Anadolu’da yaygın bir inanışa göre turnalar uğur,bereket,mutluluk ve refahın simgesi olan kutsal hayvanlar sayıldığı gibi, saflığın, temizliğin,dürüstlüğün, vefanın, sadakatın, sabrın, sevginin, onurun, özgürlüğün de simgesidirler.
Bu nedenle insanlar genelde onlara ilişmez, yuvalarını bozmaz ve de kanını dökmez.
Anadolu’da turna avlandığı taktirde avcısına felaketler getireceğinin inancı yaygındır ya da turnaların konduğu tarlaya bereket getirdiğine inanılır.
Turnalar güzellikleriyle binlerce yıldır baş tacı edilmiş. Mısır mezarlarında, Rus şarkılarında, Amerikan yerlilerinin totemlerinde, Avustralya yerli danslarında, Yunan ve Roma mitlerinden tutunda hemen hemen her kültürde karşımıza çıkıyor.
Turna Kuşu, Orta Asya'dan Japonya'ya oradan da Kore'ye kadar geniş bir kuşakta ve yine Asya’nın pek çok bölgesinde turnalar mutluluğun, şansın, uzun yaşamın ve barışın simgesi olarak kutsal kabul edilmektedir.
Japonya’dan tutunda dünyada bir çok ülkenin halk kültüründe kuş türleri içerisinde en kutsal sayılan güvercini ve turnayı sayabiliriz.
Göklerin özgürlük sevdalıları olarak bilinen turna kuşlarının, özgürlük, huzur ve barışı temsil ettiği varsayılmış ve ona kutsal bir kimlik de yüklenmiştir.
Geniş bir coğrafyada ve farklı kültürlerde yer edinmiş olarak karşımıza çıkan turnayı, Anadolu insanı inancında, şiirinde, türküsünde, giyiminde, kuşamında, halısında, kiliminde, oyasında, eşiğinde, beşiğinde, velhasıl her eşyasında motif olarak kullanmıştır. İsim olarak da epey yaygındır Anadoluda, hatta ünlü ama bir bayan ozan'ımızın ismi “Şah Turna’dır.
Uğur getirmesi için gelinlerin başına turna teli (tüyü) takılır. Aynı zamanda genç kızların güzelliğini anlatmak için bir simge olarak da kullanılıyor.
Onların simgesel görüntüleri içerisinde, birçok imgesel anlam da ortaya çıkmaktadır. Bu imgelerin her birinin ayrı ayrı çözümlenmesi ile turnaların Anadolu kültürü içerisindeki somut değerleri daha da anlaşılmış olur.
Bazı söylencelere göre, turnalar tek eşlidir ve bazen yüz yıla kadar yaşadıkları söylenen turnalar eğer eşleri ölürse bir daha asla eşleşmezler. Turnalar, sevgide bağlılık, dostlukta sebat ve sadâkat mânasına târif edebileceğimiz vefanın en güzel örneklerini teşkil ve temsil ederler.
Ayrıca dikkate değer bir diğer bilgiye göre de turnalar, yaşlanan ana ve babalarının da geçimlerini temin ederler.
Turnalar, çiftler halinde yaşarlar ve tek eşli bir hayat sürerler. Yuvalarını diğerlerinden ayırırlar. Gururlarına düşkün, son derece sade bir hayat tarzını tercih ederek yaşarlar.
Eğer bir avcı turnaları vurur ve çiftlerden biri ölürse, geride kalan turna yaşamaya devam etmez ölümü seçer ve gidip kendini suya bırakır.
Turnalar, avcılardan çok korkarlar. Bu yüzden hep tedirgindirler. Bir zamanlar turnaları vurmamaları için uyardığım için avcılar beni tehtit etmişlerdi. Avcılar çoğunlukla spor yada zevk için avlandığını söylerler...
Aynı zamanda turna, Alevilik ve Bektaşilik kültüründe de çok önemlidir. Alevîlikte turna ve güvercin kutsal sayılan iki kuştur. Bu kuş, Alevî-Bektaşi folklorunda da önemli bir rol oynar ve Hz. Ali yi temsil eder. Yine Ahmet Yesevi, turnaya ve Hacı Bektaşı Veli de güvercin donuna dönüşebilmektedir.
