Aleviliğin nereye oturtulması gerektiği tartışmalarının sebep olduğu ayrışma fikir düzeyinde kalmayarak, Aleviliği yorumlayan grupların bakış açıları doğrultusunda örgütlenme biçimlerine de yansımakta
Son günlerde hükümetin Alevilere yönelik birtakım açılımları hayata geçirmek için harekete geçmesi beraberinde pek çok tartışmanın da yeniden başlamasına yol açtı. Hükümetin kısa orta ve uzun vadeli olarak tanımladığı bu açılımlar Alevilere maddi anlamda destek olunmasını, cemevlerinin resmi ibadethaneler olarak tanınmasını ve Aleviliğin hem Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yer almasını hem de din dersleri programına dahil edilerek ders müfredatına girmesini öngörüyor.
Hükümet adına bu girişimleri de AKP'nin Alevi kökenli milletvekili Reha Çamuroğlu yürütüyor. Bu girişim Alevilerin kimileri tarafından geç kalmış olmakla birlikte olumlu bir adım olarak değerlendirilirken, kimileri tarafındansa Alevileri Sünnileştirerek asimile etme politikası olarak yorumlandı.
Gerekçesi ve beklenen sonuçları ne olursa olsun bu girişim Alevilik konusunu ve Alevilerin sorunlarını bir kez daha gündeme taşıdı. Gazetelerde bu konuya yönelik yayınlar yapılırken, televizyonlarda da Alevilik yeniden tartışmaların odağına taşındı. Bu arada konu ile ilgili olarak yayımlanan bir kitapta hem konuya yaklaşımı hem de sorunu popülist olmayan söylemi dolayısıyla dikkatleri çekti.
Türkiye'de elimizde sağlıklı bir veri bulunmuyor olsa da, yapılan tahminler esas alınırsa nüfusun kabaca üçte birini heterodoks inanca mensup insanlardan oluşan kitlelerin meydana getirdiği biliniyor. Buna rağmen devletin din hizmetlerini topluma sunan tek resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı ise Sünni İslam anlayışına göre kurulmuş bulunuyor.
Bu da ister istemez pek çok tartışmanın yaşanmasına neden oluyor. Bu arada gözden kaçmaması gereken bir noktada bu tartışmaların özellikle 80'li yıllardan itibaren yüksek sesle yapılmaya başlanması oluyor. Peki ne oluyor? Neler değişiyor?
Siyasallaşma yolundaki Alevilik yeni bir aşamada Elise Massicard'ın doktora tezi olarak hazırladığı daha sonra geliştirilerek kitaplaştırılan Alevi Hareketinin Siyasallaşması soruna bilimsel açıdan yaklaşması dolayısıyla daha bir dikkatle ele alınmayı hak ediyor. Türkçedeki kitapların büyük çoğunluk itibarıyla popüler bir anlayışla kaleme alınmış olması elimizdeki bu bilimsel çalışmaya daha da bir önem kazandırıyor.
Üstelik kitabın Türkiye'deki Aleviler ile Almanya'daki Alevileri mukayese ederek hareketin farklı ortamlarda nasıl bir gelişim çizgisi izlediğini ortaya koyması bu anlama çabasına daha da özel bir anlam katıyor. Kitabın temel araştırma konusunu adından anlaşılacağı üzere siyasallaşmış ve bu suretle kabuğunu kırarak ortaya çıkmış önceki dönemlerin Aleviliğinden farklı bir Alevi hareketi oluşturuyor. Bu yeni hareket Massicard tarafından Alevicilik olarak tanımlanıyor.
Alevicilik kimliksiz bir kimlik hareketi olarak niteleniyor ve Alevilik'ten farklı bir oluşum olduğuna vurgu yapılıyor. Bu bağlamda Massicard'ın da altını çizdiği üzere Alevilik, sosyolojik bir hadiseyi, aktarılan aidiyeti işaret ediyor. Buna karşın Alevicilik ise, Alevilik adına seferber olmayı, Aleviliği bir dava konumuna yükseltip akılcılaştırmayı ifade ediyor. Bu ayrımın faydası da, Aleviliğin doğal bir sonucu olmayan Aleviciliğin siyasal nitelik taşıyan yapısını ortaya çıkarmak olarak belirleniyor.
Bölünmüş bir hareket
Siyasallaşmış bir Aleviliği tanımlamak için kullanılan Alevicilik'in ilk kez ortaya çıkışı 80 sonrasında Türkiye'nin dünyaya daha güçlü bir şekilde eklemlenmeye çalıştığı sürece tekabül ediyor. Alevilerin, toplumsal, siyasal ve ekonomik açıdan yaşadıkları kenara itilmişlik halinin sebep olduğu gerilimler ve kimliğe dayalı kitle seferberliğinin önem kazanarak gündeme gelmesi bu atılımda rol oynayan belirleyici etkenler oluyor.
