Alevilerdeki Siyaset Aşkı, Karşılıksız Bir Aşka Benziyor

Alevilerdeki Siyaset Aşkı, Karşılıksız Bir Aşka BenziyorNamık Kemal KAYATürkiye’de bir siyaset okulu olmadığı için, duyarlı-duyarsız...

Alevilerdeki Siyaset Aşkı, Karşılıksız Bir Aşka Benziyor

Namık Kemal KAYA

Türkiye’de bir siyaset okulu olmadığı için, duyarlı-duyarsız herkesin kafasında siyasetçi olma hayali mevcuttur. Bu hayal bazılarında bir aşka dönüşür. Ve yıllarca bunun peşinden koşar dururlar. Kimisi bu aşkı yaşar, kimi ise bu duyguları tadamadan küser ve büyük bir gönül kırgınlığının verdiği acı ile köşesine çekilir.

Acaba Türkiye’de neden herkes siyasetçi olmak ister ya da siyaseti bir rant kapısı olarak görür?

Çünkü Türkiye’de siyasetçi olmak için bir siyaset okulundan mezun olmak gerekmiyor. Siyasetçide olması gereken, toplumun beklentilerini karşılayacak kişisel özelliklerinizin veya becerilerinizin olması da gerekmiyor. Seçilmek için ya da seçildikten sonra gerek partinizin ve gerekse şahsınızın bir şekliyle taahhüt ettiği projeleri yerine getirmediğiniz taktirde, sizi yada partinizi bilinçli bir şekilde sorgulayacak ve bir sonraki seçimde bunların karşılığını sandığa yansıtacak bilinçli bir halk kitlesi de mevcut değil. Eğer siyaset arenasında yer almak istiyorsanız, mevcut bir siyasi partinin hakim yönetim anlayışına sadık bir vatandaş olarak, hizmet edebilme anlayışını sergileyebilmelisiniz. Buna karşılık, sınıfı geçersiniz ki, bunun karşılığında halkın iradesi kayıtsız ve şartsız olarak size teslim edilir. İtaat etmediğiniz an bilin ki tüm siyasi apoletleriniz sökülecek ve bir daha sınıf geçme olasılığınız bile yoktur. Dolayısıyla bunu da bilirseniz uzun vadeli bir politikacı olursunuz.

Türkiye’de siyasetçi olabilmenin koşulu olan bu anlayışın kimyası ile Alevilerin siyaset yapmak için kullandıkları yöntemlerin kimyası uyumsuzluk gösteriyor. Çünkü geçmişten günümüze gelene kadar ki sürece baktığımızda, gerek Alevilerin önderleri ve gerekse yaşadığı coğrafyanın yönetim erkleri, Alevileri hep muhalefette tutmuş ve asla yönetme kültürü ile tanıştırmamışlar. Zaten Aleviliğin kendi inanç sisteminde erk olma, ya da yönetme kültürü ve anlayışı da yoktur zaten. Tarihe baktığımızda aleviler muhalif oldukları kadar aynı zamanda bir o kadar da uyumluluk göstermişlerdir. İktidar olmak ya da ayrı bir devlet olma tutkuları hiçbir zaman olmamıştır.

Değişen dünya düzeninde yerini almaya çalışan Aleviler, henüz kentleşme sürecinde emekleme dönemi yaşadıkları için, yönetme kültürünü edinemediler.  Buna paralel olarak Aleviler, bir taraftan kentleşme sürecini yaşarken, diğer tarafta unuttukları Aleviliği de tekrar anlamaya ve yeniden yorumlamaya çalışmaktadırlar.  Yapılan çalışmalar ile oluşturulan Alevi – Bektaşi örgütlenmelerinde henüz bir dil birliğine varılamadı. Ve Aleviliğin henüz tam anlamıyla kavranamadığı açıkça ortada durmaktadır. Çünkü Alevilik inancına baktığımızda insan sevgisi, dayanışma ve herkese aynı nazarla (gözle) bakma gibi ana ilkeler mevcut olmasına rağmen, bugün örgütlü mevcut yapılarda kişisel hırslar bencilce işlenmekte, herkese aynı nazarla bakmayı bırakın yol arkadaşına aynı nazarla bakmayan olgunlaşmamış zihinler ve yardımlaşma şurada dursun çekememezlik ve aşağılık kompleksinin hakimiyeti yaygın bir şekilde sürmektedir. Ve dahası da, bu anlayışları destekleyen bir örgütlenme yapısının genel yapıya hakim olmasıdır. Dolayısıyla kurumsallaşamayan bir örgütlenme karmaşasının süreci, yaşamını hala sürdürmektedir.

