldu sizce?

Bir gün Hacı Bektaş’ın burnundan suya kan aktı ve Kadıncık Ana’ya bunu atmasını, kimsenin dokunmamasını söyledi. Kadıncık Ana da atmak yerine içti ve sonra çocukları oldu. Bektaşiler için bu mümkündür, Bektaşiler nefes ile çocuk verebilir.

‘Duayla, nefesle çocuk olur’

Siz hiç nefes verdiniz mi?

Tabii, bazen çocuğu olmayan karı-kocalar gelir ve duayla, nefesle onların çocuğu olur.

Atatürk’ün tekkeleri kapatmasına kızıyor musunuz?

Niye kızayım; Atatürk bir devlet adamıydı ve Türkiye’ye kurallar getirdi. Ama tabii hangi dede, hangi derviş ister ki tekkelerin kapalı olmasını?

Türkiye’deki bazı Aleviler Atatürk’ün Hz. Ali’nin reenkarnasyonla gelen hali olduğuna inanıyor; sizce?

Eczaneyle birahaneyi karıştırmamak lazım. Hz. Ali evliyaydı. Atatürk ise devlet adamı. O iki hikâye aynı yere konulamaz.

Siz Bektaşiliği İslamın neresine koyuyorsunuz?

İslam dini iki büyük parçaya bölünmüştür: Sünniler ve Şiiler. Sünnilerde dört okul vardır: Hanefi, Hanbeli, Şafii ve Maliki. Şiilerde iki: İmamiye ve Zeydiye. İmamiyeler On İki İmamlara, Zeydiyeler Yedi İmamlara inanır. On iki imamlara Alevi denir, ki Alevilerin dört tarikatı vardır: Bektaşi, Kalenderi, Nimetuli ve Celali. Biz Bektaşiyiz. Yani, İslam dini bir ağaç gibidir. Gölgesi şeriattır, dalları tarikat, yaprakları hakikattir, meyvesi marifet. Biz Bektaşiler ise hepsindeyiz.

Sünnilikten tam olarak ayrıldığınız nokta neresi?

Sünnilikte Hz. Muhammed, Ebubekir, Ömer ve Osman vardır. Bizde  Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatma. Sünniler Hz. Peygamber’e ve devlet adamlarına inanıyorlar. Biz Ehlibeyt’e inanıyoruz. Fakat Sünniler de bizim düşmanlarımız değil, kardeşlerimizdir. Sonuçta Peygamber’in sahabeleri yıldızlar gibidir ve bizim de bir yıldızımız var; o da Ali’dir.

Peki siz diğer Alevilerden nerede ayrılıyorsunuz?

Alevilik belden gelir, Bektaşilik ise elden... Bizde soya göre başa geçilmez. Kim mücerretse, kim eline-diline-beline hâkim ise o başa geçer. Soya bakan Alevilerdir.

Bektaşi olarak mesela kadınların örtünmesi ve içki konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bizim için önemli olan kadının aklının başında olmasıdır ve tabii ki her şeyin fazlası haramdır. Onun dışında ne Allah ne de Hz. Peygamber hiçbir şeyi yasaklamaz. Sana mantık ve akıl verir. İnsan kendi mantığıyla doğruyu bulmakta özgürdür. 

‘Her ayetin 7 tane anlamı vardır’

Kuran’ı günlük hayatınızda ne kadar referans alırsınız?

Bazı kişiler Kuran’ı gazete gibi okur, bazısı roman gibi. Bazısı ise çok daha derin gider, asıl anlama yaklaşır. Sonuçta Kuran’ın bir ayetinin yedi tane anlamı var. Hem evliyalar için anlamı var hem de diğerleri için. Herkes kendi mertebesine göre okur ve anlar.

Sizin için merkez Tiran mı, Hacı Bektaş mı?

Merkez Tiran’da. Sizde kapalı. Sizin tekke artık müze. Devam edin siz... (Dalgasını geçerek söylüyor)

Türkiye’deki Bektaşilerden size gelip gidenler var mı?

