ALİ YILMAZ

Ali Yılmaz 1970 yılında İzmit'te doğdu. İlköğretim ve liseyi İzmit'te, üniversiteyi 1989-94 yılları arasında Ege Üniversitesi Felsefe bölümünde...

Ali Yılmaz 1970 yılında İzmit'te doğdu. İlköğretim ve liseyi İzmit'te, üniversiteyi 1989-94 yılları arasında Ege Üniversitesi Felsefe bölümünde okudu. "Foucault'da İktidar Kuramı" lisans teziyle buradan mezun olduktan sonra, 1995 yılında Ağrı'da öğretmenliğe başladı. İzmir, Zonguldak, Ankara, Mardin, Kocaeli ve Bartın gibi birçok ilde ve eğitimin her kademesinde resmi ve özel kurumlarda eğitimci olarak görev yaptı.Yazarın araştırma ve inceleme kitabı "Kara Arşiv-12 Eylül Cezaevleri" Metis Yayınevinden 2013 yılında çıktı. 12 Eylül cezaevlerini teorik felsefi bir bakış açısıyla anlattığı kitabının sunuşu şu şekildedir:"12 Eylül 1980 askeri darbesiyle Türkiye'nin toplumsal dokusu değiştirilirken, buna itiraz edebilecek en zinde politik kitle büyük bir kapatma içine alındı. Bu kitleye yapılanlar disiplin açısından ikili bir işleve sahipti. Birincisi bu kitle kapatılıp hareketsiz kılındı. Kapatıldıkları alanda uygulanan yoğun şiddetle kitlenin alabildiğine farklı alanlara savrulmasına neden olundu. Güçleri dar alanda eritilip toplumla ilişkileri kopartıldı. Bir başka deyişle tehlikeli kitle tehlike olmaktan çıkartıldı. İkincisi tehlikeli kitle uygulanan yoğun şiddetin ruhlarına ve bedenlerine kazınan izleriyle teşhir nesnelerine dönüştürüldüler. Tüm topluma bu teşhir nesneleri seyrettirilerek toplum sindirildi.Türkiye'nin uluslararası sermayeye entegre olmasını sağlayabilmek amacıyla atılan temellerin toplumsal hazırlığının şekillendiği bu süreçte cezaevleri önemli bir rol oynadı. İktidar oyununun sahnelendiği tiyatrolar cezaevleri oldu.Bu çalışma 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası cezaevlerini ele almaktadır. Çalışmanın temel amacı, disipliner bir kurum olan cezaevlerindeki uygulamaların ne anlama geldiğini iktidar teorisi ve disipliner ilkeler bakımından ortaya koymaktır. Dönemin duyuşsal, bilişsel ve davranışsal süreçlerini yansıtan en güçlü metinler yaşayanların kendi anlattıklarıdır. Bu yönüyle cezaevi sürecinin tanıklarının geniş anlatı arşivi taranmış, bu arşiv içinden çarpıcı ve açıklayıcı olanlar seçilmiş ve disipliner iktidarın sistematik uygulamalarıyla eşleştirilmiştir. Arşiv taraması niteliği taşıması için tanıklardan yapılan alıntıların yayımlanmış belge niteliğine sahip olmasına dikkat edilmiştir. Belgesel niteliğiyle o dönem cezaevlerinin betimlenmesini ve uygulamaların kuramsal tahlilini yapma amacı taşıyan çalışmada, bu amaca uygun olarak tümdengelimsel bir yöntemle sıralama yapılmıştır. Bu bağlamda önce konu hakkında genel bilgiler verilmiş, ardından genel bilgiler altbaşlıklar altında çözümlenerek dönemsel bağlantıları açıklanmış, tanık anlatılarıyla somutlanmıştır. Alıntılarda anlatılanlar, iktidar/disiplin taktiklerinin pek çoğunu içinde barındırmasına rağmen yalnızca kullanıldığı konuyla ilgisi vurgulanmıştır. Bütünün çözümlenmesinin ve genelden özele doğru açıklama yolunun izlenmesinin ortaya çıkardığı sorunlardan biri olan kısmi tekrarların okuyucuyu sıkmayacağını umuyorum.Bu çalışmanın temel tezi, 12 Eylül cezaevlerinde günümüz dünyasında emsali az görülen vahşi uygulamaların rasyonel bir düzenlilik taşıdığıdır. Kontrolsüz gibi görünen uygulamaların bile böyle kontrolsüz bırakılmasını tercih ve temin etmiş sistemli bir iktidar ekonomisi vardır. Bu uygulamaların münferit ve arızi olduğunu sanmak büyük bir yanılgı olacaktır. Yıllar sonra toplumsal yapının iktidarın istediği biçimde değişikliğe uğradığı göz önüne alındığında, cezaevinde yapılanların kontrolsüz ve sistemsiz olmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.12 Eylül cezaevleriyle ilgili –röportajlarda, haberlerde, öykü ve romanlarda bölük pörçük okuyup öğrendiklerimizin dışında– çok az yayının olması düşündürücüdür. Oysa binlerle ifade edilebilecek çok sayıda ileri politik insanın ehlileştirilmeye ve yok edilmeye çalışıldığı, hayal gücünü aşan bir şiddetin uygulandığı bu cezaevleri, en az 30 sene politik güçlerin çarpıştığı, zorba ile mağdurun kapıştığı, yenen ile yenilenin belirlendiği arenalardı. İktidarın yıllarca karanlıkta bıraktığı ama bir o kadar da toplumun bilinçaltına işlenmiş korkuların ibret mekânlarıydı. Türkiye'nin neoliberal politikaların güdümüne girmesinin, uluslararası güçlerin istilasına açık hale gelmesinin ve geniş halk kitlelerinin apolitik, örgütsüz ve kandırılabilir hale dönüştürülmesinin temellerinin atıldığı kurumlar cezaevleriydi. Çünkü halka bütün bunları anlatacak ve bu yönde onları organize edebilecek ilerici güçlerin yok edilmeye çalışıldığı yerler yine cezaevleriydi. Max Horkheimer'ın Akıl Tutulması kitabında dediği gibi: "Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil; ele geçmemek ve ezilmemek için direnirken, acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir. Bu şarkısı söylenmemiş kahramanlar, başkalarının toplumsal süreç içinde bilinçsiz olarak hedef olduğu terörist imhaya bilinçli olarak hedef kılmışlardır kendi varlıklarını."Bu konuyla ilgili anılarıyla, görüşleriyle kitapları ve başka tür yayınlarıyla insanları aydınlatmaya çalışan bir avuç insana teşekkürlerimi sunarım. Ve özellikle İsmail Göksu'ya...Ben okumak istediğim bir şeyi yazdım.Toplumsal eşitliği ve adaleti tüm insanlar için isteyen, insanlığın o muhteşem bilgi birikimini insanların daha iyi bir gelecek kurması için kullanmaya çalışan, bir avuç zorbanın dünya kaynaklarını hoyratça kullanmasına karşı çıkıp ahlaki bir sorumlulukla dünya kaynaklarının tüm insanlığın ve canlıların yararına kullanılmak üzere yeniden organize edilmesini savunan ve bu amaçla bilimi, felsefeyi ve aklı rehber edinen insanların, kendi tarihleriyle ilgili daha iyi çalışmalar yapmasını dilerim."

Yazarlar ve Şairler Haberleri

Bülent TEKİN
Nevzat Çelik
Unutulmuş bir Kürt ve Alevi aydını: Doğan Kılıç
Gülten Akın
Azmîzâde Hâletî