Tayyip Erdoğan'ın önderliğindeki "sivil darbe" sonuna doğru, yani laik sistemin bir dinci devlete dönüşmesi aşamasına doğru yaklaşıyor.
Son yaklaştıkça da, her şey daha açık seçik ortaya çıkmaya başlıyor ve Tayyip Bey'de, Türkiye'yi AB'ye sokacak, liberal demokrat nitelik arayanlar bile hızla uyanmaya başlıyorlar. Uyananlara, göbekten AKP'ye bağlı olmayan yeni "liberal!"lerin de katılmasını bekleyebilirsiniz.
Artık herkes kaygıyla aynı soruyu soruyor:
- Bundan sonra ne olacak?
Oysa, bundan sonra ne olacağını beklemenin anlamı yok. Her şey artık olmakta.
Önce, AKP'nin din devletine doğru yürüyüşündeki stratejisine bakalım olayları daha iyi kavramak için.
Devlet kadrolarının ele geçirilmesi aşaması başarıyla tamamlanmıştır. Çankaya'ya Gül'ün çıkması, YÖK ile üniversitelerin denetim altına alınmaları operasyonları başarıyla yürütülmüş bulunuyor.
Sırada yargı var. O da önümüzdeki günlerde, şu gergin ortamı biraz yumuşatarak, acele etmeden tamamlanacaktır. Zaten, yeni çıkan yasalarla bu yolda ilerlenmektedir.
Türban ile ilgili anayasa değişiklikleri tamam. MHP ile üzerine mutabakata varılmış olan YÖK Yasası ek 17. maddesi ise gündeme gelmeyebilir.
***
Ek 17. maddenin gündeme gelmemesi, hem türbanın önünü yalnız yükseköğrenimde değil, bütün okullarda ve kamunun her kesiminde açacak, hem de Anayasa Mahkemesi'nin manevra alanını daraltacaktır.
Bundan sonrası ise AKP'nin sahnenin önünde görünmeyeceği, "mahalle baskısı" yöntemiyle yürütülecektir.
Salı günü, CNN'de Ahmet Hakan 'ın "Tarafsız Bölge" programındaydım ve sözlerimi şöyle bitirdim:
- Laik devlet, inançların birbirleri üzerindeki müdahalesini engellemek için müdahale etmekle mükelleftir. Acaba AKP böyle bir müdahaleyi yapabilir mi? Dilerseniz bu soruyla son vereyim söyleyeceklerime...
Bu satırları cuma saat 15.00 dolaylarında yazıyorum. O zamandan bu yana gelişen olaylara kısaca göz atalım:
- Perşembe günü iki kişi, Akmerkez'de, dükkânların önünde gösteri namazı kılıyor.
- Çarşamba günü Kadıköy - Karaköy vapurunda, değerli bir gazeteci arkadaşımın oğlu aynı şekilde gösteri namazı kılan biriyle karşılaşıyor.
- Gazeteci arkadaşım, otoyol kıyısında aynı görüntülerle karşılaştığını belirtiyor.
- Eşimin Cihangir 'deki kadın berberine, iki kişi geliyor ve bundan böyle erkeklerin kadın saçı kesmemeleri gerektiğini tehdit dolu ifadeyle "tebliğ" ediyorlar. Dükkânın sahibi kulak asmıyor, savcılığa başvuruyor.
- Çarşamba günü İstanbul Ümraniye'deki yalnız başına pastaneye girmek isteyen Ayşegül Aydoğdu yanında erkek olmadığı için içeri alınmıyor.
- Hafta başında Tarsus'ta iki kız öğrenci "etekleri kısa olduğu" gerekçesiyle asitli saldırıya uğruyorlar.
***
İşte size birkaç gün içinde meydana gelen olaylar.
Artık iktidarın herhangi bir şey yapmasına gerek yok. İktidar inanç baskısı karşısında devleti edilgen bırakarak, laikliği çiğniyor. Kendisi herhangi bir başka girişimde bulunmak zorunda değil, yalnızca seyrederek baskılara yardımcı oluyor.
Bu arada AKP, görüntüyü kurtaracak girişimleri de unutmuyor.
Nitekim, türbanın kamunun her alanında at koşturmasının amaçları olduğunu söyleyen, AKP Konya Milletvekili Hüsnü Tuna hakkında güya soruşturma açılıyor ve kendisine en hafif ceza olan, herhangi bir yaptırım içermeyen "uyarı cezası!" veriliyor. Burada amaç, partinin anayasanın 68. maddesindeki fiillerin odağı olmadığını ileri sürecek delil oluşturmak.
Görüyorsunuz, "Şimdi ne olacak" sorusunun anlamı yok. Olanlar artık oluyor.
AKP her bucağına sızdığı devleti, din baskısı karşısında edilgen kılarak yoluna devam ediyor.
Ali Sirmen
Cumhuriyet - 16.02.2008