Türkiye tarihi, tam olarak aydınlatılamamış olaylarla doludur. Darbeler, katliamlar, kırımlar gibi. Türkiye tarihinde birçok dönüm noktası vardır.
Neredeyse belli aralıklarla yapılan askeri darbeler ise Türkiye’de kime karşı yapılırsa yapılsın, devlet aklının muhalif ve düşman gördüğü Kürt, Alevi, Ermeni gibi topluluklara ve devrimcilere yönelik büyük kıyımlar ile sonuçlanmıştır. Devlet aklının sağcı, faşist hareketlere yönelik tolerans gösteren tavrı, onları çoğu zaman o grupları paramiliter güç olarak kullanması, diğer topluluklar önemli bir tedirginlik yaratmıştır, halende yaratmaktadır.
15 Temmuz 2016’da yaşanan askeri darbe girişimi de özellikle son dönem palazlanan ve paramiliter bir güç olarak kullanılan sağcı, İslamcı güçlerin sokağa çıkmasına zemin olmuştur. Türkiye toplumunun hafızasına yer eden, boğaz köprüsünde yaşanan er statüsündeki askerlerin boğazlarının kesilmesi ya da linç edilerek dövülmesi görüntüleri toplumda ciddi bir rahatsızlığa yol açtı.
15 Temmuz ve Aleviler
15 Temmuz askeri darbe girişiminden saatler sonra Alevilerin yaşadığı mahallelere yönelik saldırılar başladı. 16 Temmuz’da yüzlerle ifade edilen bir grup, karakolun hemen yanından Gazi Mahallesi’ne girmeye, orada bulunan Alevi topluluğa yönelik saldırı girişimden bulunmaya çalıştı.
Daha sonraki günlerde bu saldırılar başka mahallelerde yaşandı. Darbe girişiminden sonraki bir hafta içerisinde, Alevilerin, Ermenilerin yaşadığı mahallelere yönelik saldırı girişimleri ya da taciz yürüyüşleri düzenlendi. Bu yürüyüşler sırasında, mahallede yaşayan halklara yönelik ırkçı sloganlar atıldı, bazı mahallelerde arabalarda gündü veya gece ırkçı şarkılar eşliğinde halk taciz edildi.
15 Temmuz sonrası Adıyaman, Malatya gibi illerde, İstanbul’da Okmeydanı ve Gazi Mahallesi’nde Alevilere yönelik toplu saldırı girişimleri yaşanmış, Malatya Paşaköşkü’nde tekbir getiren bir grup mahalleyi basmaya çalışmıştı.
Bu saldırılar sırasında Okmeydanı’nda da tekbir sesleri ile mahalle basılmaya çalışılmış ancak mahalle halkının tepkisi sonrası bir şey yaşanmamıştı.
“Evin ışıklarını kapattık, uyumadan bekledik”
15 Temmuz gecesi başlayan ve bir aya yayılan bu süreçte Aleviler ve Ermenilerle neler yaptıklarını, o günleri nasıl geçirdiklerini konuştuk. Ancak şunu da belirtmeliyim, konuştuğumuz kişiler ne fotoğraflarının çekilmesine ne de isimlerinin (baş harflerinin dahi) yazılmasına izin vermediler. Çoğu halen o günlerin tedirginliğini yaşıyor.
15 Temmuz darbe girişiminden saatler sonra 16 Temmuz sabahı Gazi Mahallesi’nde sağcı, İslamcı bir grubun saldırı girişimi yaşandı. Haber için gittiğim Gazi Mahallesi’nde bulunan karakolun önüne gelen yüzlerce kişi, ‘’Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber’’ ‘’Alevilere ölüm’’ sloganlarıyla toplandılar ancak mahallenin devrimci bir yapısının olmasından kaynaklı mahalleye birebir bir saldırı yapamadan, mahalle halkının karşı koyması sonucu dağıldılar. O süre içerisinde polisin bu kişilere yönelik bir tavrının olmadığı görülmüştü.
