Suçumuz mu?
İnsan olmaktı, Var olan her canlı, cansıza tanrının başka donda görünüşü olarak inanmamızdı. Suçumuz sevgiydi, barıştı, adalet ve eşitlikti.
Bu zalimlerin, saltanat sürenlerin, sömürüye, paraya, iktidara tapanların hoşuna gitmedi ve katlimize her dönem fetvalar
verildi ve katledildik.
Aslından bizi katledenler bizimle insanlığı, doğayıda katlettiler. Ve dünya kirlendi.
Alevi inancının acımasızca asimilasyona tabi tutulması, bu işin henüz bitmediğini gösteriyor. Ama bitmedi diye rehavete kapılamamak gerekir. Toplumun Yol’una, Alevileri asimile etme aracı olarak, kullanılan, Peygamber, Kitap(Kur’an), Hz. Alİ,12 İmamlar, Ehl-i Beyt konusunda bilinçlenmeye ihtiyacı var. Bu yazıda dilimin döndüğü kadarıyla Alevilikte “OCAK-OCAKZADE”
konusuna değineceğiz.
OCAK; Sözlükte;
1. İçinde ateş yakılan, ısıtma, yemek pişirme gibi amaçlar için kullanılır. 2. Genellikle konut olarak kullanılan yapılarda salonda ya da bir o dada, duvar kenarında tuğladan ya da taştan yapılmış bacası olan yapıdır.
Alevi-Bektaşi terminolojisinde ise;
OCAKZADE; Ocakta doğan demektir. Alevi-Bektaşı inancına göre Dede ve anaların anıldığı yer. Aynı zamanda soy olarak Hz. Ali ve ondan da Hz.Muhammed’e soyundan gelenler.
Dede Ocakların ne zaman oluştuğu, kaç tane olduğu, Secerelerin doğruluğu, aralarındaki hiyerarşik yapısıyla ilgili farklı fikirler var. Net olmayan, ispatlanması belki de mümkün olmayan karmaşık bir durumla karşı karşıyayız. Bildiğimiz, Alevi toplumunda önemli yer almaları, etkin olmalıdır. Öyle ki; bütün inkar ve katliamlara rağmen Aleviliğin günümüze ulaşmasında başat rol oynarlar.
Bu yazıda biraz bu konuyu eşelemek istiyoruz.
Alevilikte “Sır” çok önemlidir. Her rakamın, kelimenin görünenin ötesinde içsel anlamı
vardır. Bu içsel anlam anlaşılmadan Alevilik konusunda gerçeğe ulaşmak imkansız. Yani “Sır” aralanmazsa “Sır” olarak kalmaya devam eder. Günümüzde Alevilerin Alevilik konusunda
çelişkili, tutarsız, “Gerçeğin Demine Hü” dedikleri Hakikat’ten uzaklaşmaları bundandır. Bundan kurtulmaları sabırla, metanetle, araştırarak, sorarak, hayali de olsa köylerine, Ziyaretlerine, Ocaklarına yolculuk yaparak, kendi geçmişiyle bağ kurarak anlayıp bilince çıkarmaları şart.
Yukarıda “Ocak” ve “Ocakzadenin” kelime anlamlarını yazdık. Bununla yetinirsek gerçeğe ulaşamayız.
Gelin bu konuyu anlamak için birlikte yolculuk yapalım.
Mesela; ziyaretlere karşı beslenen sevgi, kesilen kurbanlar, edilen yeminler. Ha keza Ocak’lara olan güven, bağlılık, saygıyı, yapılan yeminleri anımsayalım. Bunun, bence inançsal olduğu kadar belkide daha fazla, o toplum için sosyal, hukuki, adalet ve toplumun devamlılığı konusunda önemle oynadığı roldür.
Alevilikte sadece “Ocak”; evde aşın piştiği, suyun, evin, insanların ısındığ yer değil. Kısaca bu olsada
bunun dışında da Alevilerin bir arada yaşadığı, yaşatıldığı sistemin adıdır.
