Alevilik İslam'ın gelişen iktidar anlayışına karşı gelişen bir tepki hareketidir. Alevilik iktidar dışıdır. Yani devlet ve iktidar karşıtlığıdır. Katılaşan İslam tutuculuğuna karşı Ortadoğu'nun ezilen halklarının ortak kültürel çıkışıdır
On binlerce yıllık Ortadoğu kültüründe yer alan en güzel inanç ve kültürlerden birisi de Aleviliktir. Alevilik her ne kadar İslam kültürü ile bağlantılı olsa da sahip olduğu toplumsal doku, kültür ve yaşam biçimi ile İslam din ve kültüründen farklı ve daha eski dönemlere uzanmaktadır.
Aleviliğin genel ve herkes tarafından kabul gören bir tanımının olmadığını söylemek sanırım pek yanlış olmayacaktır. Fakat en yaygın olarak kabul edilen tanımı, Peygamberin damadı Ali'ye bağlı olan ve onun yolunu tutan topluluğa verilen adlandırmadır. Bunun yanında Aleviliğin genellikle Ali yanlısı olarak bilinmesi, Muhammed'in ölümünden sonra kimin Halife olacağı konusunda çıkan husumetle ilgilidir. Ve Aleviliğin bu tartışmanın bir ürünü olduğu da kabul edilmektedir. Ancak Alevilik sadece Ali yanlısı olmak, onu sadece Arap kültürü içinde Sunni İslam geleneği içinde ifade etmek eksik ve yanlış bir saptama olmaktadır. Ne yazık ki birçok yazar ve araştırmacı Alevilik üzerine yaptıkları araştırmalarda sadece Hz. Ali (ve Arap kültürü) merkezli bir mezhep olarak değerlendirmektedir. Bunu belirtirken, niyetim kesinlikle bu anlayışı kötülemek değil, fakat Aleviliği salt Hz. Ali'ye ve Arap kültürüne hapsetmek ve bunu kesin doğru kabul etmek de Aleviliğin birçok farklı özgün yanının görülmemesine neden olmaktadır. İslam dini ve kültürü (Arap kültürü) Ortadoğu'da feodal dönemde gelişen en büyük toplumsal devrimlerden biridir. Bu devrim Ortadoğu'da yaşayan halkların kültürünü her yönüyle inanılmaz derecede etkilemiştir. Bu etki günümüzde dahi birçok halkın kültüründe, inancında zengin bir şekilde kendini hissettirmektedir. Dönemin koşullarına göre müthiş ilerici bir adımdır. Köle durumundaki insana irade bahşeden, ona hayal bile edemeyeceği özgürlüğü sunan bir vicdan ve ahlak devrimidir. İnsanları kardeşliğe, barışa, hoşgörüye davet eden, özü itibariyle insancıl bir çağrıdır İslamiyet. Peki Ortadoğu kültüründe bir Rönesans'ı yaşatan İslamiyet gerçekten hiç değişmedi mi? Elbetteki özü itibari ile her ne kadar barışçıl ve insancıl olursa olsun binlerce yıldır gerek ilk dönem halifeleri, gerekse birçok sultan ve devlet adamı tarafından iktidar olması İslamiyet'in özünden koparılmasına neden olmuştur. Bu gerçekliği Emeviler ve Abbasiler döneminden itibaren çok kolaylıkla tespit edebiliriz. Daha doğrusu İslam peygamberinin ölümünün hemen ardından iktidar kavgasının çıktığını birçok İslami kaynak da vurgulamaktadır. Yani İslamiyet kurumsallaşmaya başladıktan sonra bu defa da üstten elit bir kesim tarafından bir iktidar biçimine dönüştürülerek kendi insancıl yanına, yani özüne yabancılaşmıştır. Tabii ki İslamiyet'in kendisi böyledir demek istemiyorum. Fakat aldığı birçok iktidar biçimiyle (iktidar+devlet) ne yazık ki en yasakçı, baskıcı ve ötekini yok sayan bir gerçekliği de sahip olmuştur. Alevilik İslam'ın gelişen bu iktidar anlayışına karşı gelişen bir tepki hareketidir. Alevilik iktidar dışıdır. Yani devlet ve iktidar karşıtlığıdır. Katılaşan İslam tutuculuğuna karşı Ortadoğu'nun ezilen halklarının ortak kültürel çıkışıdır. Bu kültür sadece İslam'dan beslenmedi; başta Zerdüştçülük olmak üzere, Mazdeki, Babeki, Hurremi, İsmaili, Katmali, Vafai, Kızılbaş vb. kültür, bilim ve reformculuğun etkilerini ve mirasını görmek mümkündür.
