Doğduğu topraklarda doyamayanlar büyük kentlere veya yurt dışına gitmek zorunda kalmışlardı bu günkü Birleşik Avrupa‘ya göç edenler ellerinde bir tahta bavul ile bindiler trene düştüler gurbetin bilinmez yollarına; kuzu otlattığı yaylaları,yüzdüğü nehirleri, kekik topladığı dağlarını, öküze koştuğu karasapanı, canını, cananını, müsaibini, komşularını ve dostlarını geride bırakmıştı.
Özellikle Almanya’ya gidenlerin genelde ilk durağı Münih trengarı garda gelenleri karşılayan resmi şahsiyetler, firma temsilcileri, mühendisler gelenlere tercüman aracılığıyla selamlıyorlar, gelmelerinden ne kadar sevinç duyduklarını iletiyorlar hoş geldikten sonra kalacakları işçi yurtlarına yerleştirildiler.
Akabinde yapacağı işleri göstermeye başladılar işin özü hızlı çalışıp sıfır hatayla üretim yapmak her türlü sağlık kontrolunden geçirilen genelde orta boylu esmer tuttuğunu koparan yaş ortalaması 25 olan Anadolu’nun yağız delikanlıları işten sonra kendisini bara, birahanelere attı kısa sürede dans ve birahane Almancası ögrendi her gün bir Helga ile tanışma kültürünü benimsemedi öte yanda kızının annesi gözünde tütüyordu Tercuman’a 1000 DM karşılığında 2 odalı ev ile eşini ve kızını buraya getirmeye anlaştı, iş yerinde işçi temsilcisinın yardımıyla eşini ve kızını yanına aldırmıştı her şeyden elini eteğinı çekti kendini işe verdi sekiz saatlik işten sonra iki saatlik temizlik işide bulmuştu bu arada birde oğlu oldu adını babasının ile kayınbabasının bileşiminden doğan ALİ HAYDAR koydu kızıda yavaş yavaş serpiliyordu çocuklar kendisine Papi demeye başladılar.
Uzun yıllar izine gitmediler eşide günde iki kere temizliğe gidiyordu Almancanın küfürleriyle evet ve hayırını öğrendi alış verişlerini eliyle göstererek sürekli 100 Marklarla yapardı temizlikten kazandığını çula çaputa yatırıyor onlarıda Türkiye’ye götürüp eşe dosta dağıtıyordu. Çocukların ikiside okula gidiyordu oğlu sınıfın en iyi öğrencisının yanı sıra bütün araba markalarını, güçlerini özelliklerini ezbere biliyor sürekli ünlü bir şarkıcı olmayi düşlerdi. Amerika’ya yerleşmeyi hayalleyen kızı diş teknisyeni oldu ilk izinde bir akrabasıyla nişanlandı.
İş sonrasında amele derneklerine takıldi iş, emek, sermaye, işçi sınıfı gibi kavramlarla tanıştı üye oldu marşlar ezberledi yürüyüşlerde ön saflarda yer aldı, pankartlar taşıdı bütün bu değerler göç ettikleri topraktan aldıkları gıdaların paylaşımı ve dışa yansımaları idi çünkü Anadolu topraklarına sevgiden başka bir şey ekilmedı tahta bavula sığmayan Sazı, Muhabbetı, Semahı yüreklerinde saklamışlardı yüreklerinde gizledikleri beyinlerinde taşıdıklarını paylaştırmak için bir araya geldiler cemal cemale verip muhabbet eylediler iri ve diri olmak için cem olmaliyiz dediler ve cem oldular.
Şimdi üç kuşak bir arada semah dönüyor deyiş söylüyorlar türkü çağırıyorlar
alış verişini her defasında 100 markla yapan mutfakta ağıt yakan bir anda kendini sanatsal etkinliklerde etrafina ışık saçarak buldu kadının türküsü ile dünya rekorlar kitabına girdi, gönlünde taşıdığını sanatla birleştirerek gün geldi AĞITTAN UMUDA ve öncesinde BİN YILIN TÜRKÜSÜ’nün yolculuğuna çıktı artık misafir işçi statüsünde değil, metropollere kök salmaya başladılar üçünçü kuşak uyumu geride bırakmış eve gelirken Almanca gazeteyle giriyor Almanlarla buluşuyor siyasi partilerde çalısıyor yerel ve genel seçimlere katılıyor seçiyor seçiliyorlar.
İlk kuşaktan kayıp vermeye sonbahar yaprakları gibi teker teker dökülmeye çoktan başladık bile AŞK OLA gidenlere.
Saygılarımla,
Kazım DURSUN