Cem ayinlerinin önemli bir unsuru olan semahlardaki hareketlerin her birinin ayrı ve özel bir anlamı bulunmaktadır. Turna Semahı ise, turnanın uçuşunu çağrıştırır. Turnaların gökyüzündeki hareketlerini yansıtan figürlerle semah dönen, döndükçe yükselen canlar Hakla buluşurlar. Turna semahı, bu buluşmayı anlatır. Sesi Ali ye benzetilen turna, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye göç ederken, Anadolu insanından selam götürür, onlardan da selam getirir.
Alevi-Bektaşi geleneğinde ilâhi aşkla yola giden iman-ikrar sahibi canları, turna katarı âyîn-i cemi temsil eder. Cem âyini sırasında okunan nefeslerin en ünlülerinden biri ‘turna semahı’dır.
Renklerine hâkim olan gri ve kül rengi, turna sürüsünün gök yüzüne yükselen bir dumana benzetilmesine zemin hazırlamıştır.
Turna kuşunun, Alevi edebiyatında da özel bir yeri vardır. Turna ile Hz. Ali arasında bir ilişkinin olduğu varsayılır. Turna semahı, turna kuşunun figürlerine dayanır. Hareketler; turnanın hareketlerine benzer. Yavaş ve olgundur.
“Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi?
Havanın yüzünde semah dönerken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi?”
....
Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da “Turna Barı”dır. Turna Barında biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.
Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek ötmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl mânasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.
Turna sadece Anadolu kültüründe değil, Japon kültüründe de önemli bir simge olarak yer almaktadır.
1950 nin ortalarına doğru, 1945’te, Hiroşima’daki evlerinin yaklaşık 1 mil uzağına atom bombası atıldığında iki yaşında bir bebek olan Sadako Sasaki, 12 yaşına kadar normal bir yaşam sürer. Doktorlar, hastalığına “atom bombası hastalığı” adı verilen kan kanseri teşhisini koyduklarında; uzun bir yaşamı, ümidi, iyi şansı ve mutluluğu temsil eden turnaların efsanesi yeniden yazılacaktır.
“Kağıttan Bin Turna Kuşu” efsanesine göre, hasta birisi eğer bin adet kâğıttan turnayı katlarsa, tanrılar bu kişinin dileğini yerine getirecek ve onu sağlığına kavuşturacaktır. Bunun üzerine Sadako, hastalığını büyük bir cesaretle karşılayıp, kağıt turnaları katlama işine koyulur.
Sadako, turnalar için şöyle der: “Kanatlarınıza huzur yazacağım; böylece tüm dünyada uçabileceksiniz.” Ancak küçük Japon kızının bin adet turnayı katlamaya gücü yetmez. Sadako, 25 Ekim 1955 günü 644 kâğıttan turnayı 645’inci turnaya tamamlayamadan hayata gözlerini yumar. Arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte gömerler.
O günden bu yana turna kuşu, barışın ve nükleer silahsızlanmanın uluslararası sembolü olur. Sadako’yu tasvir eden bir anıt, Hiroşima’daki Barış Parkı’na dikilir. Bugün, dünyada acı çeken çocukların ortak duygusunu yansıtan turnalar, “Bu bizim çığlığımız, bu bizim duamız: Dünyada barış” yazılı anıta gönderilmeye devam ediyor.
Her sene Ağustos ayının altısında kutlanan barış gününde, dünya çapında birçok çocuk tarafından yapılan turna kuşu origamileri Hiroshima ya gönderilir.
......
Anadolu Türk halk edebiyatında "turna" motifini açıklayabilmek için bu motife kaynak vazifesi gören kuş hakkında kısa bir bilgi vermeye çalışacağım.
Dünyadaki 15 tür turnadan ikisi; turna ve telli turna Türkiye’de düzenli olarak görülür. Turnanın boyu 110 – 120 cm’yi buluyor.
Türk halk edebiyatında özelikle Anadoluda eski, yeni bütün lehçe ve ağızlarda "turna/durna" kelimesi ile adlandırılan kuş, leylek büyüklüğünde, uzun bacaklı, zarif boyunlu, parlak, duru güzel gözlü göçmen bir su kuşudur. Turnanın başının arka tarafında geriye doğru sarkan bir zülfü vardır. Tepesi, kanatlarının ucu, boynunun bir bölümü kara renktedir. Kanatlarında göz alıcı, mâvi, kırmızı ve yeşil tüyler vardır. Genellikle step gibi kurak ovalarda, özellikle nehir vâdilerinde, göllerde ve bataklık yerlerde görülen sıcak ülkeler kuşu turna, iki yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar mâvimsi, çilli, karışık renktedir. Eşler, kuluçka zamanı yuvayı nöbetleşe beklerler ve yuvaya yaklaşan yabancıya saldırırlar
Bilindiği üzere sanatta tabiat unsurlarının, hayvanların ve kuşların birer sembol olarak kullanılması Totemizm ve Şamanizm gibi inançların canlı görüldüğü eski devirlere kadar gitmektedir. Bu unsur veya sembollerin bâzıları az çok içerik değiştirerek birer motif ve konu olarak zamanımıza kadar gelmiştir. At, boğa, kurt, geyik, koyun gibi hayvanlarla bülbül, güvercin, leylek gibi kuşlar, gül, lâle, menekşe nev’inden çiçeklerin şairlere ilham verdiğini gösteren bir hayli kaynak mevcut. Bu canlı varlıklar arasında özellilke turnanın kutsal bir yeri vardır.
