Alın size türbanlı kızıl elma
12 Eylül öncesinin faşist katilleri ve Sivas yangınının körükçüleriyle özgürlük ittifakı sorgulanıyor.
“Üniversitede özgürlük” başlığıyla imzaya açılan, türbanın serbest bırakılmasını isteyen metne destek olanların sayısı 1500’e yaklaştı. İmza sayısı henüz 300’lerdeyken soL'da altı çizilen faşist ve dinci gerici ağırlığın iyice belirginlik kazanması özgürlük ittifakının sert bir şekilde sorgulanmasına yol açtı.
İmzalar gericiliğin kalesi durumundaki üniversitelerde yoğunlaşıyor. Sakarya, Selçuk, Gazi gibi üniversitelerin merkezinde durduğu bu üniversitelerden türbana gelen destek, imzalarla sınırlı kalmıyor, öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından çeşitli eylemler düzenlenmeye başladığı görülüyor.
Kurbanın celladına aşkı
Kampanyanın çağrıcıları, İhsan Dağı ve Şaban Çalış’ın açık AKP angajmanına sahip olmaları, hemen dikkat çeken Fethullahçı ağırlığı, ilk imza verenlerden biri olan MHP MKYK üyesi Vedat Bilgin ile göze çarpan faşist temsiliyet başta olmak üzere listenin özellikleri ittifaka daha en başından “yanlışlıkla” dahil olma ihtimalini zayıflatıyor. Ancak yine de başlangıçta bir “şaşkınlık” sonucu destek vermiş olabileceği düşünülebilecek isimlerin, liste kazınınca 12 Eylül öncesinin faşist katillerinin, Sivas yangınının körükçülerinin çıkmasına rağmen, imzalarının “arkasında durmaya” devam etmeleri psikolojideki "Stockholm sendromu"nu (*) akla getiriyor. AKP “demokrasisi”nden gözleri kamaşan ya da gericilerin mağdur edebiyatı ile empati kurmaktan aklı tutulan bazı isimlerin, gericiliğin kolunda uçuruma yürüdüğü görülüyor.
“İlerici öldürme özgürlüğü”nü temsil edenler
Türban düzenlemesi, Meclis’e AKP-MHP ittifakı ile taşınırken liste de “türbanlı kızıl elma” adlandırmasına olanak tanıyor. MHP MKYK üyesi Vedat Bilgin dışında, faşist geleneğin önemli isimlerinden, siyasete artık BBP’de devam eden Turan Güven de özgürlük ittifakında yerini almış durumda. Güven, 1970’li yılların başında Ülkü Ocakları Birliği’nin kuruculuğunu, ardından da MHP Gençlik Kolları Başkanlığı yapmış. 12 Eylül öncesinde pek çok ilericinin öldürülmesi kararını verdiği, faşist örgütlenmenin merkezi isimlerinden biri olduğu belirtilen Güven, 1980 sonrasında “sterilize” olmuş ve bilime karşı açtığı savaşla dikkat çeken bir isim. Evrimin Adem baba ve Havva anadan geriye götürülmesini “sapıklık” olarak niteleyen, Adnan Hocacıların seminerlerinden boy gösteren bir “biyolog”. 12 Eylül öncesi “anıları”nı, elbette bir bölümünü anlattığı bir otobiyografik kitabı bulunan Güven’in kendi ağzından iki alıntı “kariyeri”nin başlangıcının komando kamplarına kadar uzandığını ve geçmişte elinin nerelere “değmiş” olduğunu gösteriyor.
“Komando kampları 1968-69'da açıldı. Fikir Alparslan Türkeş'e aitti; ancak kamplar ile Dündar Taşer ağabeyimiz de (Milli Birlik Komitesi eski üyesi) ilgileniyordu. Ülkenin üzerinde kara bulut gibi komünizm rüzgarı estiği için halk bizi 'kurtarıcı' gibi görüyordu. Hatta öyle ki komando kamplarının yiyecekleri halk tarafından sağlanıyordu.”
“Yüksek Ögretmen Okulu Hazırlık Lisesinde aynı sırada oturduğumuz Ertan Önal adlı bir arkadaşım vardı. Üniversiteye girdikten sonra bilemediğim sebeplerle gün geçtikçe Ertan bana düşman kesiliyordu. Hayatıma kastedecek bir düşman haline gelmişti. 17 Mart 1970'deki büyük bir olayda (Süleyman Özmen'in şehit olduğu ve soldan da İmam Hüseyin Ünal'ın omuriliğinden yaralandığı olay) Ertan bir binanın üzerine çıkmış ve bana hitaben elinde tuttuğu bomba ile ‘Turan! Gel de seni Allah'ın kurtarsın!’ diye bağırıyordu. Yatakhane binasında mahsur kalmıştık ve bombayı tepemize atar diye hiç ses çıkarmadık. Yaklaşık 20 dakika kadar sonra Fen Fakültesi tarafından patlama sesi duyuldu. Daha sonra bir öğrendik ki Ertan'in elinde bomba patlamış ve kolu kopmuş.”
