Ali Balkız: Karikatür şeklinde de olsa AB'li olabileceğiz

Ali Balkız: Karikatür şeklinde de olsa AB'li olabileceğiz  Türkiye nereye gidiyor? Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız:Karikatür...

Ali Balkız: Karikatür şeklinde de olsa AB'li olabileceğiz 

Türkiye nereye gidiyor?

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız:

Karikatür biçiminde de olsa AB’ye benzeyeceğiz. Çünkü karikatür; olanı değil, olması gerekeni dalga geçerek anlatma sanatıdır. Son 150-200 yılda hiç Avrupalı olmadık, hep Avrupalı gibi olmaya özendik...

Türkiye, 10 yıl sonra nasıl bir ülke olacak sizce?

Köylerin, köylülerin köylü kimlikleriyle, kenti kuşatmaları, etkilemeleri hatta belirlemeleri giderek güç kaybedecek. Kent kültürü ve yaşam biçimi daha öne çıkacak. Kent uygarlıktır. Ve dolayısıyla çelişkiler yumağıdır. Çelişenlerarası mücadele, sanılanın aksine sınıfları, katmanları, kültürleri, inançları, kökenleri aidiyetleri birbirlerinden uzaklaştırmak yerine yakınlaştırır. Bu yakınlaşma toplumu TEK’e ulaştırmaz, ulaştıramaz elbette, ama karşıdakini anlama, empati, giderek bir arada yaşama kültürünü geliştirir. Önümüzdeki on yılda ülkemizde böyle bir gelişme olacağının ipuçları var sanki. Kürt sorunu, Alevi sorunu, komşularımızla ilişkiler... Yunanistan, Ermenistan, Suriye, Irak, İran’la ilişkilerimiz... Dün tüm bunlar konuşulamıyordu bile...

İnat ettiğimiz, ayak dirediğimiz; demokratikleşme, laikleşme, insan hakları, gelir dağılımı, sosyal adalet vb. konular da ister istemez gündeme gelecektir.

“Türkiye’de toplumun ve kurumların daha da muhafazakâr hale geldiği” yolundaki eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hayır, daha da muhafazakâr hale gelmedik, zaten muhafazakârdık. Değişen şu oldu: Politikacılar muhafazakârlığımızı örgütlediler. Tek tek, aile aile, yöre yöre muhafazakâr olan kimseler, kesimler, çevreler, topluma dönüştürüldüler. Tutuculuk toplumsallaştırıldı. Benzerlerle, benzer olmayanlar arasındaki farklılıklar kışkırtıldı, abartıldı ve oy’a tahvil edildi. Bu yeni bir maden cevheri bulmak gibi bir şeydi. İş makineleri hâlâ o ocakta çalışıyor. Sağ partilerin yıllardır tünel üstüne tünel açtıkları o ocağa, CHP elinde kazmak ile yeni indi. Üstelik başında bareti de yok.

Baskıyı tartışacağız

Mahalle baskısını 10 yıl sonra da tartışacak mıyız?

Evet, hem de çok ciddi bir boyutta... “Anadolu” neresiyse işte orada, esnafsanız eğer; namaz saati geldiğinde dükkânınızı açık tutamazsınız, iş adamıysanız eşinizin, kızınızın, sekreterinizin başı açık olamaz, genç kızsanız flört edemez, mini etekle dolaşamazsınız. Alevi’nin, Kürdün, Solcu’nun ne dükkânından alış-veriş yapabilirsiniz ne de kızını-oğlunu gelin-damat edinebilirsiniz. Üst kattaki hatim indirme toplantısına katılmıyorsanız eğer; artık selam alıp veremeyeceksiniz demektir. Sohbet, sofra, dem ehliyseniz eğer; ya beş yıldızlı bir otel bulacaksınız, ya da başarabiliyorsanız Orduevi’ne gideceksiniz. Anadolu’da Kürt, Alevi, Solcu ve memur olmak kadar zor bir şey olmasa gerek. Yapacağınız tek şey var: Gizlenmek... Uymak... Onlar gibi olmak... En azından öyle gözükmek.

