Aleviler Ne İstiyor? - 7

Aleviler Ne İstiyor? - 7Diyanet’in Aleviliğe bakışıORAL ÇALIŞLAR‘Sosyal, kültürel ve ekonomik destek olabilir’Diyanet İşleri:...

Aleviler Ne İstiyor? - 7

Diyanet’in Aleviliğe bakışı

ORAL ÇALIŞLAR

‘Sosyal, kültürel ve ekonomik destek olabilir’

Diyanet İşleri: “Aleviliğin Diyanet’te yapılanması veya Diyanet’in İslam içi inançları temsil edecek hale getirilmesi talebi yeni, herkes dikkatli düşünmeli. Cemevi adıyla anılan mekânların, camilerin alternatifi ve muadili görülmesini getirecek bir algıya yol açmamalı. Diyanet, bu ve benzeri mekânların sosyal, ekonomik ve kültürel olarak çeşitli yollardan desteklenmesini yerinde bulduğunu defalarca açıkladı.”

Cemevleri camiye eşdeğer ibadethane olamaz...

Aleviliğin Diyanet içerisinde yapılanması veya Diyanet İşleri Başkanlığının İslam içi inanç gruplarını temsil edecek tarzda yeniden yapılandırılması talebi, üzerinde herkesin dikkatlice düşünmesi gereken yeni bir durumdur

Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilik dizisiyle ilgili sorduğumuz soruları cevapladı. Başkan adına Başkan Yardımcısı Profesör Dr.İzzet Er’in yaptığı açıklamada; Cem evlerinin camilerle mübadil(eş değer) olmadığını, bu nedenle ibadethane sayılamayacağını, Aleviliğin ‘tasavvuf hareketi’ bir hareket olduğunu belirtti....

Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Aleviler’i bir inanç grubu olarak nasıl tanımlıyor, Aleviler Diyanet’e göre bir mezhep midir?

Diyanet İşleri Başkanlığı, kültürel kimliğimizin önemli bir parçası olan ve ülkemizin sosyal, kültürel ve tarihi yapısının oluşumunda önemli bir yere sahip bulunan Alevilik ile benzeri oluşumları, İslam içi oluşumlar ve İslam’ın tarihi süreçte ortaya çıkmış zenginlikleri olarak gördüğünü beyan etmiştir ve etmektedir.

İslam’ı din, Hz. Muhammed’i son peygamber, Kur’an’ı kutsal kitap olarak kabul eden Alevilik ve Bektaşiliğin, ayrı bir din olarak ifadelendirilemeyeceği ortadadır. Alevilik ve Bektaşilik hakkında alan araştırmalarına dayalı olarak yapılan çalışmalar, adı geçen yapıya mensup kesimlerin büyük çoğunluğunun, kendilerini İslam, hatta ‘İslam’ın özü’ olarak gördüklerini beyan etmektedir.

Alevilik ve Bektaşiliği benimseyen ve gereklerine göre davranan toplulukların bu yapı içerisindeki ilişkilerinin, dedeler-talipler ve pir-mürşid-dede-talip-derviş hiyerarşisi içerisinde şekillenmesi de, Aleviliğin tasavvufi düşünce geleneği içinde değerlendirilmesini isabetli kılmaktadır.

Alevilerce kaleme alınan kitaplarda kullanılan kavramların ana iskeleti oluşturduğu terminoloji göz önüne alındığında, Aleviliğin bir ‘tasavvuf  hareketi’, dolayısıyla İslam içinde ve ana hatlarıyla burhan, beyan ve irfan şeklinde tasnif edilen İslam düşünce geleneklerinden irfani gelenek içerisinde değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Cemevleri bir ibadethane olarak görülebilir mi?

‘Cemevi’ isminin geleneksel mekanların yerine isim olarak kullanılması son döneme mahsus bir gelişmedir. Aleviler, geçmişte gerekli adab ve erkânı, köy ya da şehirde ‘ana ocaklar’ veya ‘ocaklar’ın bulunduğu yerler veya bunlara bağlı başka yerlerde bulunan tekke ve dergâhlarda; tekke ya da dergâhın bulunmadığı yerleşim yerlerinde ise gerekli büyüklükte evi olan bir dede ya da talibin evinde toplanıp yürütmüşlerdir.  Şehirleşmenin etkisiyle öncelikle ‘Cemevi’ ismiyle şehir merkezlerinde teşekkül eden, daha sonra köylerde de oluşan son döneme ait bu yeni yapıların, farklı sosyal etkinliklerle beraber aslında adab ve erkanın yürütüldüğü mekânlar olduğu dikkat çekmektedir.

Cemevi ismiyle anılan ve tasavvuf geleneğindeki benzerleri gibi adab ve erkânın yürütüldüğü bu mekânların da, camilerin alternatifi ve muadili görülmesine yol açacak bir algıya neden olunmaması gerektiği açıktır. Çünkü cami, belli bir mezhebin, namaz kılanların ve camiye gelenlerin, Sünnilerin veya Hanefi-Maturidi anlayışını benimseyenlerin değil; mezhebi, meşrebi ve İslam içi inanç grubu, dini pratiği ne olursa olsun, bütün Müslümanların ortak mabedi olmuş ve böyle algılana gelmiştir.

Başkanlık, bugün daha çok Cemevi ismiyle anılan adab ve erkanın yürütüldüğü mekânları özgün, kültürel, mistik kimliği ve misyonu bulunan ve korunması gereken bir zenginlik olarak gördüğünü; bu ve benzeri mekânların yasal sistem içinde sosyal, ekonomik ve kültürel olarak çeşitli yollarla desteklenmesinin yerinde ve gerekli olduğunu defalarca açıklamış olup bu vesileyle bir kez daha beyan etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığında bir Alevi bölümü kurulmasını ister misiniz?

Başkanlık, İslam içi inanç ve dini gelenek farklılaşmasını sosyal ve tabii bir olgu olarak görmekle ve bunu yadırgamamakla birlikte, toplumu bu ayrışmalara göre değil, İslam’ın ortak ve nesnel bilgisini merkeze alarak aydınlatmakta, mezhebi, meşrebi, siyasi görüşü ve düşünüşü ne olursa olsun, vatandaşlarımız arasında hiçbir şekilde ayırım yapmadan Kanun’un kendisine verdiği görevleri yerine getirmektedir. 

Diyanet İşleri, İslam içi oluşum ve grupların hepsine, aralarında bir değerlendirme ve karşılaştırma yapmaksızın eşit mesafede durmaya ve bütün vatandaşlarımızı İslam dini konusunda doğru bilgilendirmeye, toplumsal birlik ve bütünlüğü sağlayıcı hizmet sunmaya özen göstermektedir.

Aleviliğin Diyanet içerisinde yapılanması veya Diyanet İşleri Başkanlığının İslam içi inanç gruplarını temsil edecek tarzda yeniden yapılandırılması talebi, üzerinde herkesin dikkatlice düşünmesi gereken yeni bir durumdur. Bu tür talepler dikkate alındığında, o zaman İslam içi grupların her birinin kendine has bir yapılanma için teşebbüs edeceğinin ve sivillik ve özgürlük adına kendine yurtiçinden ve dışından destek bulacağının da bilinmesi gerekmektedir.. Bunun için de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevcut yapısının gözden geçirilmesi, toplumdaki dini-sosyal ve dini-kültürel oluşumlara ve gruplara göre hizmet sunması veya bunların Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde temsil edilmesi talebi, sadece Diyanet İşleri Başkanlığını değil; 85 yıllık Cumhuriyet dönemi kazanımlarımızla birlikte devlet yapımızın ve siyasal sistemimizin bütün unsurlarını ilgilendiren ve çok yönlü olarak tartışılması gereken önemli bir konudur.

Alevi örgütleri, Alevilere ilişkin tanımlamaların Alevilerle birlikte yapılmasını istiyorlar. Başkanlığınız bu talebi nasıl karşılıyor?

Alevilerin hangi örgüt tarafından ne ölçüde temsil edildiği tartışması bir tarafa, Alevilerin din kültürü dersinin okutulmasına veya zorunlu oluşuna ne nisbette karşı olduğuna dair kesin yargıda bulunmanın zorluğu ortadadır. Din kültürü ders kitaplarında Alevilikle ilgili yeterince ve doğru bilgilerin yer alması elbette gereklidir. Bunu da belirlerken Alevilerin kendilerini nasıl algıladıkları ve tanımladıkları kuşkusuz önemlidir. Ancak bu konuda tabanı temsilde ve sözcülüğü belirlemede çok ciddi sıkıntılar bulunduğu için, alan araştırması şeklinde yapılacak bilimsel çalışmalar daha güvenilir sonuçlar verecektir.

Bilimsel ve objektif yaklaşım dışında kişiler, örgütler veya kurumların bir tanımlama yapması sağlıklı bir sonuç doğurmayabilir. Bu yolla bir tanım yapıldığı zaman kişiler ve gruplar, kendileri hakkında lehte veya aleyhte yargıda bulunulduğu algısına kapılabilirler ve yapılan tanımlama kendi kanaatleriyle uyuşmuyorsa kendilerini dışlanmış hissedebilirler.

Alevi köylerine cami yapılması eleştiri konusu oluyor, sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?

Ülkemizde camiler, vatandaşların katkılarıyla şahıslar ya da dernekler gibi özel ve tüzel kişiliklerce yapılmaktadır. Başkanlığımızın görevi, inşası tamamlanmış camilerin ibadete açılış beratlarını vermek, camileri yönetmek, denetlemek ve din hizmetinin sunulmasını sağlama amacı ile kadro taleplerini karşılamaktır. Zaman zaman dile getirilen ‘Başkanlığımızın Alevi köylerine kendi istek ve önerileri olmadan, cami inşa ettiği ya da ettirdiği’ yönündeki iddiaların gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki, Anadolu’da Alevi vatandaşlarımızın yaşadıkları farklı yerleşim yerlerinde, içlerinde eski tarihlerde yapılan ve tarihi değeri olanlar da dahil, bir çok cami bulunduğu, ayrıca pek çok Alevi vatandaşımızın köylerine ya da yerleşim yerlerine kendi istekleri ve sivil inisiyatifleriyle cami yapmakta oldukları göz önüne alınırsa, bu konuda tek tip ya da genellemeci bir kabulün doğru olmayacağı kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Prof. Dr. İzzet ER / Diyanet İşleri Başkanı a. Başkan Yardımcısı

YARIN: AABF Başkanı Turgut Öker, Almanya’da Alevi dersleri nasıl kabul edildi

Alevilerin Tarihinden (6)

1938 Dersim Ayaklanması...

Dersim İsyanı şu anki adıyla Tunceli ilinde 1938 yılında meydana gelen geniş kapsamlı isyandır.

Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim’de, Tanzimat ilanından sonra merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelerine karşı sık sık ayaklanmalar oldu (1847, 1877-78, 1885, 1892, 1893-95, 1907, 1911, 1916).

Yörenin doğal koşulları ve toplumsal yapısı, merkezi yönetimlerin otorite kurmasını büyük ölçüde engelledi. Buralarda özerk yönetimler varlığını sürdürdü. Cumhuriyet döneminde burada devlet gücünü etkin kılmak amacıyla da müdahaleler yapıldı.

1930’ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ayaklanmalar bastırıldıktan sonra, 1935’te 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin idaresi hakkında özel bir kanun çıkarıldı. Buna göre Tunceli iline bir askerî vali atanacaktı. Aynı zamanda dördüncü genel müfettiş sıfatını alan valinin  geniş yönetsel, askeri ve yargısal yetkileri vardı. Gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.

Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında olaylar çıktı. Başbakan İsmet İnönü, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının bölgenin uygar bir hale getirilmesini amaçladığını söyledi. Yöre halkı ise bunun kimliklerine yönelik yeni bir saldırı olduğu inancındaydı.

Seyit Rıza önderliğinde, bölgedeki baskılar yapıldığı iddiasıyla yeni bir ayaklanma patlak verdi. Ayaklanmaya Kureyşan aşireti dışında Haydaran, Yusufan ve Demenan aşiretlerinden oluşan yaklaşık 6,000 kişilik bir ayaklanmacı grubu katıldı.

Ayaklanma 20-21 Mart gecesi Harsik köprüsünün yıkılması ve köprüyle Kahnut bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesiyle başladı. Mart-Nisan 1937’de olayların genişlemesi üzerine general Abdullah Alpdoğan komutasında başlatılan askeri harekât, 13 Eylül 1937’de sona erdi. Ayaklanmacıları 3 uçak filosu bombaladı. Yöre halkının bir kısmı başka illere sürgün edildi.

Askeri harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937’de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak olaylar durulmayınca 1938’de yeni bir ayaklanma çıktı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekât sonunda Eylül 1938’de ayaklanma tamamen bastırıldı.

Binlerce Kürt-Alevi yaşamını yitirdi, yüzlerce aile sürgüne gönderildi.

Yarın: Aleviler 1950 seçimlerinde DP’ye oy verdi

***

Gazili Dede

İSMAİL SAYMAZ

Karışmıyorlar şimdi, o kadar!

Erzurumlu Mehmet Bulut, Gazi Cemevi’ne bağlı bir dede. Gazi Cemevi’nin Boğazköy, Haraççı, Habipler ve Taşoluk’ta kurduğu şubelerde toplanan Alevilerin cemlerini yönetiyor.

Aslında klasik Alevi geleneğinde, bir dede yalnızca kendi taliplerinin dinsel ihtiyaçlarını karşılarken, kentleşmeyle bu, ölmeye yüz tuttu. Şimdi, derneğin atadığı dede birçok Alevi’yle ilgilenebiliyor.

Erzurum’da olsaydınız başka bir dedeye bağlı Aleviyle ilgilenmezdiniz. Şimdi bu ilişki ortadan kalktı. Peki yerine ne geçti? 

Klasik dede-talip ilişkisi artık yok diyemeyiz ama o duygular hemen hemen kayboldu. Şimdi herkesin dedesiyiz. Süreç öyle işledi.

Olumlu yanları nedir?

Talibimden hariç insanlara da ulaşabiliyorum.

İbadetlerde değişiklik oldu mu?

Amasya, Tokat, Erzurum ve Tunceli’de yapılan cemler farklı olurdu. Geçmişte, yöresel cemlerden hariç, genele hitap edebilen, karma, hem o insanı hem de öbürünü incitmeyen bir cem olgusu geliştirdik. Bu da kabul gördü. Yerel farklılıklar kayboluyor ama burada ayrı bir cem salonunda herkes kendi cemini yapabilir.

Öğretide sorun var mı?

Bizim ilahiyat düzeyinde okulumuz yok. Hacı Bektaşi Veli’nin, imamların getirdiği İslami anlayışı tamamen hayata geçirebilecek, okunup mezun olunabilecek bir okula ihtiyaç var.

Size yönelik olumsuz bakış sürüyor mu?

Tabi ki sürüyor. (AKP’yi kastederek) Ne kadar şirin görünse de inanmıyorum.

Bu bakışta hiç değişiklik olmadı mı?

Var, şöyle var: Daha önce semtimizden geçmeyen insanlar, şimdi yaptıklarımıza ses çıkarmıyor; bu değişim var. Ne yaparsa yapsın, diyor.

Bu neden kaynaklanıyor?

Karşısında güç gördü. Güçlüyüz biz. Derneklerimiz ve vakıflarımızla beraber varlığımızı ifade etmeye başladık. Bunu kabul etmek zorundalar. Çünkü dünya kabul etti.

‘Alevilik Açılımı’na nasıl bakıyorsunuz?

Keşke Reha Çamuroğlu, buna girmeden önce vakıflarla müzakere yapsaydı, en azından diyaloga girseydi... Tepeden inme hareketler hoş değil. Matem ve Muharrem ayında lüks bir otelde yemek yemek inancımızda hoş karşılanmaz.

AKP, Alevilerde taban bulabildi mi?

Belki bireylerde bulmuş olabilir ama geniş çevrede bulamadı. Biz sosyal demokrat bir toplumuz.

Kanaatinizi ne değiştirir?

Eğer devlet bizi vatandaş olarak görüp, eşit haklar tanısa,  gerekli hizmetler verirse uzatılan eli geri çevirmeyiz. Biz ikrarlı insanız.

Gazili bir Alevi evlenirken, işe başvururken, kamuda bir iş hallederken rahatlıkla “Gazili ve Aleviyim” diyebiliyor mu?

Maalesef orada bir değişik olmadı. ‘Aleviyim’den ziyade Gazili olmak daha fena...

RADİKAL - 15 Kasım 2008

Basında Aleviler Haberleri

Can Dündar: Aleviler tarih yazıyor!
Hilal Nesin’e sistematik saldırı
Alevi Kadınların ilk ve tek dergisi PELGÜZAR