Tabii, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa’dan. Türkiye’de de dört dede baba vardır, ama onlar bizi temsil etmiyor.

Hacı Bektaş’a gittiğinizde nasıl karşılanıyorsunuz?

Belediye Başkanı bize iyi bakar, ama Veliyettin Ulusoy’la (Çelebilerin Hacı Bektaş postnişini) görüşmüyoruz. O kıskançtır, fakat benim için problem değil. Hacı Bektaş her yerdedir. Hünkâr’ın kendisi diyor, “Yemen’de olsan bile benimlesin, benimle değilsen en yakınımda olsan bile benimle değilsin.”

Peki sizin bu mücerretlik meselesi ve Babaganlık kolunun da sırf Kalender Çelebi’nin elinden postnişliği almak ve güçlü dergâhı bölmek adına vaktiyle Osmanlı tarafından ortaya atıldığı iddia ediliyor; buna ne diyeceksiniz?

Halklar her zaman yapamadıkları bir şey hakkında hep başkalarına söz atarlar. Para için, makam için, post için... Çünkü onların istedikleri Hacıbektaş’ın toprakları. Biz ise burada terle yaşıyoruz. Biz kimseden bir şey vermesini beklemiyoruz.

Sizce yeniden ne zaman dergâh olarak faaliyete geçer burası?

Onu Allah bilir. Buradaki hükümet bize destek vermiyor. Fakat başta ABD olmak üzere tüm batılı büyükelçilikler ve AB ilgileniyor bizle.

Türkiye?

Türkiye Sünnilere destek veriyor.

Harabati Baba Dergâhı’nın bahçesinde eski mezarlar var.

‘Erkeklerle eşit haklara sahibiz’

Kalkandelen’e gelmeden önceki akşam Üsküp’teki Üsküp Türk Kadınları Dostluk Derneği’nin iftar yemeğindeydik. İlk sohbet konumuz Rumeli kadınları üzerineydi. Biz “Hep çok becerikli olduğunuz söylenir” dedik; onlar hemen üç madde daha ekledi:

1- Ev kadını olanlarımız dahi bizler hep eşlerimizle eşit haklara sahibizdir. Birlikte çalışır, birlikte yaşarız. Hatta medya ve eğitim camiasında kadınların sayısı daha çoktur.

2- Erkeklerle eşitizdir, ama erkek gibi değilizdir. Kadın ruhumuzu koruruz.

3- Bizde sosyetik kadınlarla sosyetik olmayan kadınlar arasında Türkiye’deki kadar uçurum yoktur. Her iki kesimi de bir kafede yan yana masalarda görebilirsiniz.

Saydıkları üç madde de doğrusu tam eline çayını-kahveni alıp saatlerce sohbeti edilesiydi, ama biz hemen Dernek Başkanı Drita Karahasan’a döndük. Karahasan, Makedonya’nın 1943’te ilk Türkçe basılan, ancak 2003’te kapanan Birlik gazetesinin eski genel yayın yönetmeni. Makedon TV’sinde 1969’da (Bizim TRT Şeş’ten 40 yıl evvel) yayımlanmaya başlayan Türkçe programların ilk sunucusu. Karahasan’la önce biraz dernekten bahsettik ve sonra bakın hemen hangi hassas konuya geldik:

Buradaki Müslüman kadınların tesettürle ilişkisi nasıldır?

Daha çok Arnavut kadınları kapanır. Bizimkiler belki başörtüsü takar, ama yavaş yavaş burada da türbanlıların sayısı artıyor. Özellikle Türkiye’ye okumaya giden kızlarımıza döndüklerinde bakıyoruz bazıları türban takmaya başlamış oluyor.

Sizce niye?

Hem Türkiye’deki akımlardan etkileniyorlar hem de burada sosyalist yönetimden çıkıp sistem değiştikten sonra bir boşluk yaşandı. O boşluğu doldurmak için Türkiye’den ilk gelenler hep meselelere dinle yaklaşan kesimden oldu. Biz de öyle bir vaziyetteydik ki Türkiye’den kim geliyorsa kucak açtık. Sanırım o sırada etkileşim çok yoğun oldu.

