Alevilerin Güven Krizi
Söz konusu olan devlet olunca önyargı sözcüğü doğru değil.. Devletin önyargısı olmaz. Önyargı bilmemeye ilişkin bir kavramdır. Oysa devlet biliyor. Bin yıla yakın bir hafızası var
Aleviliği kendi çeşitliliğiyle heterodoksi bir inanç ve yaşam biçimi olarak benimsemek gerekir. Diğer sorunlar temel insan hakları sorunudur. Ve kanuni düzenlemelerle çözülürler
Alevi toplumu, ciddi bir “güven” sorunu yaşıyor. Osmanlı dönemini de kapsayacak şekilde, Alevilere karşı izlenen politikalar, ortaya çıkan bu “güven” sorununun asıl nedenini oluşturuyor. Bu politikaların toplum üzerinde yol açtığı yönlendirici etkiler, köklü birer “önyargı” olarak karşılığını yaratmış durumda. Bu nedenle Metin Aktaş’ın da dikkat çektiği husus önemli. Bugün için yasalar çıkarmaktan daha fazla önemli ve gerekli olan, uzun bir tarihsel süreç içerisinde şekillenmiş olan önyargıların, saplantıların aşılması. Devlet ve hükümet düzeyinde buna önayak olacak adımlar atılması, ciddi bir demokratik zihniyet dönüşümü ve yasal reformların da ortamını olgunlaştıracak, bunların uygulama gücünü artıracaktır. Fakat konuyla ilgili Aleviler siyasetçilere, iktidara, bir bütün olarak devlete ve rejime güven duymuyorlar. Alevi istemlerini saptamak ve söz konusu güven sorununu geniş kapsamlı bir sürecin konusu olarak ele almak, tek başına herhangi bir Alevi kişiliğin veya kurumunun üstesinden gelebileceği bir şey değil. Bu noktada, daha önce Taraf’ta yayımlanan ve bazı Alevi sitelerinde de yayımlanan yazımda, bütün Alevi kurumlarının yanı sıra, ilgili devlet-hükümet birimlerinin de katılacağı bir konferans önerisini gündeme getirmiştim. Bu öneri Alevi kurumları nezdinde fazla rağbet görmedi. Bazı Alevi yurttaşlardan, yazarlardan “olumlu” tepkiler alsam da, Alevi kurumlarının yaklaşımı, biraz da “biz varız işte, taleplerimiz de belli, konferansa ne gerek var?” tarzında oldu. Konferans önerisi bir yana, Alevi istemlerini doğru saptamak ve çözümü yönünde gerçekçi öneriler getirmek, yaşanan “güven krizi”ni aşmanın yolları üzerine kafa yormak, yol almanın olmazsa olmaz gerekleri gibi görünüyor.
ALEVİLERİN GÜVEN KRİZİ
Ali Kenanoğlu: Sorun da, çözüm de belli
Alevi sorunu için bir konferans düzenlenmesine gerek yok. Alevilerin sorunları da, çözümleri de bellidir. Aleviler tam demokrat ve gerçek anlamda laiklik ilkesinin uygulandığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemektedir. Devletin inançları finanse etmeyi bırakması gerekmektedir. Alevilerin ‘bize para verin’ talebi yoktur. Ama başka inançlara da vermemelidir. Cami hocası varsın maaşını kendi cemaatinden alsın, zaten her camide bir dernek vardır. Bu dernekler bu işi organize edebilirler. Toplumumuzun bir hastalığı var. Herkesi kendi doğrularına göre yargılamak ve herkesi kendi doğrularına çekmek ve kendi değerleri üzerinden doğru ve yanlışı tespit etmek gibi. Ülkemizde Alevilik değerlendirilirken de Sünni inanç ve bakış açısına, değer yargılarına göre değerlendiriliyor. O zaman da Alevilerin tüm inançlar, gelenekleri, yaşam biçimleri önyargıya tabi tutulmaktadır.