Daha sonra ise bir aya yakın bir süre Gazi Mahallesi’ne araçlarla gelen sağcı kişiler sloganlar ve küfürlerle mahalleden geçtiler.
O günleri yaşayan bir mahalle sakini, o günleri şu sözlerle anlatıyor;
“O günlerde aklıma ilk gelen 1995 yılında yaşanan Gazi katliamı olmuştu. İlk olarak televizyonda sokaklarda tekbir getirenleri gördüğümde ailem için endişelenmiştim. Gazi katliamı yaşanırken buradaydım, o zamanlar gençtim ancak yeniden aynılarının hatta daha kötülerinin yaşanacağına inandığımdan bir silah edindim ve günlerce evimden çıkmadan silahla nöbet tuttum.”
Silahı nereden aldığını sorduğumda, tanımadığını belirtiyor ve o günlerde birçok kişinin silahlandığını, buna mecbur olduklarını söylüyor.
Yine o dönemleri yaşayan ve sol dernek üyesi olan başka bir genç ise yaşananlara ilişkin şunları anlatıyor:
‘’Darbeyi öğrendikten saatler sonra sokağa çıkıp bu darbenin devrimcilere karşı olduğunu insanlara anlatmaya, her türlü darbeye karşı olduğumuzu anlatmaya başladık. Sabah sivil faşistlerin mahalleye saldırı girişimi sonrası ise, iki hafta mahallede nöbet tutmaya, mahalle içerisinde devriye atmaya başladık. Toplu bir saldırı gerçekleştiremeyen faşist güçler, sonrasında tek tek araçlarla gelmeye, taciz etmeye başladı. Onların dışında polisinde o dönemde mahalleye yönelik saldırıları artmaya başlamıştı.”
Resmi adı Mustafa Kemal Mahallesi olan ancak halkın 1 Mayıs Mahallesi dediği mahallede görüştüğümüz bir yurttaş, o günlerde Alevilerin Maraş’ı, Çorum’u anımsadığını, bundan dolayı da silahlanma gereği duyduğunu belirtti.
Başka bir Alevi yurttaş ise o günlerde evine Türk bayrağını astığını, yanına Türk bayrağı alıp sokağa çıkabildiğini söyledi.
Sünni kesimin yoğun olduğu bir mahallede yaşayan başka bir Alevi yurttaş ise o günlerde ciddi bir endişe içinde olduğunu ve ilk olarak ailesini düşündüğünü belirterek şunları söyledi;
“Darbeyi televizyondan öğrendik. İlk başlarda ne olduğunu anlamaya çalıştık ancak sonrasında evimizin olduğu sokakta tekbirler atılmaya başladığında evin bütün ışıklarını kapattım, eve Türk bayrağı asıp sabaha kadar ailem ile birlikte uyumadan bekledim. Darbeden iki gün sonra ise gösterilerin devam ettiğini, bazı Alevi mahallelerine yönelik saldırı haberlerini okuyunca, ailem ile birlikte köye gitmeye karar verdim. Aynı gün çıkıp hemen köye gittik. Birkaç kez yolda polis tarafından durdurulduk ancak sonrasında köye gelip, 3 haftalık bir süre köyde kaldık. Sonrasında ortalığın sakinleştiğine kanaat getirince yeniden İstanbul’a gittik ancak bir süre daha evdekilere zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamalarını, insanlarla sohbetlerinde bu konulara hiç girmemelerini söyledim.”
Darbe sürecinin bitmesi ve sokak eylemlerinin durmasından sonra neler yaptıklarını sorduğum bir başka yurttaş ise halen korku içinde yaşadıklarını, evden çıkarken ya da bir yere giderken tedirginlik hissettiklerini belirtti.