Ocak; sadece ateşin yandığı yer değil. Aynı zamanda “Ocak” eve işaret eder, yani evdir. Ev aynı zamandan yurttur. Yurt ekindir, çayırdır, hayvandır, insanlardır ve o insanları bir arada tutan besleyen bağdır. Yani Ocak ev, yurt olduğu gibi birliktir. iştir, aştır, üretimdir, yani aynı zamanda ekonomidir ”Ocak”. Ocak paylaşımdır. Bu paylaşım sadece Ocakta çıkan ısı, pişen aşın paylaşımı değil, toplumsal değerlerin, üretilen, yaratılan değerlerin topluma pay edilmesidir. Ocak’ta dirlik olmadan yani barış olmadan bütün bunların başarılması mümkün mü? Yani Ocak aynı zamanda barıştır.
Biter mi, elbette hayır. Ocak’ta sadece yemek pişmez. Aynı zamandan insanı ham ervahlıktan, çiğlikten alıp pişirerek İnsanı Kamil yapar. Yani Ocak ayını zamanda eğitimdir, okuldur.
Bir toplumu ayakta tutan bu ekonomi, barış, üretim, paylaşım, eğitim konularından adaletli bir anlayış olmazsa çürür, biter.
İşte Ocaklar bu adaletin temsilcisi, garantisi, teminatı, bizzat uygulayıcısı olmuşlar. Bu “Ocaklı sistem” dört kapıyla hiyeraşik yapısını oluştururlar.
Talip= Halk
Rehber= Meclis
Pir= Hükümet
Mürşid=Yargı
Ama bu “El ele, El Hakk’a” düştüreyle yürütülmüştür.
Temel hedefi “Rıza Şehri” yaratmaktır.
Hakk’tan Hakk olan bireyden, Hakk’la Hakk olmuş toplumu yaratmaktır.
Ocağın; Alevi toplumundaki misyonu, etkinliği, görevi bizi İslam çerçevesiyle izah eden yaklaşımlara kuşkuyla bakmamızı sağlar.
Buyruk’tan;” Pir Talibini seçmez, Talip Pir’ini seçer.” diye yazar. Hiçbir Pir bir köye, Kasabaya gidip; “Ey canlar aha elimde soy secerem, ben Pir’im, Ehl-i Beyt’im, sen, sen, sen de Talibim oldunuz.” dememiştir. Tam aksine, Talip Pir’in gülyüzlü cemaline, tatlı diline, yüreğindeki sevgiye, kafasındaki bilgiye, vicdanına, ahlakına, dik ve onurlu duruşuna hayran olmuş, seyran olmuş. Derdine çare,
evine bereket, toplumuna birlik olarak görmüş ve Pir olarak kabul etmiştir. Çünkü Ocak, birliktir, dirliktir,
bir arada barış içinde yaşamaktır, eğitimdir,
Bu misyonla toplum içinde var olan Ocakları soy seceresiyle izah etmek, Ocakları gerçek misyonundan uzaklaştırıp misyonerleştirir.
Burda asıl olan, Sistemdir, düzendir ve bunun adı “Ocaklı Sistem”dir. Kaldıki; hiç bir İslam mezhebinde, ya da tarihsel döneminde bu Ocak ya da Ocakzade kullanılmamıştır. Çünkü dediğimiz gibi her ne kadar soyla izah edilsede, bu toplumsal bir proje, bir sistemdir. Kaldı ki Ocakzadelerin bağlandığı 12 İmamların hiçbiri kendisine Ocaklı ya da Ocakzade dememiştir.
Ocaklar; Alevi toplumunu her türlü katliama rağmen bugünlere gelmesini sağlamıştır.
Ocaklı Sistem, bir yandan şehirleşme, kapitalist modernite, diğer yandan devletin asimile siyasetiyle içi boşaltılıyor, görev ve misyonundan uzaklaştırılıp etkisiz hale getiriliyor. Alevilerin bu meseleyi cesaretle
masaya yatırmaları, günümüzde ve gelecekte yaşanacaksa nasıl yaşatılacağına yönelik
çalışma yürütmeleri zaruridir.
Ocağı; birliğe, dirliğe, sevgiye, vicdana, ahlaka, adalete, bilime sahip çıkarak koruyabiliriz.
Ocağımız tütsün, sönmesin.
AŞK İLE…
Metin Mat