Baskın Oran: Gıcık kapıyor
AKP'nin ilerici değerlere dönük tüm saldırılarında doğal müttefiki olarak hareket eden Baskın Oran, listeye imza vermekle yetinmedi, başörtüsü yasağına "sinir olduğunu" açıkladı. Türkiye Enstitüsü tarafından Hollanda'nın Utrecht şehrinde düzenlenen Türkiye'deki demokratikleşme ve modernleşme konulu konferansta, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamentosu Eş Başkanı Joost Lagendijk ile birlikte konuşan Baskın Oran, “Başörtüsü yasağı gerçekten kalkmalı. Bunu içtenlikle bu yasağın kalkmasını savunuyorum. Bu başörtüsü meselesi kadar beni sinirlendiren bir mesele yok. Dünyanın en kolay halledilecek meselesi. Burada bilmem ne yarışı yapılıyor. Bir kısmı hiçbir yerde taktırmam diyor. Öteki her yerde takarım diyor” şeklinde konuştu.
Cem Somel: Türbandan anti emperyalizm umuyor
Eski maocu, ODTÜ öğretim üyesi Cem Somel, listenin bir başka dikkat çeken ismi. Somel, türbana desteğini, Ortadoğu’da ABD’ye karşı direnen islami hareketlerle açıklıyor. Özgürlük ittifakını anti-emperyalist bir ittifakın başlangıç adımı olarak gören Somel’in her birinin özgeçmişinden Fulbright bursları, Soros fonları, Fethullah teşvikleri çıkan, ABD üniversitelerinden alınmış vizelerle koltuklarını dolduran Amerikancı isimlerle emperyalizm karşıtlığını nasıl bağdaştırdığı bilinmiyor. Faşist katiller vagonunun trenden nasıl kopacağı konusu da ayrıca merak ediliyor.
Ali Nesin: Solculuk derslerine karnı tok
Uzun bir mektupla kamuoyuna türbana neden destek verdiğini açıklarken, aydınlanmacı olduğunu ısrarla vurgulayan ve solcu kimliğine sahip çıkan Ali Nesin, “Laiklik bu tür yasaklarla elde edilmez. Gericilikle, bağnazlıkla, yobazlıkla boyle savaşılmaz. Bu savaş, daha fazla Nesin Vakfı gibi vakıflar kurarak ve yaşatarak, daha fazla Matematik Köyü gibi köyler kurarak, daha fazla Matematik Dünyası gibi dergiler çıkararak, zaman ayırıp gençlere dersler ve konferanslar vererek, popüler ve bilimsel kitaplar yazarak, halkın hiçbir kesimini dışlamayıp, kimseye hakaret etmeden herkesi kucaklayarak, en eğitimsizlere, en şanssızlara, varoşlara ve en ücra köylere ulaşarak, yani bir bez parçasıyla uğraşarak değil, işin özüne inilerek yapılır” derken bu mücadele sırasında içine girdiği ittifakın bileşenleri tarafından nasıl engellendiğini tamamen unutmuş görünüyor. Nesin Vakfı’nı “fuhuş yuvası”na çeviren, Matematik Köyü ile kıyasıya uğraşan, Aziz Nesin’e etmedik hakaret bırakmayan gazetelerin yazarları, hatta belki bu kampanyaların fikir babaları ile birlikte bu mücadelenin nasıl yürütüleceği sorusu yanıtlanmayı bekliyor.
(*) Stockholm sendromu: Bu sendroma adını veren olay 1973 yılında İsveç'te Stockholm'deki başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular, polis bankayı kuşatınca dört kişiyi rehin almış ve altı gün boyunca direnmiştir. Altı günün sonunda yapılan polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. Sonra da soyguncular aleyhine tanıklık etmeye yanaşmamışlar, hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu olaydan sonra "Stockholm sendromu" psikolojide benzer rehine-rehinci olaylarındaki yakınlaşmaları tanımlamak için kulanılan bir deyim haline gelmiştir.
İmzalar gericiliğin kalelerinden
Özgürlük ittifakı en fazla desteği gericiliğin kaleleri olarak bilinen üniversitelerden almış durumda.
soL “Üniversitede özgürlük” adı verilen türbana destek kampanyasında imzacı sayısı 1406 iken yapılan çalışmanın sonuçları, en fazla desteğin gericiliğin kalesi olarak bilinen, faşist ve dinci gerici kadrolaşmanın yoğun olduğu üniversitelerden geldiğini ortaya koyuyor.
MHP ve BBP'lilerin, Zaman, Yeni Şafak, Yeni Çağ gibi gazetelerin yazarlarının, Fethullahçıların, MHP MKYK üyelerinin, en gerici, ırkçı-faşist, dinci üniversitelerin mensuplarının bulunduğu listede aksesuar olarak liberal-demokrat isimler de bulunuyor.
