Hüseyin DEMİRTAŞ
"II. YAVUZ TAYYİP ERDOĞAN"ı
Yazdı. İşte o çok çarpıcı yazı:
Türkiye’de son yıllarda çok farklı ve tarihsel önemde gelişmeler oluyor. Elbette bu yaşananların bir öznesi de yüzyıllardır yatırıldıkları kan uykusundan uyanan Alevilerdir. Dost düşman herkesin kabul ettiği gibi Aleviler bir uyandı pir uyandı… Eskinin sessiz, her şeyi sinesine çeken Alevi’si çoktan tarih oldu. Aleviler hem Türkiye’de hem de yaşadıkları başka ülkelerde kendi varlığını hissettiren, “ben de varım” diyen ve belli hak taleplerinde bulunan bir güç haline geldi. Tabii bu yeni durum bir tarafı sevindirirken, bazılarını da çok rahatsız ediyor. Rahatsız ve hazımsızların başını Türkiye’deki mevcut rejim, hükümet ve bu düzenden nemalanan bütün çevreler çekiyor. Bunlar hiç durmadan Alevilerin içte ve dışta elde ettikleri veya edecekleri en küçük bir hakkı, attıkları her olumlu adımı baltalamaya, amansızca yok etmeye ve atıl kılmaya çalışıyorlar. Müttefikleri çok, imkânları bol ve bir ordu gibiler… El atmadıkları yer, ulaşamayacakları kişi, kurum ve ülke yok gibi...
Hâlbuki bunlar Alevilerin en doğal taleplerini karşılamadıkları gibi, bir de kalkıp yüzsüzce bunu yapan diyelim ki bir başka ülke varsa hemen onu suçluyor veya yaptığına bir kulp takıyorlar. Örneğin Aleviler tarihte bir ilki gerçekleştirerek, Almanya’daki okullarda çocuklarına Alevilik din dersi aldırma hakkı kazandılar. Bu süreçte hemen birileri harekete geçti ve Almanya’yı suçlamaya ve kendilerince komplo teorileri uydurmaya başladılar. Her daim olduğu gibi Zaman Gazetesi bunların başını çekiyor. Gazetenin köşe yazarı Mehmet Kamış 8 Kasım 2008 tarihli “Almanya’yı Nasıl Bilirsiniz?” başlıklı makalesinde, Alevilik din derslerini kastederek, Almanya’nın Aleviliğe sanki ayrı bir dinmiş gibi davrandığı konusunu işledi. Kamış Almanya’nın bu ve benzer uygulamalarıyla Türkiye kamuoyunda rahatsızlığa yol açacak her türlü operasyonun arkasında olduğunu ima ederek, Angela Merkel’in başbakanlığındaki bu ülkenin imajının Türkiye’de hızla kötüleştiğini ve Bush Amerika’sının yerini almaya başladığını iddia etti.
Görüyor musunuz Almanya’nın suçunu? Almanya’nın Alevilere din dersi hakkı vermesi, Türkiye kamuoyunda rahatsızlık yaratıyormuş! Sanki Almanya Alevi çocuklarına din dersi hakkını Türkiye’nin altını oymak için vermiş ve altın tepsi içinde ikram etmiş gibi bir hava yaratıyor. Oysa Sayın Kamış bilmiyor ki, Almanya bu hakkı öyle kendiliğinden ve durup dururken vermedi. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) bu kazanım için tam 10 yıl mücadele etti.
BÜYÜKELÇİ VE KONSOLOSLAR SADECE SÜNNİ VATANDAŞIN MI TEMSİLCİSİ?
