Hasan HARMANCI / Sosyal antropolog
(...) "Almanya'nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletindeki okullarda "Alevilik Dersleri" verilmeye başlanması garanti olmasının ötesinde aynı zamanda Aleviliğin önünü görebilmesidir. Bu durum elbette gelecek nesillerin kendi kimliklerini garanti altına almasıdır. Üstüne üstlük Türkiye de tanınma sorunu yaşayan Alevi kurumlarının aksine, Alevilik dersleri, AABF belirlediği ilkeler çerçevesinde Almanca ve Alevi öğretmenler tarafından verilmeye başlandı...
Çağdaş toplumlarda değer yargıları (ortak olanlar) yeniden inşa olmayı bekler çoğunlukla. Hukukta, hukuka bağlı devlet miti de bunun üzerinde inşa edilir. Toplumsal kader dediğimiz de bu anlamda geriye doğru değil, ileriye doğru beklentidir. Yeni fikirler ve ruhsal birikim toplumsal eşitliğin yöneliminin güçlenmesine göre farklı kültür, inanç sistemi ve değerlerinde evrensel birikimi kullanır. Eğilimlerin (siyasal) öne çıkmasını gücün belirmesini egemen değer olarak ölçü alınmaz. Eşitlikçi davranışlar ve demokrasiler varsayımdan öte siyasal eğilimlerin iktidar olanağını egemene teslim etmez. Egemen demek soru sormamaktır burada. Çıkarlar ilişkisi içinde sömürü ve yok sayma koşullarını arttırmaktır.
Türkiye gibi topraklarda eşitlik ve hak sorunları ne yazık ki kanla yazılsa dahi, süreç çok kolay geriye gidebiliyor. Lozan anlaşması gibi bir anlaşmanın bile maddeleri ne geriye doğru ne de ileriye doğru istenildiği gibi tartışılamıyor. Toplumun bütününü bağlayan bir yanı olmamasına karşın üniter devlet formülünün yarattığı kaos toplumsal örgütlenme ve beklentileri sürekli olarak çelişkili hale getiriyor. Toplumsal sorunların son yirmi yılda daha belirli biçimde öne çıkması Kürtlük ve Alevilik bilinçlerinin göç olgusu ile daha belirgin ve baskın hale gelmesi, siyasal ve sosyal temsiliyette acil ilişkiler oluşturması bile sorunun ne azınlıklar, ne de hak talep eden öteki kesimler olmasını sağlayamıyor. Devlet sistematiğinin AB uyum sürecinde olmasına karşın bu sorunların yan sorunlar olarak kalmasına neden oluyor. AB koşullarında kolayca çözüm aranabilir olan sorunların böylesine bir bekleyiş içinde olması Türkiye nin sıkıştırılmasına neden olmasına karşın, asla taviz verilmez bir görüntüye sahipmiş görüntüsünü ortaya çıkarıyor. Gerçeğin bu olmadığını ve toplumsal eşitsizliklerin kaldırılamayacak boyutlara geldiği, bunun birçok sosyal soruna yol açması yanında ekonomik bunalımı da arttırdığı gün gibi ortada.
Cumhuriyet ve üzerine kurulan demokrasi ekonomik, etnik, inançsal, sosyal farklılıkların vs. tanınması, geliştirilmesi, özgürce ifade edilmesinin sağlanması süreçlerinin güçlendirilmesdir. Ancak bu eşit kılma süreci kural ve kanunlarla değişmez olarak öne sürülmemelidir. Demokrasi yeni beklentiler durumunda bu uyumun yenilenebilmesidir. Zor temelli kurumlaştırmaların dayatılması varolanı inkârdan başka bir şey değildir. Cumhuriyet ve demokrasi doğal farklılıkları hak eşitliği, hukuk ve özgürlükler boyutuyla ele almalıdır.