..........
Turnalar kimi zaman coşkunun, kimi zaman hüznün, bazen de mutluluğun habercisi olmuşlardır. Birçok halk şiirinde, özellikle halk türkülerinde duyguların anlatımında turnayı aracı olarak görürüz. Turnanın türkülerde bu kadar geniş yer almasında, onun Anadoluda halk tarafından çok sevilmesi etkili olmuştur sanırım...
Turnalar güzellik, aşk ve vefa duygusunu taşırlar göçtükleri her yere. Turnalar bilir göçmenliğin zor iş olduğunu. Bu yüzdendirki yerleştikleri her çevreye buruk şiirsel bir duygu ve anlam saçarlar...
Kenan Öztürk'e ait Turna Destanı ile yazıma nokta koyup tüm güzellikleri selamlıyorum...
TURNA DESTANI
Turna kuşu,
Gökyüzünde
Evren’in,
İnsan ise
Yeryüzünde
Turna'nın dansını
Yapageldi binlerce yıl
Evren semah döndü,
Turna semah döndü,
İnsan semah döndü.
Birgün
Bakıp gökyüzüne
Yıldızlarla dolu Evren’i
ve
Bir başka gün
Turna’yı farketti
İnsan
Kül renkli turnalar
Doldurmuştu
Gökyüzünü
Gri bir bulutmuydu,
Bir dumanmıydı beliren?
Hangi ateşten çıkmıştı
Gökyüzünü kaplayan bu duman?
Derlerki,
Ateş en koyu dumanını
İlk yanışında
Ve
Sönüşünde verir
Peki
Yanan mı yoksa
Sönen ateşten mi
Çıkıyordu bu duman?
Evren’i,
Gök Tanrı,
Gök Tanrı’yı
Turna
Belledi
Ve
İzlemeye koyuldu onu insan
Gökyüzünün maviliklerinde
Ahenkli kanat vuruşuyla,
Düzenli V uçusuyla
Nereye gidiyordu
Turna katarı?
V’ nin bir kolunu,
Evren
Öbürünü
Turna, diye düşündü
İnsan
Üçüncü kol ben olayım dedi;
Katılmak istedi V uçuşuna
Büyüdü
Gönlünde Turna sevdası
Kilimine, oyasına
Beşiğine,
Deyişine, türküsüne nakışlandı onu
En güzel varlık olarak
Gördü,
Allı turna,
Telli turna dedi,
En alımlı
Genç kızları
Ona benzetti,
Gelinlerin başına telini taktı.
Mutluluk,
Bolluk,
Uğur,
Barış getirsin diye
Sesine hayran kaldı
En kutsal deyişlerinde
Hazreti Şah’a avaz yaptı
En derin aşk türkülerinde
Uçurdu onu
Aşık oldu
Sevdalandı Turna’ya
Gâh gökyüzüne çıktı
Gâh yeryüzüne indi
Turna.
O insanı
İnsan onu seyreyledi.
Gökten haber getirdi
Haber götürdü
Mevsimleri o getirip götürdü
Yârdan haberleri de
İnsan da
Göçtü turna gibi
Diyardan diyara
Egince başını bir gün toprağa
Bir buğday tanesi gördü
İnsan.
Örtüp üstünü toprakla
Buğday tanesinin
Seyre daldı onu.
Gün çıktı, güneş doğdu
Uyandı toprak
Filizlendi buğday tanesi
Gece oldu, Ay doğdu
Buğday
Boş ve dik duran bir başak oldu
Gündüz, güneş
Gece, ay
Kırk gün
Kırk gece
Doldurdular boş başağı durmadan
Kırk gün sonra
Başak doldu
Ve eğdi dik kafasını,
Kâmil oldu.