Zorunlu din dersi var mı Makedonya’da?

Geçen sene ilk kez kondu, ama Makedonların itirazı sonucu Anayasa Mahkemesi kaldırdı. Onun yerine beşinci sınıftan sonrasına felsefe ve tarih açısından dinleri anlatan bir ders okutulacak.

Eski Üsküp tarafında sakallı, pantolon paçası bileğinin üzerinde birtakım erkekler ve yanlarında kara çarşaflılar gördük; onlar buralı mı?

Hayır, onlar Suudi kökenli Vehhabiler ve giderek buradaki Müslümanları da kendi mezhepleri doğrultusunda etkilemeye başladılar. Ele geçirdikleri camiler var. Özellikle son dört beş senedir bizim buradaki laik Müslümanlık anlayışımızı değiştirmeye çalışıyorlar. Kadınları tepeden tırnağa siyah çarşaflı. İçlerindeki Türk mü, Arnavut mu, Arap mı anlayamıyoruz bile. Ama tabii yapılacak bir şey de yok.

Süslü cami

Kalkandelen’de adım başı bir Osmanlı eserine rastlamadık, ama galiba Balkanlardaki en ilginçlerinden birini burada görmüş olduk: Alaca Cami. UNESCO’nun korumaya aldığı cami 1495’te Hurşide ve Mensure adında iki kız kardeş tarafından hayatları boyunca biriktirdikleri parayla yaptırılmış. Dolayısıyla cami küçük ve çok şirin. Peki nesi ilginç derseniz, inanılmaz süslü. Süsü de iki kız kardeşten değil, 1833’te caminin restorasyonunu yaptıran dönemin Tetova Valisi Abdurrahman Paşa’dan kaynaklanıyor.

Paşa, Debreli iki ressama siparişi vermiş, ressamlar da 50 bin yumurta içi ve eğer doğruysa hayvan kanı, keçi tüyü, kireç kullanarak, caminin içini hiç solmayan renklerle bezemiş; dışı da iskambil destesi gibi. Biz görmedik, ama bilenler bu kadar süslü ikinci bir camiye bir de İspanya’nın Cordoba şehrinde rastladıklarını söylüyor. Bu arada ahşap merdivenleri nereye gidiyor diye merak edince baktık ki üst katında da Kuran dersi veriliyormuş. Güzel gözlü, hüzünlü Valmira’yı orada gördük.

Not defteri

-  Harabati Baba Dergâhı’ndan 18. yüzyılda geçen önemli bir başka isim daha var: Recep Paşa. Dergâhın kurucusu olduğu dahi söylenen Paşa’nın kızı Fatma genç yaşta verem olmuş. Kızının daha yüksekte daha temiz hava alması için dergâhın içine Mavi Konak yaptırmış Paşa, ancak ne yazık ki kötü sona engel olamamış.

-  Trakya’dan sonrası içki içmesini sevenlerin ve bilenlerin coğrafyasıdır aynı zamanda. Makedonya’da Makedonlar bu kültürü hiç bozmadan sürdürüyorlarmış, ama Türklerin Jolte (sarı rakı) muhabbetinde gözle görülür bir azalma varmış.

-  Makedonya’da ana ihtiyaç kalemlerinde ortalama fiyat 50 euro. Rehber 50 euro, araç kiralama 50 euro, otel 50 euro... Ya güzel bir Pleskavitsa köfte ne kadar derseniz; bizim aklımızda fiyatı değil, çapı kaldı: En küçüğünün çapı 10 santim.

MİLLİYET - 24.09.2009

Basında Aleviler Haberleri

Can Dündar: Aleviler tarih yazıyor!
Hilal Nesin’e sistematik saldırı
Alevi Kadınların ilk ve tek dergisi PELGÜZAR