Ankara Bahçelievler katliamında Hukuk işletilmedi
İdam cezaları müebbet hapse, müebbet hapis cezaları şartlı tahliyelere dönüştürüldü, kimileri ise ‘bulunamadı’
Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi 7 gencin, kaldıkları evi basan Ülkü Ocakları üyeleri tarafından öldürülmesinin üzerinden tam 30 yıl geçti. Katliamcılar arasındaki ünlü isimlerden Haluk Kırcı ve Ünal Osmanağaoğlu hakkında 7 kez idam cezası verildi, cezalar müebbet hapse çevrildi. Katliamın planlayıcısı Abdullah Çatlı, ‘yakalanamadı.’ Yargılama, Kırcı’nın 2 kere ‘yanlışlıkla’ tahliye edilmesi, firar etmesi ve şartlı tahliyeleriyle skandal haline geldi.
Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Latif Can’ın, Bahçelievler 15. Sokak 56/2 adresindeki evlerinin kapısı 8 Ekim 1978 akşamı 22.00 sularında çalındı. Kapının açılmasıyla içeri giren katliamcılar gençleri ellerinden bağladı. Gençlerin arkadaşları Faruk Erzan ve Salih Gevence de bir süre sonra eve geldi. Erzan ve Gevence, Eskişehir yoluna götürülerek “İdi Amin” kod adlı Kırcı ve Kürşat Poyraz’ın sıktığı 3’er kurşunla öldürüldü.
Evdeki diğer 5 genci önce boğmaya çalışan Kırcı, bu işin de uzun sürdüğünü görünce evden diğer katliamcıları çıkararak gençleri kurşuna dizdi. Serdar Alten’in ölmediğini anlayan katliamcılar, onu önce arabaya bindirmek istedi. Çatlı, yakın zamanda bir polis aracının geçtiğini ve geri götürmelerini söyledi. Katliamcılar Alten’i eve götürüp kaçarken karşı apartmanda oturan polisler silah seslerini duyunca eve geldi ve yaralı Alten’i hastaneye yetiştirdiler.
‘Tamam 5-6-2’
8 gün ölümle pençeleşen Alten, yaşamını yitirmeden önce katliamcıları tarif etti, arabanın plakasının bir kısmını ve rengini de hatırladı. Ancak araba bulunamadı. Daha sonra bir ihbar üzerine, plakasının şehir kodu değiştirilmiş şekilde bulunan arabanın Ülkücü Gençler Derneği eski 2’inci Başkanı Mustafa Mit üzerine kayıtlı olduğu ortaya çıktı. Mit ifadesinde, arabayı dernek için aldıklarını ve görevden ayrıldıktan sonra arabayı, bugün BBP Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu ve Çatlı’nın kullandığını bildiğini, ayrıca olay günü arabayı Çatlı’nın kullandığını öğrendiğini aktardı. İstanbul Emniyeti tarafından gözaltına alınan Çatlı, bir süre sonra serbest bırakıldı.
2 ay sonra ise Semiha Üstündağ adlı bir kadın, gazetede katliamın 56/2 Numara’da gerçekleştiğini okuyunca, katliamdan 2 gün önce yakındaki bir sokakta tanık olduğu bir konuşmayı aktardı. Üstündağ, eşkalleri katliamcılara uyan 2 kişiyi konuşurken görmüş; biri “Tamam mı?” derken diğeri ise “Tamam, 5-6-2” demişti. Bunlardan birinin Duran Demirkıran olduğu anlaşılınca Demirkıran gözaltına alındı.
Hukuk işletilmedi
Kırcı, Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı, 7’şer kez idam cezasına çarptırıldı. Ercüment Gedikli idam cezasına, Demirkıran ve diğer sanıklar 28’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Çiftçi beraat ederken, katliamı soğukkanlılıkla planlayan Çatlı, Korkmaz ve Poyraz ‘bulunamadı’. İdam cezaları önce ‘müebbet hapse’, daha sonra ‘şartlı tahliyeye’ çevrildi.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı ile yolculuk yaptıkları sırada Susurluk’ta kaza geçirerek 1996’da ölen Çatlı’ya, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tarafından “Emniyet Genel Müdürlüğü Uzmanı” kimliği ve silah ruhsatı verildi. Katliamdan bir süre sonra yakalanan Kırcı ise şartlı tahliye edildi, süre hesaplamadaki yanlışlıktan ötürü tekrar aranmaya başladı. Sahte kimlikle kaçtı. Aranırken dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar’ın şahitliğinde evlendi. 1996’da yakalandığı gün kaçtı. 1999’da tutuklandı, 2004’te ‘yanlışlıkla’ tahliye edildi. Kırcı, son olarak 2005’te Kartal Cezaevi’ne gönderildi.
Ceren Saran / EVRENSEL - 08 Ekim 2008