Toplumun biçimlenmesi bu anlamda beklenir bir atmosferde değil. Kürt sorunu uluslar arası bir gündem ve çağrı içinde olmasına karşın Aleviliğin yaşadığı sorunlar o kadar da gündeme taşınmaya açık kapı bırakmıyor. Kürt sorununda taraflar arasında sıkışılmış nokta artık silahların da gölge etmekte epey yol almasıdır. Her atılan kurşun karşısında yaşanan kaos ve etnik görüntü toplumsal bunalımı karşılıklı olarak daha da germektedir. Bu kaoslu yapılanma artık bir kesimin çıkar ilişkisine dönüşmüş durumda.
Aleviliğin yaşadığı sorunlar daha yumuşak zeminlerde görülmekte. Ancak son onbeş yıldır iktidarı sürdüren hükümetlerin politikalarına asla uymamaktadır. Bu uyumsuzluk Türkiye ye uluslar arası olarak biçilen role de zıttır. Bütün bu zıtlığa karşın Aleviliğin özellikle Batı Avrupa da yaşayan kolu toplumsal sorumluluklar çerçevesinin ötesinde yasal bir yenilenmenin içindedir. Avrupa Aleviliğinin, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu'nun (AABF) kültürel ve inançsal sorunlarının çözümü ve kurumsallaşmalarının başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkelerinde, hak ve yaşam biçimi temelinde kabul görmesi önemlidir. Bu önemlilik Almanya Çalışma Bakanı Olaf Scholz un, Alevi örgütlerinin çalışmalarını takdir ediyoruz biçiminde övgü ve teveccühünü bile kazanabiliyor. Aleviler yeni Avrupa politikasında batılı siyasi partilerle, sendikalarla, eyalet ve yerel yönetimlerle entegrasyon ve göçmenlik sorunları konusunda uyumlu bir hale gelmeye başlamışlardır. Aleviler bu yanlarıyla Almanya da özel bir yere de sahiptirler. Aleviler, Almanya da bakanlık düzeyinde projeler ve ortak çalışmalar yürütebilecek konumdadırlar. Toplumsal ayrımcılıkların azaltılması noktasında ülkelerinde bulamadıkları hukuksal ve eşitlikçi zemini Avrupa da yakalamışlardır. Toplumsal sorunlarının çözümü açısından sürekli yasal ve ulusal resmi politik kaygılarla karşılaşmıyorlar yani. Benzer durum Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu (FUAF) aracılığıyla da Fransa da sürdürülmektedir.
FUAF yöneticileri, Strasbourg bölge kamu temsilcileri ve kurum görevlileri ile buluştu örneğin çok yakında. Strasbourg Belediye Başkan yardımcıları Alevi öğretisinin evrensel değerlerini paylaştıklarını 2009/2010 yılında yapılacak, Avrupa Türkiye yılı etkinlikleri çerçevesinde Aleviliğe yönelik projeler üretilmesini ve çevre üniversitelerle çalışmalar yapılmasını istiyorlar. Alevi kurumsallaşması, Batılı kurumlar karşılıklı tanınma ve Alevilerin sorunlarının çözülmesi ve Aleviliğin yaşam alanlarının geliştirilmesi üzerinde duruyorlar. Üstelik bu çalışmalar Avrupa da neredeyse tüm Alevi Kültür Merkezleri (AKM) aracılığıyla yoğun ölçüde programlanmaktadır.
ABBF Genel Başkanı Turgut Öker bu durumu herkesi heyecanlandıracak bir dille aktarıyor: Gelecek nesiller kendi kimliklerini garanti altına aldı. Bu garantiyi Alevilik derslerinin okullarda öğretilmesi ve sorunlarının çözülmesi olarak görüyor. Ancak tüm açılımlar birbirini olumlu biçimde tetikliyor. Gerçekten de Aleviliğin asimilasyon sorunu göz önüne alındığında Türkiye de çok olumsuz bir konumda bulunan Alevilik yaşam alanı ve resmi yok sayılmaları karşılığında, Almanya'nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletindeki okullarda "Alevilik Dersleri" verilmeye başlanması garanti olmasının ötesinde aynı zamanda Aleviliğin önünü görebilmesidir. Bu durum elbette gelecek nesillerin kendi kimliklerini garanti altına almasıdır. Üstüne üstlük Türkiye de tanınma sorunu yaşayan Alevi kurumlarının aksine, Alevilik dersleri, AABF belirlediği ilkeler çerçevesinde Almanca ve Alevi öğretmenler tarafından verilmeye başlandı.