Ortadoğu'da gelişen İslam devrimi aynı zamanda bir Arap dil ve kültür devrimidir. Bu Arap devrimi başta Kürtler olmak üzere Türk, Fars vb. halkları derinden etkilemiştir. Bugün bu halkların çoğunluğu İslam inancını benimsemektedir. Fakat bunun yanında kendi özgün değerlerini de asla terk etmemiştir. Aksine İslam'la bu değerleri buluşturmuşlardır. Aynı şekilde Alevilikte bu halkların büyük bir kesimi tarafından kabullenmiştir. Yani Alevilik sadece Araplara özgün bir inanç (kültür, felsefe) değildir. Örneğin Kürt kökenli Alevi olduğu gibi Türk kökenli Alevi de olabilir. Aynı şekilde Araplarda, Farslarda da bu şekildedir. Alevilik bir yaşam felsefesidir. Bir yaşam anlayışıdır. Fakat son zamanlarda ilginç bir anlayış söz konusudur. Sanki Alevilik bir ırk, ya da ulusmuş gibi bir anlayış kimi çevrelerce geliştirilmek istenmektedir. Bu Aleviliği özünden kopararak bir ırk, millet aldatmacasıyla iktidar ve devlet zehrine bulaştırma çabasıdır. Oysa çok iyi biliniyor ki Alevilik hiçbir zaman ne iktidar biçimleriyle, ne de devletle asla bir arada olmamıştır. Alevilik ve Aleviler her zaman ezilenden ve haklıdan yana olmuştur. Bu yönü Alevilerin her dönem zulüm görmelerine ve katledilmelerine neden olmuştur.
Peki burada sorulması gereken soru ne olmalıdır? Gerçekten de zulme, baskıya, ölüme karşı olan, kardeşliği, beraberliği ve barışı kendine yol edinen Aleviler bugün devlet ve iktidardan ve buna bağlı olarak ılımlı İslam, siyasi İslam (faşizim) karşısında neden suskundur? Neden Aleviliği devlete yedeklemeye çalışan Alevi dedesi (düşkün), aydın ve yazarına tepki duyulmuyor? Laiklik adı altında birçok Alevi kesimi -CHP'nin etkisi ile- devlet tarafından asimile edilerek sözde Atatürkçülük adına kendi özüne yabancılaştırıldı. Acaba bunlar benimsediği anlayışın -Kemalizmin- Dersim'deki, Zilan'daki, Ağrı'daki, yine Sivas'ta, Maraş'ta ve Gazi'deki katliamlarına ortak olduklarını ne zaman fark edecekler? Öldürülen onca aydının, yazarın katilinin bu sistem ve devlet olduğunu ne zaman görecekler? Ya Kürdistan'daki bu amansız kirli savaşın utancına ortak olduklarının farkında değiller mi? Boşaltılıp yakılan köylerin. Zorla göç ettirilenlerin ve katledilenlerin bu sistem tarafından gerçekleştirildiğini bilmiyorlar mı? Sistemin içerisinde yer edinenler, kendi çıkarlarını Alevi toplumunun çıkarlarının üstünde tutanlar Alevi halkının yüzüne nasıl bakacaklar?
Alevilik kendisiyle yüzleşebilmelidir. Özüne sahip çıkmalıdır. Alevilik binlerce yıldır Ortadoğu ve Anadolu topraklarında birçok kültürün, anlayış gelişmesine öncü rol oynamıştır. Tutuculuğun, karanlığın ve zulmün olduğu en zor dönemlerde dahi, yine de korkusuz önderler ve güzellikler yaratmıştır bu kültür. Nesimileri, Bedrettinleri, Torlak Kemalleri, Pir Sultanları, Seyid Rıza'ları, yaratan bu anlayışın, bu yaşam felsefesinin barışçıl, insani ve kardeşliğe vurgu yapan güzelliğidir. Unutulmamalıdır ki onlar kendi dönemlerinde yapılanlara seyirci kalmadılar. Söylenecek sözlerini hiç çekinmeden söyleyerek inandıkları gibi yaşadılar. Ve tarih onların bu onurlu ve güzel duruşlarını defalarca doğrulamıştır.
ALİ AYDIN ÇİÇEK
gundemonline.org - 28 Eylül 2008