"Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkın yarattığı her şey, yerli yerinde
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok
Noksanlık da eksiklik de, senin özünde"
Hünkâr Bektaş-ı Veli
Aleviler, sırf Alevi oldukları için kendi aralarındaki ilişkilerde eşitliğe, demokrasiye ihtiyaçları yokmuş gibi, Alevi olmak onları şerbetli kılıyormuş gibi davranıyorlar. Alevi doğamanın ya da daha doğru bir ifadeyle Alevi kimliği içine doğmuş olmanın onları adeta doğuştan devrimci, solcu, eşitlikçi, özgürlükçü kıldığına inanıyorlar.
Cemlerde can olan kadınlar, eşiğin dışına çıkıldığı an, kadın olamıyorlar. Alevilerde kadın-erkek eşitliğinin tarih üstü, ilkesel, ezeli ve kategorik olarak mevcut olduğu doğru değildir. Aleviler idealize edilmiş kadın-erkek eşitliğinin aksine fiili olarak korkunç bir cinsiyetçilikle sakatlanmıştır. Nimet Okan'ın "Canların Cinsiyeti" kitabında da belirttiği gibi Alevi kadınlar "hayatı yaşayan değil hayatı taşıyan kadınlar" olarak eşitsizliğin birçok haline maruz kalmakta ve mecbur bırakılmakta. Mesela en başta misafir ağırlama ve ikramda bulunma, teşrifat pratikleri neredeyse tamamen kadınlarca kotarılmaktadır. Yine aleviler şerri islam'ın teamüllerine uygun olarak "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle" kız isteyip kız vermekte ve kızlarını beline bekaret kuşağı dolayarak evlendirmek gibi din kaynaklı cinsiyetçilikle maluldur. Hatırı sayılır, azımsanamaz sayıda Alevi kadın hane dışına "koca"sının oluruyla, onayıyla çıkabilmektedir. Yine ev içi cinsiyetçi, eşitsiz iş bölümü olgusu Alevilerde çok güçlüdür. Alevilerde biraz da kırsaldan getirilen bir yaşama üslubu olan "kapalı toplum" yapısından ötürü "kol kırılır, yen içinde kalır" damarı, "elalem ne der sendromu" çok güçlüdür. Alevi erkekleri evlendiklerinde eşlerinin soyadlarını almazlar, ancak kadın eş, kocasının soyismini sanki evrensel bir yasaymış gibi almakla yükümlüdür. Yine bebeklere isim verenler de genellikle babalar ya da ailenin erkek büyükleri olmaktadır. Düğün davetiyeleri hâlâ "sayın erkek"lere hitaben gönderilmektedir. Birçok cemevinde cem ayini haremlik-selamlık olarak eda edilmektedir. Gündelik hayatında başörtüsü kuşanmayan kadınlardan, cemlerde bir iffet, haya nesnesi olarak başöstüsü takması istenir ya da beklenilir. Hatta bu uygulamanın küçük yaşlardaki kız çocuklarına kadar yayılması Aleviliğe müteşerri islamın sirayet etmesiyle açıklanmalıdır. Bazı Alevi köylerinde ilk eşinden çocuğu olmadığı gerekçesi, bahanesiyle kimi herifçioğlulları eşlerinin üstüne kuma getirebilmektedir. Kırsalda, köyde ocakzade, dede soylu eşi olan kadınlar, kendisinden yaşça büyük kadın talilere bile ellerini öptürebilmektedirler. Yine miras bölüşümünde de Alevi kadınlar fazlasıyla eşitsizliğe ve hak ihlallerine maruz kalmakta. Özel mülkiyetin tasarrufunda, kullanımında söz sahiplikleri oldukça kısıtlı veya yok hükmünde. Alevi aileler erkek evlatlarını İslam'ın bir gereği olarak sünnet ettirmekte, böylece onların bedensel ve psişik bütünlüğüne tecavüz etmektedirler. Üstüne üstlük pek çok Alevi ailesi bunu bir erkekliğe adım atış ritüeli olarak görüp düğünlerle aleme ilam etmek gibi son derece cinsiyetçi, maskülen, mizojenik kutlamalarda bulunabiliyor. Bugün için orta yaşlarında olan pek çok Alevi kadını ilginçtir ama zorla evlendirilmiştir.
Ayrıca Alevilikte cem yürüten önderlik, rehberlik postu dedeler tarafından tam anlamıyla işgal edilmiş durumdadır. Pek çok Alevi kadını yetenekli birer bağlama icracısı ve seslendirici olmasına rağmen Alevi kadınları arasında zakirler pek nadirdir. Alevilik, dedeler oligarşisi tarafından hegemonize edilmiştir. On iki hizmet görevleri bile cinsiyetçi bir şekilde dağılmakta, alevi kadınları "süpürgeci", "sakacı" olabilmektedir. Aleviliğin özel günlerinde ve düğün-dernek günlerinde aş pişirme ve sunum gibi meşgalelerle tamamen kadınlar ilgilenmektedir. Alevi kadınları bütün temizlik, yemek, ayak, orta işlerini yapmakta, özel günlerin maddi koşullarını emekleriyle ve sanki kadın olmalarının zorunlu gereğiymiş gibi yerine getirmekte; Alevi erkekleri de güya Aleviliğin manevi meşgaleleriyle uğraşmaktadır. Aleviler, "cem'de cinsiyet yoktur, can vardır," söyleminin ardına cinsiyetçiliklerini saklamaktadırlar. Can söylemiyle kadınları "defeminize" etmekte, kadınlık hallerinden arındırmakta, mevcut cinsiyet rollerini ve normlarını gizlemektedirler. Cemde can olunan kadınlar, cem bittiğinde yine o cinsiyetçi yaralarla ve defolarla bezeli yaşamlarına dönmektedirler. Alevi teşkilatları, kurumları, dernekleri, Alevi erkeklerince adeta gasp edilmiş, kuşatılmış durumdadır. Alevi kadını, Alevi kurumlarının yönetici, yürütücü kadrolarında ya çok az, ya da hiç yoklar. Aleviliğin bir "yaşam felsefesi" olduğunu ezber eden Alevilerin çoğu, Alevilik felsefesi şöyle dursun felsefeye dair en ufak bir kanaate, asgari malumata bile sahip değildir.
"Güruh-u Naci´den bir bacı geldi
Kırkların dolusun eline aldı
Cümlesi o bacıya hep secde kıldı
Şah dedik bacıya Şah´tan içeri."
Virani
Yazan: Serdar Taş