Özgür MUMCU / Radikal
Alevilerin talepleri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın laik bir devletteki meşruiyetini sorgulamak için bir fırsat.
Hükümet Alevi açılımını yaptı yapacak. Hatırlarsınız, açılım 2007 senesinde Başbakan’ın mihman unvanıyla bazı Alevilerle bir yemekte buluşmasıyla başlamıştı. İktidar partisini bir heyecan bir hoşgörü dalgası sarmıştı, takip ediyorduk.
Heyecan o denli büyüktü ki Erdoğan’ın o zamanki Diyanet’ten sorumlu bakanı Sait Yazıcıoğlu ‘Herkesin kendi inançlarıyla mutlu yaşamasını istediklerini’ söylüyordu. Ne güzel, ne güzeldi. Yazıcıoğlu, AKP’nin açılımdan ne anladığını da çok veciz bir üslupla aktarıyordu: “Zamanında belki bu vatandaşlara biz bir elbise biçmeye çalıştık ama elbise uymadı. Ama şimdi hep birlikte yeni bir elbise dikip, onların da huzurlu, mutlu şekilde yaşamalarını sağlamak temel görevimizdir”.
Kendini bir hak ve özgürlükler terzihanesi gibi gören iktidar, Alevilere de urbasız vatandaşlar olarak bakıyordu ve terzi makası eline almış, iğneler dudaklarının arasında mezurasıyla nüfusun önemli bir kesiminin ölçüsünü alıyordu.
Bu ölçü alma işi uzunca sürdü ama neticesini verdi sanki. AKP’nin açılımı nasıl şekillendireceği, terzinin maharetini ne şekilde göstereceği geçen hafta basına yansıdı.
TC Başbakanlık Cemevi
Alevilerin ibadet mekânı olan cemevlerinin hukuki statüsü için birbirinden şık modeller yeni sezonda vitrinlerde yer alacağa benziyor. Mesela cemevlerinin Başbakanlık’a bağlı birer kültür merkezi olması modeli var. Beğenmezseniz cemevlerinin kamu yararına dernek olarak arz-ı endam etmesi modeli mevcut.
Ancak modellerimiz arasında cemevlerinin ibadethane olarak tanınması öngörülmemiş. Milliyet gazetesinin haberine göre hükümetin görevlendirdiği ulema komisyonu bunun sebebini şu şekilde özetliyor: “Kuran ibadet yeri olarak mescidi gösteriyor”. Yine aynı habere göre aniden laiklik hassasiyetine kapılan iktidar ‘Alevi dedeleri, babalar ve zakirlerin devletten maaş almasının laikliğe aykırı olacağını’ savunuyor.
Kendine Laik
Daha önce idari yargının da benzer bir karar verdiği biliniyor. Kararın ve hükümet terzihanesinin ana gerekçesi “İslam’da ibadethane dediğin mescit ve camidir, cemevine ibadethane statüsü vermek mümkün değildir. Bu, tekke ve zaviyeleri kapatan devrim kanunlarına aykırıdır” şeklinde özetlenebilir.
Bu sebeple cemevleri için kamu yararına dernek, olmadı Başbakanlık’a bağlı kültür merkezi gibi hukuki statüler yaratılmaya çalışılıyor.
“Peki İslam’daki ibadethanelerin sınırlı sayıda sayılması ve Sünni din görevlilerinin devletten maaş alması neden laiklikle bağdaşıyor da benzer bir düzenleme Aleviler için geçerli değil” sorusunun yanıtı ne? Sanırım şu: “Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kurum ve de İslam’ın ibadethaneleri ‘Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nda sayılmış”.
Yani cami, mescit ve imam hakkında anayasal ve kanuni düzenleme var. Bu düzenlemelerde Alevilere yer yok. Yer verilirse laikliğe halel geleceğinden endişe ediliyor.
Devlet Dini
Sünni İslam’ın laik bir devlette kendi devlet kurumuna sahip olması ve din adamlarının devlet memuru olması ana kural olarak belirlenip, Aleviliğin yeri buna göre tayin edilmeye çalışılıyor.
Böyle olunca da absürt sonuçların çıkması şaşırtıcı değil. Alevilerin talepleri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laik bir devletteki meşruiyetini sorgulamak için bir fırsat. Sünni İslam’ın laik bir devlette ‘devlet dini’ konumunda olması tuhaflığı da bu vesileyle iyice ortaya çıkıyor. Türkiye’de dini inançlar arasında eşitlik olduğunu söylemek mümkün değil.
Yoksa Diyanet İşleri Başkanlığı Güneydoğu Anadolu’ya irşat ekipleri göndermeyi planlayabilir miydi?
‘Diyanet İşleri Başkanlığı Stratejik Plan Belgesi’nin Güçlü Alanlar, Zayıflıklar, Fırsatlar ve Tehditler bölümü ‘zorunlu din dersine karşı çıkanları’ tehdit olarak sayabilir miydi?
Erdoğan’ın Diyanet İşleri’nden sorumlu bakanı Alevilere giydirilecek elbiseyi dikmekten bahsetmeye cüret edebilir miydi?
Sorunu Alevi sorunu olarak görmek ve Alevilere ilişkin düzenlemeleri Diyanet İşleri Başkanlığı mantığına sıkıştırmaya çalışmak odak sapmasıdır.
Sorun, Diyanet İşleri Başkanlığı sorunudur.
Radikal - 22 Kasım 2010