Erdal Yıldırım: Konferans vs gerek yok, kriterlerimiz var
Bu süreçte Alevi örgütlerinin, ülkemizdeki Alevi sorunları, çözümleri, talep ve istemleriyle ilgili çok netleşmiş ve belirginleşmiş kriterleri zaten vardır. Sadece görüntü ve şova hizmet edecek kısa vadeli çözümler üretebilecek ‘konferans’ vs toplantılar yerine, devlet önce dini finanse etmekten, din eğitimi vermekten, dine hizmet etmekten vazgeçmelidir. Alevi örgütleri kendi iç dinamikleriyle birlikte bu tür toplantılar yapabilir. Ama çeşitli devlet kurumlarının katılacağı ve avutma taktiklerinin hayat bulmasına ve üstelik Alevileri birbirine düşürme söylemlerine hizmet edecek yapay toplantıların çözüm üretmesi söz konusu olamaz. Çözümün birinci şartı Alevilerin ve Aleviliğin tanınması olmalıdır. Alevilerle ilgili o kadar çok sorun ve önyargı var ki… Aleviliğin kendine özgü kural ve ritüelleri olan ayrı bir inanç olduğunu kabul etmemek; Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla sadece bir inanca hizmet etmek ve diğer inançları yok saymak; Cem evlerinin Alevilerin ibadet merkezi olduğu gerçeğini kabul etmemek, Alevi köylerine tüm karşı çıkışlara rağmen zorla cami yapmak belli başlı sorunlardır… Sivas Madımak’ta katliam yapan katillerin avukatlığına soyunanlar; Alevilerin en önemli ibadet merkezlerinden Karacaahmet Dergahını, belediye başkanlığı döneminde iş araçlarıyla, zabıta ve güvenlik kuvvetleriyle birlikte günlerce yıkmak için çabalayanlar; Cem evlerine ‘cümbüş evleri’ diyenler, ‘Alevilik Ali’yi sevmekse ben en büyük Aleviyim’ diyebilecek kadar sığ düşünen kişilerin oluşturduğu bir parti iktidarda… Alevi inancı ile Satanistleri eş değerde tutan (ki Satanistlerin neye inanıp inanmadığını sorgulamak kimsenin haddine değildir), Cem evlerimize hakaret eden, ‘mum söndü’ iftiralarıyla bizi rencide edenler iktidarda.
Zülfü Akar: Toplumsal düzeyde çelişkiler derin ve kalıcı değil
Aleviler konusunda söz konusu olan devlet olunca önyargı sözcüğünü doğru bulmuyorum. Devletin önyargısı olmaz. Önyargı bilmemeye ilişkin bir kavramdır. Oysa devlet biliyor. Bin yıla yakın bir hafızası var. Yüzyıllar boyunca egemenlik alanındaki akla gelebilecek tüm unsurları incelemiş, değerlendirmiş, hükümler verip bir yerlere oturtmuş. Bu veriler ve çalışmalar ışığında bilerek ve isteyerek politikalar oluşturmuş. Böylesine dipliği olan bir sonucu önyargı diye küçümsemek doğru olmaz. Bazı Sünni yurttaşlarımız Alevilerin ‘mum söndü’ yaptıklarını söylerler. Aslı astarı olmayan bir konuda kandırıldıkları ve sorgulamadan atalarından devraldıkları bir yargı olduğundan önyargı dememiz mümkündür. Önyargıları var elbet. Fakat Anadolu halkları, başlarındaki karabulutlar dağılıp da rahat bir nefes aldıklarında, tüm olumsuz düşünce ve yargıları ellerinin tersiyle itebilecek kadar güçlü, erdemli ve tarihsel birikime sahip büyük insanlardır. Toplumsal düzeyde çelişkilerin derin ve kalıcı olmadığını biliyorum.
Doğan Munzuroğlu: Zihniyet ve algılama sorunu var
Alevi sorunlarıyla ilgili bir konferans yararlı olabilir. Ama devlet resmi Alevilik yaratma çabasında. Alevilerle ilgili temel sorun hala zihniyet ve algılama sorunudur. Türkiye toplumunun kabullenmeye başladığı Alevilik, tarafların bakış açılarına göre şekil verilmek istenen Aleviliktir. Çok az kişi ya da kesim Aleviliği, tarihte olduğu gibi ya da kendi öz benliğindeki gibi kabul ediyor. Zihinlerde hala ‘sapkın mezhep’ olarak yer alıyor. Bir kesim Alevileri, halis Türk kültüründen saydığı için, ya da öyle gösterdiği ölçüde benimsiyor. Bir diğer kesim Alevilerin gerçek İslam olduğunu söyleyerek, “Sünnilerden tek farkınız Ali’yi daha fazla sevmektir” diyerek seviyor. Onlar da Aleviliği Sünnileştirdikleri oranda seviyorlar. Öncelikle Aleviliği kendi çeşitliliğiyle heterodoksi bir inanç ve yaşam biçimi olarak benimsemek gerekir. Diğer sorunlar temel insan hakları sorunudur. Ve kanuni düzenlemelerle çözülürler.