15 Temmuz ve Ermeniler
“Kızgın yağlar hazırladık”
Alevilerin Maraş’ı anımsamalarının bir benzerini de Ermeniler hissetti. Özellikle tekbir sesleri ile Ermeni topluluğun yoğun yaşadığı yerlerde sokaklardan gitmemeleri Ermeni topluluğu da tedirgin edip, kendilerine göre bir koruma sistemi geliştirmelerini sağlamıştır.
6-7 Eylül gibi bir toplu katliam ve yağma sürecinden geçmiş olan Ermeniler için tekbir sesleri ile yürüyen bir grup her zaman korku dolu zamanları hatırlatmıştır.
Konuştuğum Ermeniler o sürecin tedirginliğini halen üzerlerinden atamamış durumdalar. Alevilerin aksine devrimci ve sosyalistlerin yoğun yaşadığı yerlerde yaşamamalarından kaynaklı olarak daha büyük bir tedirginlik yaşadıklarını belirtenlerde oldu.
Silahlanmanın çok az yaşandığı Ermeni toplulukta, sokaklarında tekbir atarak gezen bir grubun olmasına karşı gösterilen en büyük koruma şekli evlerinden dışarı çıkmamak olarak karşıma çıktı.
Konuştuğum bir Ermeni yurttaş o günlere dair şunları söyledi:
‘’17 Temmuz günü sokağımızda tekbir atarak gezen irili ufaklı gruplara karşı ilk yaptığımız şey evin bütün lambalarını ve tv’yi kapatmak oldu.” Evde olmadıklarına dair izlenim vermek istediğini belirten yurttaş, bazı grupların evlerinin olduğu bina önünde saatlerce tekbir ve ırkçı sloganlar attığını belirtiyor.
Başka bir Ermeni yurttaş ise evinde kızgın yağ yaptıklarını ve silah niyetine kullanılacak olan aletleri toplu olarak görünür bir yere koyduklarını belirtip şunları söylüyor:
‘’Evimizde bulunan sıvı yağ ya da kalıp yağları erittiğimizi hatırlıyorum, bıçak, sopa gibi silah olarak kullanacağımız aletleri de gözümüzün önüne koymuştuk. Özellikle Ermenilerin yaşadığı sokaklara gelip buralarda saatlerce bekliyorlar, sloganlar atıyorlardı. Hiçbir şekilde camdan dışarı bakamıyorduk. Işıklar kapalı bir şekilde saatlerce uyumadan beklemek zorundaydık. Hazırlıksız yakalanmak istemiyorduk’’
Ailesinin 6-7 Eylül dönemini yaşadığını belirten bir Ermeni yurttaş ise ilk akıllarına gelenin iş yerleri ve kiliseler olduğunu belirtip, sabah gidip ikisini de kontrol ettiğini, bir hafta boyunca iş yerini açmadığını belirtip, darbe girişimi sırasında bankaya gidip, bankamatikten bütün parasını çekip, eve kapandığını söyledi.
Evine Türk bayrağı astığını belirten başka bir Ermeni yurttaş ise o dönemin tedirginliğini halen yaşadığını belirterek, Boğaz Köprüsü’nde yaşanan linç girişimini aklından çıkartamadığını belirtip, uzun bir süre iş yerini açmadığını, sabah gidip eve erzak alarak evden hiç çıkmadığını söyledi.
Aleviler ve Ermeniler, bu topraklarda neredeyse her dönem katliamlar ve baskılar yaşadığından dolayı iki topluluk da halen sağ destekli bir hareketlenmede ciddi endişeleri barındırıyorlar. Konuştuğum bütün yurttaşlar halen aynı tedirginliği yaşadıklarını belirtiyor. Birçok Alevi ve Ermeni yurttaş, çevresindeki yer alan çok sayıda kişinin, darbe girişimi sonrası sokağa çıkan sağcı gruplardan ve tarihte yaşadıklarının aynısının yaşanmasının verdiği tedirginlikle yurt dışına çıkmak zorunda kaldığını belirtiyor.
Hayri Tunç