Alevilerin din özgürlüğü rüyası ne zaman gerçekleşir

Alevilerin din özgürlüğü rüyası ne zaman gerçekleşirBİLAL SAMBUR* / Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, Diyanet’in...

Alevilerin din özgürlüğü rüyası ne zaman gerçekleşir

BİLAL SAMBUR* / Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, Diyanet’in mevcut yapısının değiştirilmesi ya da tamamen kaldırılması, Madımak otelinin müzeye çevrilmesi gibi haklı ve makul taleplerini gündeme getirmelerine rağmen Alevilerin kendilerini resmî ideolojiden bağımsızlaştırma konusunda başarılı olmadıkları görülmektedir.

Türkiye’nin yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu şeklindeki klişe çok sık bir şekilde tekrar edilmektedir. Bu klişeyi en çok resmî ağızlar söylemektedir. Dinden kişi ve Tanrı arasında vicdani bir iş olarak söz eden resmî çizginin, toplumun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu sürekli olarak vurgulamasında şaşılacak bir şey yoktur, çünkü resmî çizgi etnik ve kültürel açıdan olduğu kadar dinî açıdan da homojen bir toplumsal yapı istemektedir. ‘Bu ülkenin yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu’ söylemi ilk bakışta çok masum gözükse de bireysel özgürlükler ve toplumsal dinî hayatın çoğulculuğu açısından çok problemlidir.

Farklı inanç ve ideolojilere mensup insanlar, ‘nüfusun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu ülke’ klişesinden duydukları rahatsızlığı sürekli olarak gündeme getirmektedirler. Bu klişeye en büyük meydan okuma Alevilerden gelmektedir. Aleviler, bu yüzde doksan dokuz klişesinin kendilerini inkâr ettiğini, kendi farklılık ve özgünlüklerini ortaya koymadığını bilakis örttüğünü söylemektedirler.

Otoriter, totaliter ve homojen niteliklerde bir ‘ulus devlet’ daha doğrusu ‘devlet ulusu’ şeklinde tasarlanan toplumsal mühendislik projesi, yıllardır ‘hepimiz aynıyız’ nakaratını tekrar etmektedir. Değişik toplumsal kesimler, bu nakarata ‘hayır, hepimiz aynı değiliz’ şeklinde karşılık verdiğinde, resmî ideolojinin kulakları birden sağırlaşmakta ve bu karşılığı hiç bir şekilde duymamaktadır. ‘Nüfusunun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu ülke’ şeklindeki klişe, farklı olduğunu ifade eden toplumsal kesimleri duymamak için üretilen bir demagojidir.

HEPİMİZ AYNI DEĞİLİZ

Geçen hafta Ankara’da değişik Alevi grup ve örgütlerinin organize ettiği büyük bir miting yapıldı. Bu mitingde Aleviler, resmî söylemin ‘hepimiz aynıyız’ nakaratına ‘hayır, biz farklıyız’ diye cevap verdiler. Mitingde yapılan konuşmalarda Alevilerin değişik talepleri ifade edildi ve bunların bir an önce gerçekleştirilmesi için hükümete çağrıda bulunuldu.

Alevilerin bu mitingini, ‘kitlesel bir deklarasyon’ olarak okuyabiliriz. Alevi deklarasyonunun da ‘tanınmak (recognition)’ üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz. Aleviler, devlet ve toplumdan artık inkâr edilmek değil tanınmak talep ediyorlar. Alevileri şimdiye kadar tanımlamaya kalkan resmî ideolojik yaklaşım ile Alevilerin tanınma talebi arasında radikal bir karşıtlık vardır. Alevi kimliğiyle kendi örgüt, vakıf, dernek ve cem evlerini kurmak isteyen Aleviler, şu ya da bu tanım çerçevesinde değil, Alevi kimliğiyle tanınmak ve saygı görmek istiyorlar.

Alevi sorunu, her şeyden önce bir tanınma sorunudur. Alevilik şimdiye kadar tanımak yerine tanımlandı her zaman. Aleviler hakkında yazılıp çizilenlerin çoğu maalesef değişik Alevilik tanımlarının empoze ettirilmesinden başka bir şey değildir. Aleviliği tanımlamaya kalkmak, doğal olarak “tektip”çi, empoze edici, buyurgan ve özgürlük karşıtı bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir. Alevilerin tanımlanmasını reddeden ve tanınmasına vurgu yapan özgürlükçü ve çoğulcu bir yaklaşım, bize, Alevilerin taleplerini din özgürlüğü çerçevesinde anlamamıza ve kavramamıza imkân vermektedir.