Özgürlüğün teminatı gericiler
87 üniversiteden 1406 imzacıdan, Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Polis Enstitüsü'nden olup okullarını yazmayanlar, bu kurumlardan olmayıp da okullarını yazmayanlar ve emekliler çıkarıldığı zaman kalan 1261 imzada Konya'nın Selçuk Üniversitesi 119 imza ve 9,44 pay ile birinci durumda. İlk 10’da Konya Selçuk Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Adapazarı Sakarya Üniversitesi, Ankara Gazi Üniversitesi, Elazığ Fırat Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi, İstanbul Marmara Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi yer alıyor. İlk 10'daki üniversitelerin toplam içindeki payı yüzde 47,98.
Sakarya, Fırat, On Dokuz Mayıs gibi üniversitelerde imzacı hocaların geçtiğimiz haftasonu biraraya gelip basın açıklaması da yaptıkları görülürken ilk 10’a giren üniversiteler uzun yıllardır dinci gerici ya da faşist kadrolaşmanın yaşandığı, ilericilere nefes aldırılmayan yerler. Oruç tutmadığı için ilericilerin dövüldüğü, öldürüldüğü, türban takmayanlara her tür baskının yapıldığı, bu tür yüzlerce örneğin gazete arşivlerinde bulunduğu okullar.
Büyük bölümü 12 Eylül sonrasında kurulan ve düzenin istisnasız tüm aktörlerinin açık onayıyla gericilik kalesi haline getirilen bu üniversitelere Selçuk, Gazi ve Sakarya üniversiteleri gibi daha erken yaratılan örnekler model oluşturmuş ve kadro transferi de yapmış durumda. "Milli Görüş Üniversitesi" olarak da adlandırılabilecek Selçuk Üniversitesi, dinci gericiliğin en önemli mevzilerinden biri. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün akademik kariyerinde önemli bir yer tutan Sakarya Üniversitesi ise aynı zamanda Gül'ün de hocası olan Sabahattin Zaim tarafından tarikat örgütlenmesi modeli ile kurulmuş ve bu doğrultuda kadrolaşılmış bir üniversite. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de dahil olmak üzere akademik kadrosu içinde en fazla faşist barındıran üniversitelerden biri olan Gazi Üniversitesi de gerici kadrolaşmanın bir başka önemli kaynağı olmuş durumda.
Türbana “özgürlük”te kadının adı yok
İmza sayısı 1420 iken listede sadece 64 kadın bulunuyordu. Toplamın yüzde 4,51’i. Bunların bir bölümü Nuray Mert, Semra Somersan gibi ittifakın liberal-demokrat kontenjanından gelen isimler.
'Aziz Nesin hayatta olsaydı...'
Ahmet Nesin, ağabeyine mektup yazarak, “Düşünce özgürlüğünün hedefi demokrasi ve sosyalizmin gelmesi içindir, gericiliğin değil. Babamızın ’Korkudan Korkmak’ ya da ’Ah Biz Ödlek Aydınlar’ kitaplarını birkaç kez daha oku” dedi.
soL Aziz Nesin’in büyük oğlu ve Aziz Nesin Vakfı’nın başındaki isim Prof. Ali Nesin, AKP ve MHP’nin türbanın üniversitelerde serbest bırakılması girişimine destek veren bildiriye imza atmıştı. Ahmet Nesin, bu bildiriye imza atmasının ardından ağabeyine hitaben bir mektup yazdı. Mektuba Milliyet Gazetesi yazarı Melih Aşık dün köşesinde yer verdi. Mektupta, Ahmet Nesin, görüşlerini şöyle aktarıyor:
Babam haklıymış
“Kız öğrencilerin kılık kıyafetlerini yaşadığımız medeniyetin gerisine götürmek ülkenin modernleşmesi değil, daha da geri gitmesine neden olur. Medeni ülkelerde insanların nasıl giyindiği çok açık ortadadır.
…Düşünce özgürlüğü ileriye atılan adımlar için geçerlidir. Geçmişteki yanlışlıkları savunarak özgürlük isteyemezsin. Özgürlük, modernlik ve demokrasi üzerine kurulur ama demokrasi sandığın gibi o kadar herkesin her istediğini, her an yapabilmesi demek değildir. Düşünce özgürlüğünün hedefi demokrasi ve sosyalizmin gelmesi içindir, gericiliğin değil.
...Bana bütün imza atan arkadaşlarınla beraber bilim üretimi yapan bir İslami ülke ya da kişi gösterirseniz çok memnun olurum. Ama ben size eğer bir gün sormak aklınıza gelirse, onların bilimsel olan nelere karşı çıktıklarını gösteren bir çizelge sunabilirim. Fazla merak edeceğinizi sanmıyorum ya...
…Babamız Aziz Nesin’in en büyük eleştirmeni olarak ‘Korkudan Korkmak’ ya da ’Ah Biz Ödlek Aydınlar’ kitaplarını birkaç kez daha oku. Babam haklıymış, onun en büyük eleştirmeniymişsin ama yüzüne söyleme cesareti gösterememişsin.”
4 Şubat 2008, Pazartesi
KAYNAK : SOL GÜNLÜK SİYASİ GAZETE
www.sol.org.tr