“Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu gerçeğini er veya geç Türkiye de kabul edecek…”
Almanya’da imzalanan devlet sözleşmelerindeki en önemli husus; Cemevleri ibadethane olarak kabul ediliyor. Türkiye’de cemevleri hala ibadethane olarak tanınmazken, Almanya yeni cemevlerini inşa etme ve inançsal hizmetleri yürütme hakkı resmen tanınıyor. Ve bu sözleşme hazırlanırken, Alevilik kendine özgü bir inanç olarak tanımlanıyor. Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu gerçeğini er veya geç Türkiye de kabul edecek…
Almanya’da Hamburg, Bremen ve Aşağı Saksonya Eyaletleri’nin ardından Rheinland-Pfalz Eyalet Hükümeti de, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ile 9 Nisan’da bir devlet sözleşmesi imzalayacak. Konuyla ilgili Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Fuat Ateş, konuyla ilgili soruları yanıtladı.
Alevilere tanınan haklar eşit yurttaşlığın yansımasıdır…
Rheinland-Pfalz Eyaleti hali hazırda Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ile Almanya’da devlet sözleşmesi imzalayan dördüncü eyalet… Kuzey Ren Vestfalya ve Hessen Eyaletleri başta olmak üzere Alevilerin yoğunlukta yaşadığı diğer eyaletlerde de ön görüşmeler devam ediyor.
Devlet sözleşmeleri ya da nam-ı diğer Hak Eşitliği Anlaşmaları’nın ne olduğunu anlayabilmek için Almanya’daki Alevi toplumuna ne tür haklar sağladığına göz atmakta fayda var. İlk olarak Aşure günü, Kurban bayramı, Hızır günleri, Nevruz, Hıdırellez, Sivas anması, Hacı Bektaşi Veli Anması ve Hz. Hüseyin şehadet günü olan Muharrem’in 10.günü
Alevilerin resmi tatil günleri olarak tanınmış durumda. Ayrıca okullarda Alevilik derslerinin verilmesi, üniversitelerde Alevilik Kürsüleri’nin kurulması, Alevi İnanç önderlerinin diğer inanç önderleri gibi kamuda hizmet edebilmesi(hastane, huzurevleri veya cezaevlerinde bulunan Alevi inancından kişilere inançsal hizmet verme hakkı), Devlet yayın kurumlarının danışma kurullarında Alevilerin temsil edilmesi, Alevilere kendi erkânlarına göre cenaze merasimlerini yapabilmesi ve talep olması durumunda özel mezarlık yerinin tahsisi gibi kapsamlı birçok hakkı barındırıyor. Ayrıca bu sözleşme metinleri tecrübeler ve yeni talepler ışığında yeniden revize edilebilme durumuna da sahip… Tüm bu haklar ve keza önümüzdeki dönem gündeme gelecek talepler, Alevilerin Almanya’da eşit yurttaş olarak kabul görmesinin yansımasıdır. Yani en net tabirle Aleviler adına pozitif bir ayrımcılıktan ziyade Anayasa ile güvence altına alınmış ve diğer inanç gruplarına sağlanan hakların, Alevi toplumuna da sağlanmasıdır. Almanya’da imzalanan devlet sözleşmelerindeki en önemli husus; Cemevleri ibadethane olarak kabul ediliyor. Türkiye’de cemevleri hala ibadethane olarak tanınmazken, Almanya yeni cemevlerini inşa etme ve inançsal hizmetleri yürütme hakkı resmen tanınıyor. Ve bu sözleşme hazırlanırken, Alevilik kendine özgü bir inanç olarak tanımlanıyor. Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu gerçeğini er veya geç Türkiye de kabul edecek…
Alevilik asimilasyon zincirlerini kırarak Avrupa’da yeniden doğuyor…
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, Almanya’da yaşamakta olan Alevilerin tek çatı örgütü olup, Almanya çapında 160 Alevi Kültür Merkezine sahiptir. Alevi inancına mensup yaklaşık 800.000 kişiyle, Almanya’da Hristiyan ve Müslümanlardan sonra, üçüncü büyük inanç grubunu oluşturmaktayız.