Ders programı okullarda verilen Protestan, Katolik ve Yahudi dersleri için geçerli prensiplere göre hazırlandı. Bu gelişme, üniversitelerde Alevilik kürsülerinin açılmasını sağlayacak ve Alevilik ile ilgili bilimsel çalışmalar daha da artacak. Bu durum Aleviler açısından beraber yaşadıkları toplumlarla ortak kanlı tarihlerine bakıldığında önemli bir ivme ve kabuldür. Aleviler ilk kez tarih karşısında daha eşitler. O da eski topraklarında değil, yenisinde, hala kabul edemediklerinde. Bu Aleviliğin Avrupa daki yirmi yıllık sürecidir.
Türkiye Alevilerinin talep ve beklentilerine gelindiğinde, sistemin ne kadar dışında oldukları ve öteki konumlarının değişmediği ortada. Türkiye Alevilerinin de son yirmi yıllık başka bir sıçrayışları var; o da cemevlerinin tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, asimilasyonun pasifleştirilmesi. Sonuç olarak eşit haklar çerçevesinde yaşamak. Bu Değişik toprakları yönetenlerin yarattığı durum karşısında Alevilerin de kültürlenme ve siyasallaşması değişken. Avrupa da uyum, konuşma ve pozitif ayrımcılık öne çıkarken, Türkiye de baskı, yoksayma, karalama ve asimilasyon politikacılar tarafından oy aldıkları kesimlere övünç propagandasına çevrilmeye çalışılıyor. Alevilerin yaşam yolculukları Avrupa da başka, Türkiye de bambaşka.
Şimdi kimliksel yaşam ve kendilerini ifade noktasında Aleviler açısından da bir dengesizlik bulunmakta. Alevilerin çoğunlukta bulunduğu Avrupa ülkelerinde bu olumlu gelişmeler yaşanırken, Türkiye de Alevi çocukları hala Sünni din eğitimine tabi tutuluyor. Devlet Alevi çocuklarını Sünni İslam kimliği dairesinde görüyor ve dayatmalar devam ediyor. Avrupa da ise İslam da, Alevilik de özgür. Türkiye AB çerçevesinde hukuksal ve siyasal olarak gelişti: Sözde. Bu noktada Türkiye açısından ortaya çıkan tablo, Türkiye nin gerçek anlamda laik ve demokratik bir ülke olmaya hiç de yönelme gönüllülüğünde, niyetinde olmadığıdır.
Üstüne üstlük Avrupalı hükümetler bu ortak çalışmaları uyumu güçlendireceği şeklinde yorumlarken, Türk Hükümetleri uyumun bozulacağı endişesindeler. Yani Türkiye de Alevilik püskürtülürken, Avrupa da devletler ötesi bir algılama ile sahipleniliyor. Türkiye bu değişim dinamikleri konusunda nasıl bir yol izleneceğini yitirmek üzere. Alevilerin milyonları bulan imzalarla hukuk çerçevesindeki olumlu ve haklı adımları Hükümetler tarafından kamu dışı ilanıyla karşılanmakta, devlet kimlikler üzerinden siyaset yapmaya devam ettiriliyor. Aleviler anayasaya bağlı mı kalsın isteniyor, yoksa meşruiyetleri mi devşirilmeye çalışılıyor.
Hasan HARMANCI / Sosyal antropolog
Alevihaber.com - 7 Kasım 2008