Alevi – Bektaşi örgütlülüğünde, çağımızda örgütlenmenin temel unsurlarından biri olan ekonomik yapılanma sürecine henüz geçilmemiş olması, birçok başarının önünü tıkamaktadır. Bu tıkanıklık kurumsallaşmayı aynı derecede olumsuz yönde etkilemektedir. Uzun vadeli politika üretme bilinci oturmadığı için, her seçim döneminde savrulmalar ve dağınıklık devam etmektedir. Yönetimler, ne yazık ki, tarihsel sürecini doldurmuş ve kişisel hırslarını akıllarının önüne koyan ucuz bir zihniyetin hakimiyeti altındadır. Alevi – Bektaşi örgütlenmenin yönetimleri, kişisel rant kapısı olarak görüldüğü sürece bu dağınıklığın sürmesi kaçınılmazdır.

Dün siyasete müdahale projesinin aktörleri Alevi-Bektaşi örgütlenmesine ne kadar zarar verdiyse, bugün Alevi-Bektaşi Federasyonu'nun mevcut yönetiminin siyasi bir parti kurma projesiyle ortaya çıkmış olması aynı oranda zarar vermiştir.

Siyasete müdahale projesinin aktörleri, tıpkı Avrupa devletlerinin Türkiye’ye bakışında olduğu gibi, Türkiye örgütlenmesini küçümsemiş, hiçe saymış ve sadece onu bir basamak olarak kullanmayı hak görmüştür. Bu projeyi desteklemeyenlere karşı bir linç politikası güderek, onları dışlamıştır. Bu yöntem örgütlenmede büyük kırılmalara yol açmıştır. Ve proje büyük bir fiyasko ile sonuçlanmıştır. Bu yaklaşım biçiminin en başından itibaren tutmayacağını bilmemek bencillikten, cehaletten ve sorumsuzluktan başka bir şey değildir.

Siyasete müdahale projesine karşı duranlar, bugün Alevi – Bektaşi örgütlenmesinin yönetiminde olmanın verdiği avantajı kullanarak, sol bir partinin kuruculuğunu üstlenmektedirler. Alevi – Bektaşi Federasyonu'nun yönetim kurulunda olma sorumluluğunun sınırları henüz tartışmalı iken, gelmiş geçmiş örgütün dinamiklerini dışarıda bırakarak, Avrupa örgütlülüğünü dışlayarak ve örgütüne danışmadan yola çıkmıştır. Bu yaklaşım biçimi aynı şekilde, kişisel hırsların, aklın önünde olduğunun bir göstergesi olup, sonuç yine aynı şekilde ne yazık ki hüsran olacaktır. Bu anlamıyla Alevi – Bektaşi örgütlülüğünün kaybı oldukça büyüktür.

Alevi – Bektaşi Federasyonu'nun mevcut yönetimi, ortaya koyduğu bu siyasi parti kurma projesine örgütüyle içsel bir tartışma sürecini yaşamak yerine, dar bir çerçeveden baktığı için olgunlaştıramamıştır. Dolayısıyla yola çıkarken, kamuoyunda Alevi partisi olarak lanse edileceklerini hesaplayamadığı gibi, sonuçlarına dair kayıpları ya da kazanımları da hesaplayamamıştır. Çünkü Aleviler, uzun vadeli politika üretme kültürüne sahip olmadıkları için, bu proje kısa vadeli olarak hesaplanabilmiştir. Bu anlayışın getireceği kazanım; Siyaset yapmak isteyen yöneticiler için siyaset aşkı karşılıksız kalacak, Alevi toplumu için ise sonuç hüsran olacaktır.

Peki, Türkiye’de gerçek anlamda bir sol siyasi parti boşluğu yok mu dur? Elbette ki vardır. Türkiye’de siyasi bir sol parti boşluğu olduğu gibi, solun kendi içinde açmazları olan bir boşluk da mevcuttur. Türkiye’deki sol, franksiyon zihniyetinden kurtulamamıştır. Franksiyon zihniyetinden kurtulamadığı gibi, sol düşünceyi de doğru algılayamamıştır. Meslek odalarında, demokratik kitle örgütlerinde ve yerel yönetimlerin bazılarında franksiyon zihniyeti aynı şekilde devam etmektedir. Türkiye solu, kendini sorgulamaz ve geçmişiyle hesaplaşmaz ise yeniden var olma gücüne ulaşamaz.