Alevilerin Almanya’daki kazanımları sadece Zaman Gazetesi’ni rahatsız etmiyor elbette. Sünnilik üzerine kurulu genel sistemde bundan rahatsız ve düzenin bekçileri boş durmuyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’nin Alman makamları nezdinde Alevilik din derslerine karşı bazı girişimlerde bulunduğu ortaya çıktı. Bundan yaklaşık 2 yıl önce o zamanki Berlin Büyükelçisi eski ANAP’lı Bakan Mehmet Ali İrtemçelik Alevi din derslerinin engellenmesi için çalmadık kapı bırakmamış. Hatta işi nota vermeye kadar bile götürmüş. AABF Genel Sekreteri Ali Ertan Toprak’ın Hattersheim AKM’de verdiği konferansta ilk kez kamuoyuna açıkladığı üzere, İrtemçelik Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Uyum Bakanı Armin Laschet’i bizzat ziyaret edip, eyalette Alevi din derslerine izin verildiği takdirde Türkiye’nin Almanya’ya yönelik bazı sert yaptırımlar uygulayacağını belirten sözlü bir nota vermiş. Bu olay İrtemçelik’in kamuoyuna yansıyan girişimlerinin bir bölümü. Ya yansımayanlar neler? Buzdağının altında daha neler var kim bilir? Berlin Büyükelçiliği’nin kapalı kapılar ardında Alevilerin iğneyle kuyu kazar gibi yıllarca çalışarak elde ettikleri bazı hakları engellemek için daha başka ne dolaplar çevirdiğini varın siz tahmin edin…
Sanki Almanya’daki Aleviler Türkiye’nin değil de düşman bir ülkenin vatandaşı… Hem kendileri Alevilerin en doğal hak ve taleplerini kabul etmiyorlar hem de bunu yapan başkalarına engel olmaya çalışıyorlar. Böyle büyükelçiyi Allah düşman başına vermesin!
Zaten Almanya’daki Türk diplomatlara da son yıllarda bir şeyler oldu… Mesela başkonsoloslar artık sadece Sünnilerin hatta yalnız Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilere giden vatandaşların temsilcileriymiş gibi hareket ediyorlar. Başta Frankfurt olmak üzere başkonsoloslar, mutlaka o kentteki DİTİB dernek başkanını ve Din İşleri Ataşesi’ni yanlarına alarak toplantılara katılıyorlar ve diğer Türk kurum ve kuruluşlarını öyle ziyaret ediyorlar. Kısaca vatandaşlar arasında ayrım sadece Türkiye’de değil yurtdışında da tüm hızıyla sürüyor. Alevi-Sünni, laik-laik olmayan ayrımı Türkiye devletinin egemenliğinin ulaşabildiği her yerde diz boyu…
DEVLET ALEVİ’NİN YURTDIŞINDAKİ KAZANIMLARINI ENGELLEME YARIŞINDA
Öte yandan aldığımız duyumlara göre, Türkiye’nin yurtdışı temsilcilikleri Alevi din derslerini engelleyemeseler bile yine de boş durmuyorlarmış… Bu sefer de derslere katılımı engellemek için resmi ve gayri resmi makamlar üzerinden öğrenci velilerine baskılar yapılarak, AABF hakkında olumsuz propaganda yürütülerek çocuklarını bu derslere göndermemeleri isteniyormuş… Yine aynı çevrelerin Almanya’daki bir başka Alevi çatı örgütünü (kontra Alevi örgütü mü desek?) devlet desteğiyle güçlendirerek, ona oraya buraya dilekçe verdirerek alınan bu hakkın baltalanmasına çalıştıkları bilenler için bir sır değil. Ancak bugüne kadar Almanya’daki en büyük Alevi çatı örgütü AABF tüm bu çelme atmaları ve ayak oyunlarını savuşturmayı bildi. Kısaca Almanya Alevileri, paravan Alevi örgütlerinin oyununa gelmedi.
Burada tabii ki, daha çok Alevilerin yurtdışındaki kazanımlarının egemenler üzerinde yarattığı hazımsızlık ve tahammülsüzlüğü ele aldık. Oysa 9 Kasım Ankara Mitingi de Türkiye’de adı geçen çevrelerde benzer etkiler yarattı. Ancak işin Türkiye boyutu ayrı bir yazının konusu olacak.