Alevi kesimleri, sürekli olarak din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılıp kaldırılmasını ya da seçmeli hale getirilmesini talep etmektedirler. Alevilerin din derslerine yönelik bu talepleri, tanınma arzularından ayrı olarak düşünülemez. Aleviler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde olmadıkları ve yok sayıldıkları için ısrarla bu konuyu gündeme getirmektedirler. Başka bir ifade ile Aleviler, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini kendilerinin inkârının fiili uygulaması olarak değerlendirmektedirler. Alevilerin dinî eğitimle ilgili taleplerini, “biz niye bu derslerde yokuz” şeklinde bir itiraz olarak okuyabiliriz. İstenen, göstermelik olarak ders kitaplarında Aleviliğe değinmek değildir. Son zamanlarda bazı ders kitaplarında Alevilikle ilgili bilgiler verilmesine rağmen, bunlar resmî söylemin Alevilik tasavvurunu yansıtmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Din dersleri başta olmak üzere felsefe, edebiyat ve tarih derslerinde Aleviliği sivil, çoğulcu ve özgürlükçü bir anlayış ışığında işleyen kapsamlı ve doyurucu bir sunuma ihtiyaç vardır.

Aleviler, haklı olarak içinde otuz altı insanımızın yakıldığı Madımak otelinin bir insanlık müzesine çevrilmesine istemektedirler; çünkü Aleviler, Madımak katliamını kendi varlıklarına yönelik bir kıyım olarak algılamaktadırlar. Diyarbakır cezaevi, Kürt bilincinde nasıl bir Auschwitz konumuna sahipse, Madımak da Aleviler için aynı derinlikteki bir tarihsel acıyı sembolize etmektedir. Madımak kadar Maraş, Çorum katliamları ve Gazi mahallesi olaylarının perde arkası da aydınlatılmalıdır. Türkiye’de karanlık çetelerin devletin gücünü toplumun değişik kesimlerine karşı hukuk dışı kullanımının gün ışığına çıkarılmaya çalışıldığı bu günlerde, bu konuların mutlaka gündeme getirilmesi, unutturulmaması ve ciddi bir şekilde konuşulması lazımdır.

ALEVİLERİN LAİKLİKLE SINAVLARI VAR

Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, Diyanet’in mevcut yapısının değiştirilmesi ya da tamamen kaldırılması, Madımak otelinin müzeye çevrilmesi gibi haklı ve makul taleplerini gündeme getirmelerine rağmen Alevilerin kendilerini resmî ideolojiden bağımsızlaştırma konusunda başarılı olmadıkları görülmektedir. Alevilerin şikâyet ettiği konuların hepsi resmî ideolojinin ve devletçiliğin bir ürünü olmasına rağmen, Alevilerin devletçiliğe ve resmî ideolojiye bağımlı olma durumuna karşı özerk ve sorgulayıcı bir tavrı hâlâ geliştirememiş olmaları, demokratik, sivil ve çoğulcu toplum yapısının korunması açısından büyük bir eksikliktir. Din özgürlüğü, devletin tarafsızlığını, herkesin bir hak olarak inanç ve vicdan özgürlüğüne sahip olmasını gerekli kılmaktadır. Alevilerin, tutarlı ve ilkeli olarak çoğulcu ve özgürlükçü bir anlayış çerçevesinde kendilerinin olduğu kadar başkalarının da hak ve özgürlüklerini savunmaları gerekmektedir. Resmî ideolojiden ve devletçilikten kopuş, çoğulcu ve ilkeli bir din özgürlüğü anlayışını benimsemek isteyen Aleviler için iyi bir başlangıç olacaktır.

* Doç. Dr.; LDT Din ve Hürriyet Araştırmaları Merk. Direktörü /

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy79515 = 'bsambur' + '@';

addy79515 = addy79515 + 'yahoo' + '.' + 'co' + '.' + 'uk';

var addy_text79515 = 'bsambur' + '@' + 'yahoo' + '.' + 'co' + '.' + 'uk';

( '' );

79515 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


TARAF - 14 Kasım 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku