Yazar Cafer Solgun: Aleviler ancak “hurafe” olarak adlandırabileceğim, hiçbir bilimsel veya rasyonel açıklaması olmayan birtakım şayialarla, bazı güç odaklarının politik senaryolarına “figüran” yapılmak isteniyor...
Yüzleşme Derneği Başkanı ve yazar Cafer Solgun"un Hayykitap yayınlarından çıkan "Alevilerin Kemalizm"le İmtihanı" adlı kitabı geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Kitap Aleviliğe içten bir bakışla, Alevi kimliği üzerine düşünmeye ve Alevileri kendi gerçekleriyle yüzleşmeye çağırıyor. Tarihini isyanlarla, direnişlerle, mağdurdan yana olmakla geçirmiş ve bunun bedelini çok ağır ödemiş bir inancın bugün egemen iktidarla kurduğu yakınlığı ve bu yakınlığın yarattığı yabancılaşmayı tüm yönleriyle ele alan kitaptan yola çıkarak yazar Cafer Solgun"la Aleviliğin dünü ve bugününü konuştuk.
» Alevilerin Kemalizm"le İmtihanı, Aleviliğe içten bir bakış ve yüzleşme ihtiyacının bir ürünü mü?
Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı, Türkiye’nin Alevi gerçeğine içerden bir bakış ve çeşitli yönleriyle bir yüzleşme, muhasebe kitabı. Aleviler, öncesi de olmakla beraber, özellikle Cumhuriyet tarihi boyunca hem katliamlara maruz kaldılar, üzerlerinde sistematik baskı ve asimilasyon politikaları denendi ve hem de kendi gerçeklerine yabancılaşan bir duruma sürüklendiler, sürüklenmek istiyorlar. Ancak “hurafe” olarak adlandırabileceğim, hiçbir bilimsel veya rasyonel açıklaması olmayan birtakım şayialarla, bazı güç odaklarının politik senaryolarına “figüran” yapılmak isteniyorlar. Mesela Alevilerin “cumhuriyete bağlı” olduğu çok yaygın bir inançtır. Aleviler elbette ki dinsel bir devlet ve yönetim şeklinden ziyade, kendi varlıklarını da kabullenen bir Cumhuriyet anlayışından yana olmalıdırlar. Bu çok anlaşılır bir şey. Ama bu noktada dönüp “Aleviler Cumhuriyet’e çok bağlıdır” diyenlere sormak gerekiyor: 85. yıldönümü kutlanan bu cumhuriyet Alevilere ne vermiştir? Aynı şekilde, Alevilerin laiklik duyarlılığı da oldukça istismar edilen bir diğer husustur. “Türkiye laiktir laik kalacak!” sloganını en yüksek sesle Alevilerin dillendirmesi istenmekte, beklenmektedir. Aleviler elbette ki devletin, rejimin bütün din ve inanç sahiplerine eşit mesafede durmasını isterler, istemelidirler. Fakat burada da Alevilerin bazı güç odaklarının politik senaryo ve hesaplarına alet olmak durumuna düşürülmeleri söz konusudur. Türkiye’nin artık mevcut “laiklik” demagojisiyle yüzleşmesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye’de “laik” bir sistem yoktur. Devlet, adı Diyanet İşleri Başkanlığı olan Başbakanlık’a bağlı devasa bütçeli bir kurum aracılığıyla dine müdahale ediyorken hangi laiklikten bahsedilmektedir? Alevileri yok sayan, onların demokratik istemlerini görmezden gelen bir sistemin savunusunu Alevilere yaptırmak kara mizahtan başka bir şey değildir. Bu anlamda Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı’nda bu çarpıklıklara ayna tuttum; gerçeklerin ayakları üzerine oturması gereğine dikkat çektim.
» Alevilik ve Kemalizm bağlantısının nedeni ne?
Bazı Alevi kurumları, Alevileri “Atatürkçü” olarak lanse etmeyi adeta asli görevleri olarak görüyor. Alevilerin demokratik istemlerine sahiplik etmekten çok, Atatürkçülük ve Kemalizm konusunda çaba ve uğraş içerisindeler. Bu, enteresan bir durum. Kuşkusuz bir insan, bir görüş olarak M. Kemal’i benimseyebilir, savunabilir. Bu, farklı bir konu. Ama bazı Alevi kurumlarının yöneticilerinin “bütün Aleviler Atatürkçüdür, Kemalisttir” şeklinde gayet iddialı beyanlarına da tanık oluyoruz. Ben de soruyorum: İyi ama, neden? Aleviler niçin Atatürkçü veya Kemalist olmak zorunda olsunlar? Bu “balon”u yine Alevilerin söndürmesi, patlatması gerektiğini düşünüyorum. Aleviler, asla kendi gerçekleriyle bağdaşmayan bu dayatmayı daha fazla taşımamalıdır.Alevilerin Atatürk ve Kemalizm’e duydukları “ilginin” bir tek mantıklı, gerçekçi veya inandırıcı gerekçesi olduğuna inanan varsa, bunu çıkıp söylesin. Denilecektir ki Cumhuriyet’i ilan etmiş, Hilafet’i kaldırmıştır vb. İlan edilen Cumhuriyet’le beraber Alevilerin varlıklarını, inançlarını özgürce yaşamaları anlamında yaşamlarında değişen bir şey olmuş mudur? Aksine, Osmanlı dönemini aratmayan baskılara, yasaklara ve Koçgiri, Dersim örneklerinde yaşandığı üzere katliamlara uğramışlardır. Dahası, Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Alevi dergâhları kapatılmış, dedelik, pirlik gibi Alevi inancında yaşamsal bir rolü bulunan sıfat ve unvanlar yasaklanmıştır. Aleviler ibadetlerini adeta bir “gizli örgüt toplantısı” yapar gibi yerine getirmek zorunda bırakılmışlardır. Alevi dergâhları kapatılırken camiiler peş peşe açılmıştır. Bütün bunlar Atatürk döneminde olup bitmiştir. İzleyen dönemlerde de yaşananları biliyoruz: Aleviler, hükümetler gelip gitmiştir, ama her zaman devlet nezdinde “potansiyel tehdit ve tehlike” olarak görülmüşlerdir. Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta “derin devlet” oluşumlarının tezgahladığı katliamlara uğramışlardır. Halen de her alanda ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Gerçeklerin kısa bir özeti bunlar iken, bazılarının kalkıp “Atatürk yaşasaydı Alevilere haklarını verecekti” gibi şayialara inanmaları ve bunu yaymaya çalışmaları, birçok açıdan irdelenmesi gereken bir çarpıklık oluyor. Daha ileri gidip “Hz. Ali, Atatürk donunda dünyaya geri gelmiştir” gibi görüşler ileri sürenlere de rastlıyoruz. Alevilerin bu oyunu bozmalarının zamanı gelmiştir, geçmektedir…Bir başka enteresan olay da cemevlerinde kocaman Atatürk portrelerinin asılı olmasıdır. Atatürk sonuçta politik bir figür. O portelerin “ibadethane” olarak kabul edilmesini istediğimiz cem evlerinde ne işi var? Bu soruyu sormakta daha fazla geç kalmamalıyız… Öte yandan var olan halleriyle bu cemevlerinin çoğunda, Kürt Aleviler açısından açık bir asimilasyona hizmet edilmektedir. Örneğin Kürtçe, bu mekânlarda da bir “yasak” konusu haline getirilmiştir. Kendi dilinde ibadet etmenin yasaklanması kadar utanç verici bir yasak olabilir mi? Bu hakareti genel olarak Alevilerin, özgül olarak da Kürt Alevilerinin kabul etmemesi gerekiyor…
» Aleviler Kemalizm"den kopabilir mi? Bu kopuşu istemeyen ve Kemalizmin bekçisidir anlayışını yetleştirmeye çalışan bir güç mü var?
Aleviler Kemalizm’den kopabilirler, kopmalıdırlar. Unutmayalım ki Alevileri Kemalist politika ve duyarlılıkların unsuru haline getirmek isteyenlerle önceki yıllarda Alevi katliamları düzenleyenler, askeri darbelere zemin hazırlamak adına Alevi-Sünni yurttaşlarımız arasında kanlı iç savaşlar çıkarmak isteyenler aynı güçlerdir…
» Alevilerin CHP ilişkisini sorunlu ve çarpık olarak tanımlıyorsunuz. Bunun nedeni nedir? CHP politikalarından ayrım aynı zamanla Kemalizm eleştirisine yol açar mı?
Alevilerle CHP arasındaki ilişki sorunlu bir ilişkidir, çünkü CHP, bu ülkede rejimin kurucu partisidir. Kemalist zihniyetin bayraktarı olmayı asli misyonu addetmektedir. Güncel siyaset açısından da kendisini “Ergenekon’un avukatı” olarak ilan edecek denli pervasızdır ve ipliği meydana çıkmış bir partidir. Bu CHP, her dönemde Alevi oylarını “cepte keklik” gördü. Onun bu yaklaşımına güç veren ikbal peşinde Alevi şahsiyetler de hiç eksik olmadı. Ama bugüne değin CHP, ister iktidarda, ister muhalefette Alevilerin hiçbir demokratik isteminin sözcülüğünü, temsilciliğini yapmadı. Örneğin Aleviler kendi içlerinde “parçalı” bir görünüm arz etseler de Diyanet’in kaldırılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması gibi istemleri noktasında tamamen ortaklaşmaktadırlar. Peki CHP Alevilerin bu istemlerini gündeme getirmek konusunda bugüne değin kayda değer herhangi bir çaba göstermiş midir? Bu nedenle Alevilerin şu veya bu siyasi partiden yana ya da şu veya bu siyasi partiye karşı olmadan önce asıl önem ve öncelik vermeleri gereken olgu, kendi istemlerine doğru sahiplik etmeleri ve rejimin içyüzünü görmeye cesaret etmeleridir. Partilerin seçimden seçime hatırladıkları bir toplum olmak son derece rahatsız edicidir. Bu rahatsızlığı bir bilince dönüştürmemiz gerektiğini düşünüyorum. MHP gibi partiler dahi Alevileri bir istismar unsuru olarak görmeye başladı. Bunun neden ve niçinlerini biraz da kendimizde aramak durumundayız…
» AKP ve Alevi açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz ve bugün gelinen nokta nedir?
AKP’nin Alevi açılımı kocaman bir fiyaskoya dönüştü. Bu “açılım” niyetinin mimarı olarak öne çıkan Reha Çamuroğlu da Başbakan Erdoğan’ın konuyla ilgili danışmanı olmaktan vazgeçti biliyorsunuz. Bu çalışmayı hazırlarken kendisiyle görüşmüştüm. Bir projeleri olduğunu ifade etmişti. Anlaşılan o proje her ne idiyse rafa kalktı. Dolayısıyla AKP, hayli yankı yaratan, tartışmalara neden olan “iftar” ile, aslında Alevi oylarına yatırım yapmanın ötesinde bir amaca sahip olmadığını kendi pratiğiyle sergilemiş oldu.
» Ergenekon’dan en fazla zarar görmüş kesimlerden olmasına rağmen Alevilerin Ergenekon"a yeteri kadar tepki vermemelerinin sebebi nedir?
Bence Ergenekon, ülkemizde hakim rejim mantığının ürünü bir oluşumdur. Dolayısıyla teşhir olmuş birtakım kişiler ve bunların faaliyetleri üzerinden “temizlenmiş” olmak olanaklı ve kolay değil. Ancak Ergenekon soruşturmasının küçümsenmesini, hele ki “bize ne, biz karışmıyoruz” yaklaşımını hiç doğru bulmuyorum. Ergenekon davası, “ipin ucu”dur. Bu uçtan tutularak nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidilmesini savunmak gerekir. Bu yaklaşım da, doğal olarak günümüze değin egemen rejim mantığından en fazla zarar görmüş sosyal ve siyasi kesimlerden beklenir. Yani Kürtlerden, Alevilerden, “nasyonal” olmayan sol yapılardan. Ama maalesef değişik kaygılar ve bence eksik, yüzeysel analizler nedeniyle bu yaklaşım yeterince temsil edilemedi. Bunu en belirgin olarak Aleviler açısından belirtmek gerekiyor. Darbe çağrılarının yapıldığı mitinglere taşınan Aleviler olmak ne denli utanç verici ise, Ergenekon konusunda adeta sessizliğe, suskunluğa gömülmek de bana göre aynı ağırlıkta bir utanç nedenidir. Alevileri temsil iddiasında olan kurumlar ve bu kurumların yöneticileri, tarih karşısında sorumludur. Alevileri Ergenekoncu çetelere yamamak isteyenler bile oldu. Ancak bu çarpıklığın hükmü sona eriyor. Çünkü Aleviler kendilerini ve bu gerçekleri sorgulamaya başladı.
» Alevilik bir inanç sistemi olmasına rağmen din haline getirilme çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alevilik bir inanç sistemi. Felsefi, ahlaki nitelikleri var. Son yıllarda Alevilerle ilgili birbirinden çok farklı tezler ileri sürenler oldu. Aleviliği ayrı bir “din” olarak değerlendiren görüşler olduğu gibi, Aleviliğin ayrı bir etnisite olduğunu savunan uçuk görüşler bile ortaya atıldı. Bu Aleviliği tarif etme, tanımlama çabaları kendi sürecinde ifade ettikleri değer ölçüsünde yerli yerine oturacak, bazıları da unutulup gidecektir. Bu durumdan rahatsız olmamak gerekiyor. Asıl sorun, bu duruma yol açan nedenleri doğru anlamak gerektiğidir. Düşünebiliyor musunuz, bu coğrafyada yüzyıllardır var olan bir inanç, yok sayılmış, baskı ve asimilasyon politikalarıyla yok edilmek veya tanınmaz hale getirilmek istenmiş. Böyle bir tarihsel sürecin farklı görüş ve tezlere olanak hazırladığını görmezden gelemeyiz. Demek istediğim, hâlâ bile Alevileri görmezden gelme tutumunda ısrar eden, Alevileri sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanılacak, istismar edecek bir toplum olarak gören zihniyetin sorumluluğuna işaret etmektir. Bu zihniyeti aşmak sadece Aleviler açısından değil, Kürt sorununun barışçıl çözümü ve diğer demokratikleşme meselelerimiz açısından da elzemdir…
» Kitabınızda Stockholm sendromundan bahsediyorsunuz. Nedir Alevilerin yaşadığı sendrom?
Stockholm sendromu, bilindiği gibi psikoloji literatüründe yer alan bir kavramdır. Stockholm’de yaşanan bir olaydan hareketle böyle isimlendirilmektedir. Kendisine işkence eden, eziyet eden kişilere karşı duyulan sempati ve hatta tutkuyu, onunla benzeşmeyi ifade etmektedir. Rejimin mağdurlarından biri olmasına rağmen bazı Alevilerin kendilerini adeta bu rejimin “muhafızı”, “korucusu” olarak işlevlendirmeleri ancak bu kavramla ifade edilebilirdi.
***
Cafer Solgun kimdir?
1962 yılında Elazığ’da doğan Cafer Solgun aslen Tuncelilidir. Siyasal nedenlerle Sıkıyönetim Mahkemeleri ve DGM"de yargılandı ve uzun süre cezaevinde kaldı. Cafer Solgun bir grup gazeteci, yazar, akademisyen ve insan hakları aktivisti tarafından 2007 yılında kurulan Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’nin (Yüzleşme Derneği) başkanı. Çeşitli dergi, TV ve gazetede editör, yayın yönetmeni ve yazar olarak çalıştı. Munzur Aydın ve Sanatçılar Platformu(MASAP) adlı sivil inisiyatifin kurucularından ve sözcülerinden olan yazar Cafer Solgun “Gitme kırılma öyküleri” ve “Cihangir’de bir ev” kitapları arasında yer alıyor.
OZAN BİLİR
KAYNAK : BİRGÜN - 2 Kasım 2008