Türkiye halkı demokrasi istiyorsa, bir siyasi sol partinin önünü açmalıdır. Buna tüm dinamik güçler destek vermelidir. Ancak inanç temelleri üzerinde örgütlenen bir yapı, bir partinin kuruculuğunu üstlenemez. Hele hele bunun adı Alevi partisi olursa, bu durum kendi doğasına terstir. Çünkü Alevi örgütleri Türkiye’de demokrasi istiyorlar, laikliği istiyorlar, diyanetin varlığını meşru bulmuyorlar ve din üzerinden yapılan örgütlenmelere şiddetle karşı çıkıyorlar. Durum böyle iken ve Aleviler din ve devlet işlerinin ayrılmasını yani laikliği savunuyor iken Alevi Partisi’ni kuramazlar, kurmamalıdırlar. Kurmaya dahi teşebbüs etmemelidirler. Şayet bir Alevi partisi Kurulursa, Aleviler için müthiş bir çelişki olur.  Dolayısıyla artık Aleviler, Sadet parti’sini ya da Ak parti’yi din üzerinden siyaset yapmakla suçlayamaz ve eleştiremez. Diyanet işleri başkanlığının varlığını tartışamaz ve buna karşılık laikliği savunamaz.

Aleviler, elbette ki siyaset yapmalıdır. Siyaset yaparken kişisel çıkarların ötesinde toplumsal çıkarları gözeterek, siyaset yapmalıdırlar. Aleviler, örgütlenme yapılarını kurumsallaştırarak, ayakları üzerinde durmasını sağlamadan, siyasette başarıyı yakalamaları hayalden öte gidemeyeceği gibi, Alevilerin siyaset yapma aşkı, karşılıksız bir aşktan öte bir şey olmayacaktır.

Aleviler dünya siyasetinde artık şunu görmelidirler. Politikalar ve projeler uzun vadeli tasarlanmalıdır. Kendi felsefesinde olduğu gibi, halkların kardeşliğini savunan, bu ülkenin tüm unsurlarını gözeterek, birleştirici politikalarını belirleyen, demokrasinin temel unsuru olan ve herkese eşit bakan sol bir siyasi anlayışı desteklemelidirler. Geleneksel siyasal bağlılıktan kurtulmalı ve çağın gereğini yapmalıdırlar.

Aleviler, Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olarak gördüğü, aslında hiçbir zaman Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olmayan ve tamamen İsmet İnönü’nün zihniyetinin hakim olduğu bir parti olan, Cumhuriyet Halk Partisi ile ilişkisini artık gözden geçirmelidir ve kararını vermelidirler. Geçmişte partinin başkanı olan İsmet İnönü’nün Alevilere yönelik görüşü nasıl ise, bugün Deniz Baykal yönetimindeki kadroların görüşü aynıdır. Yakın bir zamanda partinin genel başkan yardımcısı olan Onur Öymen, yaptığı bir konuşmasında çok net bir şekilde parti yönetiminin anlayışını ortaya koymuştur. Bu görüşü, bütün Türkiye kamuoyu izlemiştir. Alevilerin tepkisine rağmen Genel Başkan Deniz Baykal kendisine sahip çıkmıştır. Buna karşılık partide milletvekili olan Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları bu süreci doğru değerlendirememişler ve gerekli tepkiyi koyamamışlardır. Bu olayın sonucunda yerel seçimlerde Aleviler için bir umut olarak öne çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, gelecekte siyasette neler yapabileceğini ve lider olarak bir potansiyelinin olup olmadığını açıkça göstermiştir.

Sonuç olarak, Alevi - Bektaşi örgütlülüğünün temsilcileri, siyasi parti kurmak yerine, kurumsallaşmak için siyasi ve iktisadi alanlarda projeler üretmelidir. Kurumların her yönüyle ayakları üstünde durmayı sağlamalıdırlar. Buna paralel olarak siyasette yol almak için uzun vadeli projeler üretilmelidir. Hiçbir yönetici, bulunduğu konumu kullanarak herhangi bir siyasi parti ile rant ilişkisine girmemelidir. Ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Alevilerin siyasi yol haritasını netleştirmek Alevi – Bektaşi Federasyonu'nun sorumluluğundadır. Bu sorumluluğun sınırları, tüm örgütlü yapının, ortak iradesinin belirlediği sınırlar olmalıdır.

KAYNAK : Alevihaber.com - 16 Aralık 2009

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku