Dile kolay, 15 yıl...
Ortalama bir ömrün dörtte biri... Ama sanki dün gibi..
O kara günde canlarımızın canını alanlar, o mekanda et yemeye devam ediyorlar. Bu aşağılık hali gören Kültür Bakanı iğrendiğini söylese de iğrene iğrene o koltukta oturmaya devam ediyor. Çünkü adamcağızın elinden bir şey gelmiyor. Çiçekçi dükkanı mı olsun, müze mi olsun, utanç müzesi mi olsun, insanlık müzesi mi olsun, yoksa en iyisi böyle mi kalsın konusunda karar veremiyor bir türlü.
Nasıl karar verebilsin ki?... Enikonu o bir politikacı. Burjuva politikacısı... Burjuva politikacılığında, “CHP’li olmak” utangaçça da olsa “TKP’li olmak”, “Dev-Yolcu olmak”, AKP’den Kültür Bakanı olmak da vardır.
AKP’den Kültür Bakanı olduğunu bir an için olsun unutunca; eski günlerine dönüp “iğrenme” duygusunu yaşayacak, kartvizitine bakıp AKP hükümetinin Bakanı olduğunu görünce; Sivas’a, Sivas’taki siyasi kümelenmelere bakınca da “iğrenmek” değil, et yemek lazım geldiğini görecektir, olan budur.
Sivas Valiliği ve Belediyesi, “Özel Mülk”, “Ödenek” vb. konularda hassasiyetlerini her vesileyle dile getirseler de dile düşmekten kurtulamıyorlar.
Olabildiğince hassaslar!..
Çünkü o yangına kurum olarak o gün benzin taşıyanlar arasındaydılar. Mahkeme dosyalarında yüzlerce kanıt var bu konuda. Maşalarının bir bölümü ceza aldı ama, onlara hiçbir savcı, yargıç dokunmadı, dokunamadı. Devletin rolü bu örnekte de olduğu üzere yine görmezden gelindi. Maraş, 1 Mayıs, Çorum, Gazi katliamlarında olduğu gibi.
Soru soran, yanıt arayan insanlar için bu durum “yazgı” değil kuşkusuz. Yazgı olmadığını bildikleri için de var güçleriyle mücadele ediyorlar. Örgütleniyor, yazıyor konuşuyorlar. Katliamı izleyen yıllarda, ancak bir otobüsü dolduracak sayıda kişi ile giderlerken Madımak’ın önüne, bugün sayıları on-yirmi bin kişiye ulaştı. Üstelik bunların büyük bir bölümü Sivas’ta yaşayan aydın, demokrat, laik, devrimci-solcu insanlar. Sivaslıların içi acıyor, kentlerinin böyle bir katliamla anımsanılmasını, anılmasını istemiyorlar elbette, bunu herkes biliyor. Gidenler geri gelmeyecek, bunu da herkes biliyor. Ama böylesine insanlık dışı bir katliamın bir kez daha yaşanmaması için, herkesten önce Sivaslılara düşmez mi bunun koşularını yaratmak. “Sivas’a gelmeyin”, “kaşımayın”, “unutun” gibi söylemler yerine, orada et yiyenlere kürdan olmak yerine, katliamı kınamak Sivaslılara yakışmaz mı?... Ar duygusu, utanma hali insanî bir haldir, bunu duyumsayanlar, bilinir ve de beklenir ki, bir kez daha o duruma düşmez, arınma yolunda adım atmış olurlar. Cumhuriyet’in kuruluşuna ev sahipliği yapmış, bağrından Pir Sultanları, Veyselleri yetiştirmiş Sivas Halkı’na ne de çok yakışır bu durum. Bunu bilen, için için duyumsayan, evinde dile getiren, ama o “mahalle baskısı” melaneti yüzünden, parti dernek, vakıf, oda, kulüp, kahve, çarşı gibi yerlerde susmak zorunda kalan Sivaslılara; “Yiğido” olmak yakışmaz mı?...
Tüm bu olanları “yazgı” kabul etmeyenler, Sivas’ta 2 Temmuz günü olup bitenleri, bir daha böylesine utanç verici olaylar yaşanmasın diye, tüm insanlığa, şiir, öykü, roman, günce, beste, belgesel, resim, fotoğraf yoluyla anlattılar, anlatmaya devam ediyorlar. Serdar Doğan’ın Simurg’u üstüne Genco Erkal’ın “Sivas 1993” adıl oyunu geldi. Bu oyun onbinlerce izleyiciyle buluştu. Sivas’ı anlama ve anlatma konusunda önemli bir işlev gördü. Bu yılki 2 Temmuz anma etkinliklerine, geçtiğimiz yıllardaki tv yayınlarının etkisi gibi bir etki yapacağı, kuşku götürmez.
Sanat dünyasından gelen bu önemli katkıya, o kara günü birer bildiri ile geçiştiren yazar örgütlerinin (TYS, PEN, Edebiyatçılar Derneği gibi) daha aktif katılımı ve katkılarının zamanı gelmemiş midir? 15 yıl sonra da olsa çok değerli üyelerine, yazar-şair arkadaşlarının katledildikleri Madımak Oteli’nin önünde kurum olarak bulunmaları yakışmaz mı?...
Mağma, yerin derinlerinde kendince kaynar kaynar, gün gelir o yakıcı gücüyle yeryüzüne fışkırır.
Katliamın 8. yıldönümünde (2002 yılında), Sivas BBP, LDP ve İp Parti teşkilatları “Kamuoyuna Deklarasyon” başlığı altında bir bildiri yayınlayarak, demişlerdi ki; “Tarihe geçmiş, ancak nedenleri ve asıl failleri tam olarak ortaya çıkarılmamış, Madımak katliamının kurbanlarını rahmetle anıyor, faillerini de kınıyoruz.”
Haklı söze ne denir?...
Peki bu hakkı söz sahipleri; katliamın üstenden 15 yıl, bu bildiriyi kaleme aldıklarında 7 yıl geçtikten sonra ne yapıtlar? Örneğin; “nedenleri ve asil failleri tam olarak ortaya çıkarılamamış” diye tanımladıkları bu olayın aydınlanması için ne çaba sarf ettiler?.. Sivas orta büyüklükte bir kentimiz. İnsanların her ünü en az 8-10 saat sokakta, yolda, camide, meydanda, pazarda, parkta, çarşıda geçer. Yüzler aşina, birçoğu da uzaktan yakından çeşitli vesilelerle tanıdıktır. O gün Kültür Merkezi’nin, 4 Eylül Müzesi’nin, vilayetin, Madımak’ın önünde toplanan 15 bin kişiden hiç mi birini tanımıyorlardı, bu oda ve parti mensupları. 10 yıla yakın devam eden duruşmalar boyunca “olayın aydınlanması” için neden hiçbir katkıda bulunmadılar?...
“Kurbanları rahmetle anmak” adına ne yaptılar?... Örneğin “kurbanlar”ın ailelerine gelip başsağlığı mı dilediler, mezarlarına gidip bir “fatiha” mı okudular. Madımak’ın önüne gelip karanfil mi bıraktılar. Ne yaptılar?...
Kültür Bakanı çok küçücük bir süre için bile olsa et lokantasından iğrenirken; bu imza sahipleri de iğrendiler mi?...
Sivas Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Yıldırım; “İnsanların acısının yaşandığı bir yerde lokanta olmasını biz de hoş karşılamıyoruz.” Demiş. Başkan bey hoş karşılamamış, peki, “Eğer burası kapatılırsa tüm lokantaları kapatırız.” diyerek, meydan okuyan, Sivas Lokantacılar Odası Başkanı Nazmi Yiğit’e ne demiş?... Bir şey demiş mi?... Nazmi Bey ve onun gibiler bu durumdan ar duymuyor olabilirler. Çünkü Nazmi Beyler, şu imza sahipleriyle aynı zihniyette kimseler ne yazık ki?...
Zira yukarıda andığımız “deklarasyon” daki bir başka cümle de şöyle: “2 Temmuz olaylarını bahane ederek kışkırtıcı, siyasi rant edinmeye yönelik tavırlar takınılmasını, sürekli gündemde tutulmasını ve Sivas’ın birçok güzelliğini görmezden gelerek bu olumsuzluğun kamuoyunda sürekli dile getirilmesini, kitlesel bir cezalandırma mantığı olarak algılamaktayız.”
2 Temmuz günü Sivas’a gelenlerin büyük bir çoğunluğu Sivaslı idi. Sivas’ın hangi güzelliklere sahip olduğunun da bilincindeydiler. Buna karşın katledildiler.
Çok açık yukarıdaki cümle.
Yeter artık, unutun gitsin diyorlar.
“Unutun gitsin”le unutulabilse keşke...
Unutmak için ne yaptınız peki?
Lokantacılar Odası Başkanı ve onun gibilere ne dediniz mesela?...
Böyle bir gün gelecek. Her inançtan, her kökenden tüm Sivaslılar bunu birlikte yaşatacaklar. Sivas; barışın, kardeşliğin şehri olacak. Bunun işaretlerini kaç yıldır 2 Temmuz günü Madımak’ın önüne gidenleri yüksek apartmanların balkonlarından çiçekler atarak, el sallayarak, alkış çalarak, en azından hüzün ve acıyla gösteriyorlar. Balkonlardakiler sokağa indiğinde Madımak’a doğru yürüdüklerinde mağma yeryüzüne çıkmış olacak.
Ülkemizde laiklik böyle oluşacak.
Ortak yaşam böyle kurulacak.
Şeriatçı faşistler yaşam alanı bulamayacak.
Devlet dönüşecek, halkın devleti olacak.
İğrenen Kültür Bakanı da kürdan olmaktan kurtulmuş olacak.
Ali Balkız
ALEVİ HABER AJANSI - 18 Haziran 2008