Ulusal ölçekte sol kökenli politik kişiliklerin yerel ölçekte ise Alevi kökenden gelen girişimci ve iyi eğitimli bir kitlenin desteklediği hareket böylece başlamış oluyor. Ancak Sivas ile Gazi Mahallesinde yaşanan olaylar Alevi kimlik yorumunun genelleşmesine ve söz konusu seferberliğin kitleselleşmesine ciddi anlamda etki yapan gelişmeler oluyor.
Ancak bu kitle seferberliğinin pek çok nedene bağlı olarak birleşmiş yekpare bir hareketi üretemediği de görülüyor. Kürt hareketinde ya da İslamcı hareket de görüldüğü üzere merkezi bir aktör çevresinde söz konusu hareketin yapılanamadığı görülüyor. Bunun yerine Alevicilik çok parçalı, ağımsı hatta çok başlı bir hareket tarzını sergiliyor. Massicard'ın tanımlamasıyla bu bulutsu yapı içinde her örgüt, haber ve kişi dolaşımı aracılığıyla çok sayıda bağı korusa da, yekdiğerine göre özerk hatta kimi anlarda bağımsız bir yapıyı da yaşatıyor.
Her köyde başka bir Dede'nin önderliğinde örgütlenmiş birimlerin bu yerel özelliklerinden sıyrılarak ulusal düzeyde bütünlüğe sahip bir harekete dönüşme sürecine girmesi Massicard'ın da belirttiği üzere hareketin kendisini yeniden tanımlamasına hatta ondan da öteye yeniden kurgulamasına sebep oluyor. Bu yeniden tanımlama sadece siyasal boyutla sınırlı kalmıyor elbette. İbadet edilen mekanların ve dini ritüellerin yeniden kurgulanmasına hatta yeni bir dinin önünü açacak düzenlemelere değin oldukça geniş bir perspektifi de içeriyor. Yerel ölçekte dini bir hareket olarak görülen Aleviliğin, siyasallaşarak ulusal düzeye doğru çıkması hareketin daha çok siyasal bir girişim veya kültür olarak algılanmasına da yol açıyor. Bu da, Aleviliğin ne olduğu tartışmalarına hız kazandıran temel faktör oluyor.
Aleviliğin nereye oturtulması gerektiği yönündeki tartışmaların sebep olduğu ayrışma sadece fikir düzeyinde kalmayarak, Aleviliği yorumlayan grupların örgütlenme biçimlerine de yansıyor Bu örgütlenme biçimleri kaçınılmaz olarak Alevi grupların içinde bulundukları koşullara göre devlet ve diğer toplumsal aktörlerle olan ilişkilerini de şekillendiriyor.
Bu parçalı yapı sebebiyle Alevici hareket Alevileri güçlü toplumsal bir aktör haline getirememiştir. Alevileri temsil etme iddiasındaki derneklerin oy ve iş için yaptığı aracılıklar aynı zamanda grupların bütüleşmesinin önündeki en büyük engeli oluşturacaktır. Ancak yine de son on beş yıllık süreçte Alevici hareketin başlattığı girişimler Aleviliğin siyasal temsili ve dini taleplerinin karşılanması noktasında bir sonuç alınmasına yaramasa da, en azından kültürel anlamda bazı taleplerin karşılanmasına imkan sağlayacaktır. Ancak bütün bunlar Elise Massicard'ın kitabında da vurguladığı üzere Alevilerin yaşadığı temel sorunları çözmelerine yetmeyecektir.
Massicard'a göre bu parçalanmışlık Alevi hareketinin içinde bulunulan ülkenin koşullarına göre farklı yönlerde şekillenmesine yol açıyor. Bu yüzden de hareketin Almanya'da daha çok siyasal boyutuyla ön plana çıktığını belirtiyor. Devlet ile ilişkilerinde daha bağımsız bir konuma sahip olan Almanya'daki hareketin en önemli özelliğini ise, giderek Alevi sorununa ilişkin değişim dinamiklerini temsil edebilen yegane güç haline gelmesi oluşturuyor. Türkiye'deki Alevilik ise daha çok bir kültür hareketi düzeyinde kalıyor. Birbirinden farklı özellikler kazanmakta olan bu hareketlerin arasında oluşabilecek gevşek bir bağın, her şeye rağmen harekete kendine özgü dinamik bir bütünsellik kazandırabileceği de bu bağlamda yine Massicard tarafından vurgulanıyor.
Ali Berktay'ın özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırılan bu dikkat çekici çalışma, Alevilik konusunda popüler olanın ötesinde yeni yorumlar eşliğinde farklı açılımlar getiren bilimsel çalışmalarla bilgilenmek isteyenler için kaçırılmaması gereken kitaplardan biri olarak karşımızda duruyor.
TÜRKİYE'DEN AVRUPA'YA ALEVİ HAREKETİNİN SİYASALLAŞMASI
Elise Massicard, Çeviren: Ali Berktay, İletişim Yayınları, 2007, 367 sayfa, 20 YTL.
MEHMET ALİ GÖKAÇTI
07.12.2007 - RADİKAL