Almanya Anayasası 7. Maddesi, 3. Fıkrasına göre tanınmış bir inanç kurumu olan AABF, federal hükümetin bir organizasyonu olan İslam Konferansı ve Uyum Zirvesi’ne üye olup, burada üye örgütlerinin sorunlarını dile getirebiliyor. İmzalanan Hak Eşitliği Anlaşmaları’nın ötesinde önümüzdeki yıl Kamu Tüzel Kişiliği’ni(Körperschaftstatus) elde edecek olan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, bu hakkı elde eden Hristiyan, Yahudi ve Bahailerden sonra dördüncü inanç grubu olacak. Çatı örgütü sorununu çözemeyen Müslüman kurumlar henüz bu aşamaya ulaşabilmiş değil.
Alevilik inancı, yüzyıllardır uygulanan Türk- İslam Sentezi’ne dayalı asimilasyon politikalarının zincirlerini kırarak Avrupa’da yeniden doğuyor. AKP Hükümeti başta olmak üzere Türk-İslam Sentezi’nden beslenen yapıların Avrupa’daki Alevilere saldırmasının ve altında yatan en büyük neden de budur.
Bu saldırılar AKP Hükümeti’nin, Alevi Açılımı ile başlattığı ve Muharrem İftarlarıyla devam ettirdiği projenin devamı niteliğinde bir girişimdir. Amaç, Türkiye’deki Alevi hareketi ile Avrupa’daki Alevi hareketi arasındaki ilişkileri zayıflatmak. İlk olarak “tatlı asimilasyon” diye nitelendirebileceğimiz diyalog yoluyla bu nifakın tohumlarını ekmeye çalıştılar. Bu yöntem sonuçsuz kalınca Avrupa’daki Alevi hareketini “marjinal” bir hareket olduğu iddiasını ortaya attılar. “Alisiz Aleviler” denilerek, Alevilerin içinde bölünme yaratacaklarını tahmin ettiler. Pek tabi bu da tutmadı. Geldiğimiz son noktada ise asimilasyon politikalarını sertleştirdiler. Avrupa’daki Alevileri “kriminalize” edip, anavatanlarını ziyaret etmeleri engellenmek isteniyor
Türkiye’de sorunun kaynağı: Diyanet İşleri Başkanlığı
Almanya, ülkede yaşayan toplumun çok kültürlü ve farklı inançlara sahip olduğu gerçekliliğine uygun davranıyor. Türkiye ise hala “nüfusun %99’u Müslüman hatta Sünni ve Hanefi” olduğu yönünde trajikomik bir iddiaya sarılmış durumda. Türkiye, bu rüyadan (kabustan) mutlaka uyanacak. Ve gelecek dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı daha fazla tartışılır hale gelecek. Türkiye’de mevcut birçok sorunun ve gerilim ana kaynağı Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.
Bazı kesimlerin çözüm yolu olarak iddia ettikleri “Alevilere Diyanet çatısı altında yer verilmesi” modeli sorunu çözmek yerine daha da derinleşmesine sebep olacaktır. Çünkü Türkiye’deki inanç özgürlüğü tartışmaları maalesef Alevi-Sünni hattında devam ediyor. Oysa bu ülkede vergi veren deist, agnostik veya ateist olan insanlar var. Daha geniş bir çerçeveden baktığımızda köken olarak Sünni olupta camiye gitme gereği duymayan ya da Alevi olupta Cemevine uğramayan yığınlar var. Diyanet İşleri Başkanlığı varlığıyla bu insanların ödediği vergileri ve doğal olarak haklarını gasp ediyor. Bu suça Alevi inancının dâhil edilmesini doğru bulmuyoruz. Bu salt bizim şahsi kanaatimiz de değil. Tüm erkânlarında Rızalık ilkesiyle hareket eden inancımız da böylesi bir durumu reddediyor.
Çözüm olarak tıpkı Almanya’da uygulanan ve tamamen gönüllük ilkesiyle alınan ‘kilise vergisi’ gibi bir modeli öneriyoruz. Keza yıllardır Türkiye’de mevcut cemevleri gibi her cemaatin kendi kendisini finanse etmesi modelini en doğru ve adil çözüm olarak görüyoruz.
www.sivilsayfalar.org