ERDOĞAN II. YAVUZ OLMA YOLUNDA PUPA YELKEN İLERLİYOR
Şüphesiz zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı vardır. Olanlara bakarak moraller bozulmamalı ve konulan hedeflerden şaşılmamalıdır. Bilumum ket vurma çabaları otantik Alevi süreğine sadık yol erenlerini yıldıramaz. O nedenle Aleviler yaşadıkları her yerde elde ettikleri kazanımlara sonuna kadar sahip çıkmalı ve bu engellemeleri boşa çıkarmalıdır. Malum “Osmanlı’da oyun tükenmez” diye boşuna söylememiş atalarımız. Onlar oyun kursunlar, bizler usanmadan bozalım!
İtiraf etmek gerekirse, saflar hiç bu kadar netleşmemişti Türkiye’de. Bugünkü iktidarın Osmanlı’nın devamı olma heveslisi olduğunu artık herkes biliyor ve görüyor. Bu arzu Davos dönüşünde Başbakan Erdoğan’ın II. Yavuz sloganlarıyla karşılanmasıyla iyice açık edildi. Başbakan bu slogana itiraz etmeyerek, Alevilere bir kez daha ısrarla, “Ben Alevilerin başbakanı değilim” demiş oldu. Malum Yavuz Sultan Selim 1514 yılı ve sonrasında o zamanın imkânlarıyla 40 binin üzerinde Alevi’nin kanına girmişti. Artık zaman değiştiğinden ve daha modern silahlar icat edildiğinden, hiç şaka yapmıyorum, II. Yavuz Tayyip Erdoğan hedef büyüterek bu sayıyı 4 milyona çıkartır herhalde… Unutmayalım ki, katletmek/öldürmek demek sadece bir kişinin alnının ortasına kurşun sıkmak değildir. Asimile olup Sünnileşen her Alevi bir kayıptır ve Türkiye’deki kültür/inanç soykırımına verilen bir kurbandır.
Görüleceği üzere ülkemizdeki bu Neo-Osmanlıcı zihniyet, İslam dünyasının ve Ortadoğu bataklığının efendisi olma çabaları, halifeliği diriltme özlemi ve Türkiye’yi adım adım bir şeriat devleti yapma yolundaki çalışmalar Alevilerin yaşam alanını gün geçtikçe iyiden iyiye daraltıyor.
Başta Aleviler olmak üzere, Türkiye’nin aydınlık, demokrat ve ilerici tüm kesimlerinin altı içinde kurbağa dolu bir kazan gibi yavaş yavaş ısıtılıyor ki, rehavet içinde kimse farkına varmadan kaynayıp yok olup gitsinler diye düşünülüyor… Neticede bu büyük bir tuzak! Artık kazandan ağır ağır pişmeden sıçrayıp çıkmanın ve kazanın başında bekleyen zebanileri kovmanın zamanı geldi. Bu fırsat iyi kullanılmazsa, emin olunuz ki bunlar hem Türkiye’de hem de yurtdışında kendilerinden olmayan herkesi, o köhne, adaletsiz ve inkârcı düzenlerinin kazanlarında pişirecekler ve hayatı zehir edecekler. Takıyye çoktan bir kenara bırakıldı. Nitekim bunu her alandaki cüretlerinden ve niyetlerini gizlemeden açıkça dışa vurmalarından rahatlıkla çıkartabiliyoruz.
Oysa yaşanan bu oldukça net gelişmelere rağmen görünen o ki, ülkemizde durumun vahametini kavrayamayanlar hâlâ çoğunlukta… Ne diyelim, kendi düşenler ağlamaz!
---------- o O o ----------
Butzbach, 7 Şubat 2009
— Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) Aylık Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi’nin 124. Sayısında Yayınlanmıştır —
KAYNAK : Alevihaber.com - 5 Mart 2009