Tamam,
Zaman geldi
Dedi
İnsan
Ve gönlü
Turnaya,
Evrene
Gökteki V'ye varmak
İstedi artık
Turnaların
Dans ettikleri birgün
Toplanıp
Biraraya geldi
İnsanlarım
Nimri’de
Ve
Ağbaba’ya çıktılar
Ulu bir dağın tepesinde,
Ağbaba’da
Gök Tanrı’ya yaklaştılar
Ağbaba’yı çevreleyen
Yedi dağın zirvesindekilere
Selam gönderdiler
Tek tek öpüldü,
Üçer kez
Ağbaba’nın ulu meşe ağaçları
Biri Evren
Biri Turna
Biri insan için
Ağacın dibindeki
Kırmızı topraktan
Küçük bir parça götürüldü ağızlara
Ve
Oturuldu ulu meşe ağacının dibine
Ağbaba’da
Kutsal meşe ağacının gölgesinde
Cem kuruldu,
Ocak’ta ateş yakıldı.
Aldı sazı içlerinden en ulu’su
Ve dokundu
Teker teker tellerine
Üç telli sazın.
Usuldan usul
Bir deme tutturdu
Turnalar için
Kalktı oturduğu yerden
Teline ilk dokunulan can,
Göçe kalkan işareti
İçgüdüyle veren
İlk kanadı çırpan
İlk turna kuşu gibi
Uçuş başladı
Diğer canlar kalktılar
Dönüş başladı
Gene içlerinden biri
Hesireyip gitti ocağa doğru
Soktu ellerini ateşin içine ve
Bir avuç kor alıp
Katıldı diğerlerinin arasına
Cümle semah başladı
Ve
Adadılar turna’ya bu semahı
Dönerken
Ağbaba’nın zirvesinde
Ayaklarının altından
Uzaklaştı toprak insanın
Gökyüzünde dönen turna
Durdurdu kendi dansını
İndi ulu meşe ağacının
Dalına kondu
Seyretti bir süre
Serden geçişi
Tutamadı kendini
Karıştı dönenlere
İlk semahıydı bu
Turnayla insanın.
Sonra yakaladı bir eliyle
İnsanın elini
Diğer elini Evrene uzattı
Çekip yükselti
Evren
Gökyüzüne
Ağbaba’dan
Turnayı ve insanı
Çıktılar
Göğün yedinci katına
Ve
Bu müthiş boşlukta,
Gerçekleşti
Böylece
Üç kolun buluşması
Tuttu V’nin iki ucunu
İnsan
V
Uçuşu
Üçgen oldu
Evren, Turna ve İnsan
Bir oldular
Pir oldular
Uçtular
Yüzlerce, binlerce yıl
Evren yorulmadı!
Turna yorulmadı!
İnsan yoruldu.
İnsan,
Yerde bir elma gördü
Birgün
Bahane edip elmayı
İnmek istedi yeryüzüne
Bıraktı yoldaşlarının elini
Ayrıldı üçgen'in son parçasından.
Evren ve Turna
İnsanı bırakmak istemedi
Evren semahını sürdürdü
Turna ile
Kaldılar başbaşa
V uçusuna geçtiler
Yeniden
İnsan koptu üçlüden
Ellerini bırakırken
Unutmayı denedi onları insan,
Silmek istedi belleğindeki
Masmavi gökyüzünü
O uzun uçuşların
Sonsuz özgürlüğünü
Zorladı kendini ve
Kaybetti
Belleğinin bir bölümünü
Önce evreni unutmaya çalıştı insan
Sonra Turna'yı
Ne Evren ne Turna bıraktı onu
Ama
Unuttu Evren'i insan,
Darılıp ve döndü sırtını insana
Evren
Çekildi köşesine
Turna ise
Uçtu hep
Başı üstünde insanın
Dönerek semahını
Ne yaptıysa unutamadı
Turna'yı insan,
Kaldı belleğinin bir köşesinde.
Türküsünden silemedi
Semahından geçemedi
Ve
Sürdüre geldi
O yanlız
Dönüşü
Bu dönüs
Hep devam etti Ağbaba’da,
Edeceğe de benzer
Tâ ki, insan
Kaybettiği belleğini
Yeniden bulana,
Dönüp dönüp yakalayana dek
Evreni
Turnayı
Ve
Kendini
Yani üçgeni
Çıkmak için tekrar yedinci katına gök kubbenin Ağbaba’dan