Metin Aktaş: Husumetler sürsün isteyenler var
Alevilerle ilgili bir konferans düzenlenmesini desteklemek lazım. Ne yazık ki varlıklarını Alevi yurttaşlarımızla Sünni yurttaşlarımız arasındaki inanç farklılıkları ve husumetleri üzerinde inşa etmiş birçok Alevi ve Sünni bu tür çabalardan rahatsızlık duymaktadır. Çünkü onlar Alevi ve Sünni yurttaşlarımızın birbirilerinin inançsal ritüellerine saygılı olmasından rahatsızdır. Varlıklarını devam etmeleri için bu husumetin devam etmesi gereklidir… Bana göre işe yaşamımızda ötekinin inkarı ve imhası üzerine kurulmuş bütün gelenek, görenek, dini inanç, kültür, kısacası ne kadar şey varsa değiştirmek, sorgulamakla başlamak zorundayız. Bunu başarmadıkça asla başarıya ulaşamayız. Varlığını ötekinin inkarı üzerinde inşa etmiş bu ruh haliyle eğitilmiş bir insandan hoş görüyü beklemek aptallıktır. Bugün ülkemizde İslam dini, sadece İslam dini içerisinde bir ekol olan Sünni mezhebinin yorumu olarak anlaşıldığı için, İslam daralmakta, içerisinde doğmuş diğer farklı yorumlara kapanmaktadır. İslam dinini, İslam dini içerisindeki bütün yorumların, felsefi akımların, mezheplerin bütünü olarak görür böyle bir düşünceyle insanlarımızı eğitirsek, bağnazlığı yok edebilir, farklı mezheplerden, inançlardan yurttaşlarımızın barış içerisinde bir arda yaşamasını sağlayabiliriz. Üzülerek görüyorum ki yıllarca İslam dinini sadece İslam dini içerisinde bir ekol, yorum olan Sünni mezhebinde ibaret olduğunu savunan radikal sağ çevrelere bazı sol çevreler de katılmış durumdadır. Bu ülkemiz için önemli bir kayıptır.
Çayan Demirel: Yüzleşmek gerek
Devlet, Alevileri içten içe bir “tehlike” olarak görmeye devam ediyor. Bunu aşmaya hizmet edecek bir konferans önerisi olumlu. Sorunların cesaretle dile getirileceği, temsilcilerin özgür hür iradeleriyle meseleyi ortaya koyacakları ve buralardan çıkarılacak bir yol haritasını yaşama geçirme çabasını daha anlamlı buluyorum. Bu aynı zamanda toplumsal anlamda da yüzleşilmesi ve yapılması gereken fakat yapılması bir hayli gecikmiş bir şey.
Caner Canerik: Alevilik bozuldu
Aleviler konusunda “sistem” açısından bir değişiklik var ve bu da PKK ile bağlantılı. Sistem PKK’ye karşı ittifak arayışına girdiği zaman, 90’larda Alevileri yeniden keşfetti. Yakın tarihlere kadar, mesela Maraş’ta katledilen Aleviler, Kürt sorununun gündemleşmesiyle beraber rejim için önem kazandı. Hala yasal olmasa da, fiilen cem evleri ne zaman kurulabildi? Ne zaman yaygınlaşmaya başladı? 80 Yıllık iktidar döneminde, devlet baskısının Kürt sorunu nedeniyle en yoğun olduğu süreçte, sistemin reddettiği ve zaman zaman büyük kıyımlar yaptığı Aleviler nasıl oldu da birden ‘güç’ olarak ortaya çıkabildiler? Bunlar oldukça tartışmalıdır. Birçok Alevi derneği ve cem evlerinin çoğu, Sivas olaylarından sonra kuruldu. Sivas katliamı, Dersim 38’den sonra diğer bir önemli kırılma noktasıdır. Sivas katliamından sonra Aleviler sistemden kopacakken, cem evlerine izin verildi. Ama burada bir taşla iki kuş vuruldu. Birisi, PKK’ye karşı Aleviler devletin yanına çekildi, ikincisi ise sistemden kopması önlendi ve sisteme bağlanıp koruyucusu haline getirildiler. Atatürk motifinin ibadethanelerin içlerine kadar girmesi en büyük göstergedir.
TARAF - ALEVİ HABER AJANSI - 11 Ocak 2008