Serdar DOĞAN
(...) Katliam tüm şiddetiyle devam ederken Madımak Oteline giren subay; “meczup” değilse, hani hep yaratılan “dış düşman”, değilse. TSK askeri kılığına girmiş bir “yunan” casusu değil ise ki herhalde değildi. Türkçe sorduğumuz; “Peki, biz nasıl çıkacağız buradan” yardım istemimize; yine Türkçe; ama artık çok meşhur olan kabadayı tavır ile “nasıl gidiyseniz öyle çıkın orospu çocukları” demezdi galiba?...
Madımak ateşe verileli tam 17 yıl oldu. 1 Temmuz 1993’ten bugün; 27 Ocak 2010’a anlam veremediğim, açıklayamadığım bir gerçeklik vardı. Sivas il sınırları içinde görev yapan, Asker ve Polis neden madımak katliamını önlemek için kılını kıpırdatmamıştı. 17 yıldır doluya koyarım almaz, boşa koyarım dolmaz bir boşluktu bende. Nihayet; Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bu sancımın adını koydu, anlamama yardımcı oldu.
1 Temmuz günü başlamıştı saldırılar. Namaz rekâtları arasında yandaki camilerden gelenler; Buriciye Medresesi içinde kitaplarını imzalayıp, okurlarıyla sohbet eden sanatçılara, orada fiziken bulunmayan ama kaset ve kitaplarıyla manevi destek olan ustalarımıza, ağza alınmayacak küfürlerle hakaret ediliyor, eserleri yerlere atılıp parçalanıyor, ortam terörüze edilmeye çalışılıyordu. Medrese içinde dolaşan “siviller” müdahale etmek yerine, hadi dayıcığım diye sırtlarını sıvazlayarak daha bir cesaretlendiriyor, bir sonraki namaz arasında görüşmek üzere, şimdilik uzaklaştırıyordu. Oysa onlardan herhangi birinin kulağından tutup; “ulan densiz, adamlar sana ne yapıyor? Kaset, kitap imzalayıp; şiir, türkü okuyor, semah dönüyorlar. Ya insan ol otur ve izle ya da defol git” deseydi. Israrcı, tehditkâr, saldırgan olanları nezarete atsaydı! Hani bize yaptıkları gibi; cop, tazyikli su, orantısız güçte kullanmadan… Yahut 42 gündür ekmekleri için direnen Tekel İşçilerini ilk gün gaz bombardımanına tutup, kış günü havuza döktükleri gibi yapmadan, kibarca engelleselerdi Sivas’ta kilerini? Suya dökmek; Ege de “düşmanı”; Abdi İpekçi parkında “emekçiyi”… Ama madımağa bir avuç su getirmeden…
Kalabalık bir güruh, geminden boşanmış hayvan sürüsü gibi kültür merkezine akarken; saatlerce taşlayıp, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan konuklara saldırırken önlerine geçip; “ulan allahsızlar, türkü dinlemeye gelmiş konuklarımız onlar, hiç bizim “milli misafirperliğimize yakışıyor mu yaptığınız, dağılın yoksa “zor” kullanırız" deseydiniz?
Tarihi kongre binası taşlanırken; hani, Sivas Kongresinin yapıldığı; kurtuluş Savaşı kararlarının alınıp uygulandığı, Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı bina yerle bir edilmek istenirken! "Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak", "Hizbullah gelecek dertler bitecek", "muhammedin ordusu, laiklerin korkusu" sloganları eşliğinde “devlet” in Valisine; şerefsiz diyerek, istifaya çağırıp, hatta öldürmeye çalışırlarken hemen karşısındaki koca tugaydan; Laikliğin ve Cumhuriyetin yılmaz bekçisi bir rütbeli asker çıkıp, ulan siz Cumhuriyetin değerlerine saldırıyorsunuz deseydi. Bizi ve de valiyi geçtim; Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu, başkumandanı olduğu ordunun mensupları, Atatürk Büstü siyasal-islamcılar tarafından kaidesinden sökülmüş, yerlerde sürüklenirken durdurabilselerdi.
Katliam tüm şiddetiyle devam ederken Madımak Oteline giren subay; “meczup” değilse, hani hep yaratılan “dış düşman”, değilse. TSK askeri kılığına girmiş bir “yunan” casusu değil ise ki herhalde değildi. Türkçe sorduğumuz; “Peki, biz nasıl çıkacağız buradan” yardım istemimize; yine Türkçe; ama artık çok meşhur olan kabadayı tavır ile “nasıl gidiyseniz öyle çıkın orospu çocukları” demezdi galiba?
17 yıl boyunca kendime her gün sordum. Asker ve Polis neden tutmadı, yakalamadı, kızmadı, tutuklamadı, püskürtmedi diye, cevap veremedim. “Balyoz” darbe planı içinde İstanbul’da iki cami bombalanacak, beklide Maraş Katliamında ki gibi Aleviler yaptı denilerek kaos ortamı yaratılıp; Alevi-Sünni çatışması yaratılacak, darbe için ortam sağlanacaktı. Yeni ortaya çıkan bu darbe planına her yerden bir açıklama gelince Sayın Başbuğ; darbe söylemlerinden hicap duyduğunu; hele hele “Allah Allah diyerek düşmana saldıran ve alt eden bir ordunun nasıl olurda Allahın evi camiyi bombalamak gibi bir eylem içinde olur, bunu söyleyen ve düşünen vicdansızdır” açıklamasını yaptıktan sonra anladım… Madımak oteli 15 000 veya üstü bir güruhla sarılmış, sekiz saat taşlanmış, Allah Allah nidalarıyla yakılmıştı. 1993’te Sivas’ta görev yapan rütbeli askerlerde herhalde aynı duygu içinde hareket ederek; şeriat istencinde olanları, Allah Allah diyerek gencecik kızlarımızı, oğullarımızı, aydınlık sanatçılarımızı yakarken izlediler… Çünkü “düşman”, Allah Allah diyerek alt edilirdi…
KAYNAK : Alevihaber.com - 28 Ocak 2010