30-40-50 yıl önce Anadolu böyle değildi. Herkes kendi dili, dini ve rengiyle güzeldi. “İyi insan” olmanın kriterleri bu sıfatlarla anılmıyordu. Herkes kendine iyiydi. Bu olumsuzluğu aşamazsak eğer; korkarım ki “Mahalle Baskısı”, giderek faşizan baskıya dönüşecek. Madımak Oteli’nin önünde toplanan 15 bin insan yakıcısını hangi iklim yarattı?... Ve onlar hâlâ hayatta değiller mi?.... Üstelik giderek çoğalmıyorlar mı?... İyi ki; Madımak’ı ziyaret edenlerin sayısı da katbekat artıyor her yıl.

2019’da AB normlarında bir ülke olma ihtimalimiz var mı? 

Karikatür biçiminde de olsa benzeyeceğiz. Çünkü karikatür; olanı değil, olması gerekeni dalga geçerek anlatma sanatıdır. Neden kendisi değil de benzeyeni olacağız? Çünkü; AB ülkelerinin yaşadığı, siyasi, ekonomik, kültürel, sanatsal, sınıfsal, inançsal süreçleri, kendi doğal süreçleri içinde yaşamadık, yaşayamadık da ondan. Son 150-200 yılda hiç Avrupalı olmadık, hep Avrupalı gibi olmaya özendik. Hem batılı, hem doğulu; giderek Güneydoğulu olduk da ondan. Bunu sübjektif çabalarımızla değiştirmenin olanağı yoktu kuşkusuz. Objektif koşullar belirleyiciydi çünkü. Farklı bir eksende olmamızın bugün için koşulları yoktur. Yarın da olmayacaktır. Onca olumsuzluğa, amansız bir mücadeleye karşın yine de ülkemizde bir demokrasi ve laiklik özleminin kök saldığını söyleyebiliriz. Çünkü başta Aleviler olmak üzere, ne Sünni demokratlar, ne Kürt demokratlar ne de öteki çağdaş, demokrat, laik çevreler buna izin verirler.

Gücü azalacak

O gün hukuk sistemimiz, Güneydoğu meselesi, başörtülü yüksekokul öğrencilerinin durumu, eğitim ve kültürel iklim nasıl şekillenebilir?

O gün hukuk sistemimiz (belki ilk on yıla sığmayacak ama) mutlaka değişecek. O günün Türkiye’sinde herkes nasıl istiyorsa; (Türk, Türk gibi, Kürt, Kürt gibi, Alevi, Sünni... herkes kendi gibi) öyle yaşayacaktır. Bunu sağlayan hukuk sistemimiz kurulacaktır. Ama hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin payidar olması belki de önemli ölçüde buna bağlıdır.

Cemaatlerin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cemaatleşme bir yabancılaşmadır. Toplumun genelinden, genel değerlerden koparak yerine, dini duyarlılıklara dayalı özel bir yaşam alanı yaratma çabasıdır. Cemaatler ülkemizde, önce kendilerine sokaklar, mahalleler, çarşılar yarattılar. Kreşlerini, okullarını, dershanelerini, üniversitelerini kurdular. Kaplıcalarını, otellerini, plajlarını bile ayırdılar. Finans kurumu, banka sahibi oldular. Komün yaşamına özeniyorlar. Sınıflı toplumda komün yaşamı!...  Zengin, varlıklı, dirayetli cemaat mensuplarıyla, fakir, işçi, işsiz cemaat mensupları arasındaki farkı, çelişkiyi dini duygular ve adanmışlıklar, ne dereceye kadar ve nereye kadar bastırabilir. Türbanını, altındaki jeepini, kredi kartı limitini paraya vursanız servet eder... Öbürünün sadece seccadesi var oysa. Çözülme buradan başlayacak. Demokratik, laik bir toplumun oluşumuna belki buradan başlanacak.

10 yıl sonra cemaatlerin gücü artacak mı azalacak mı?

Cemaatlerin gücü yukarıda anlattığım sınıf gereği nedeniyle azalacak, Kürt sorunu ise, belki hâlâ sürüyor olacak ama önemli bir mesafe de kat edilmiş olacak, yeter ki makul (akılcı, rasyonel) olanlar inisiyatifi ele alabilecek cesareti göstermiş olsunlar.

VATAN - 7 Mart 2009

Röportaj Haberleri

Alevilerin Dışavurumu: Müzik ve Kimlik
Ali Ekber Yurt: 'İmam hatip ve ilahiyat mezunu iki ‘dede’yi Diyanet’e biz önerdik'
Gani Pekşen ile röporaj
Alevi Haber Sözcüsü: 'DAD Hasret Gültekin anıtının yıkılmasını savunuyor!'