AK Parti milletvekili Reha Çamuroğlu: Alevilerin meselesini gündeme getirmek istedik
ORAL ÇALIŞLAR
“Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu ve İstanbul Müftüsü Çağrıcı, ‘Cemevleri ibadethane değildir’ dediler. Yüz binlerce insan ‘Burası ibadethanedir’ diyorsa orası ibadethanedir.”
AK Parti milletvekili Reha Çamuroğlu Alevi dünyasının tanınmış isimlerinden. Siyasi tercihleri nedeniyle bazı çevrelerin sert eleştirilerine uğradı. Yılbaşında AKP’nin “Alevi açılımı”na önayak oldu. Ancak, o ‘açılım’dan geriye pek de bir şey kalmadı. Çamuroğlu ile ‘Alevi açılımı’nın kaderini ve Aleviler arasında sürüp giden tartışmaları konuştuk.
Başbakan’ın da katıldığı 11 Ocak 2008 tarihinde ‘Alevi iftarı’ diye ifade edilebilecek bir buluşma yaptınız. Bu buluşmada oldukça umutlu açıklamalarınız oldu. Aradan geçen 11 ay içinde o toplantının ürünleri ne oldu ve o toplantıdan sonra neler oldu?
Biz Alevilerin meselesini gündeme getirmek istedik. Gündeme de getirdik. Türkiye aylarca Alevilerin meselelerini tartıştı. Her çeşit görüş ortaya çıktı ve bunlar paylaşıldı. Bu çok olumlu bir süreç oldu. Türkiye’de artık Aleviler diye bir takım insanların olduğu, bunların problemleri olduğu, bunların çözülmesi gerektiği noktasında zemin oluştu.
Kamuoyunun gündemine getirmek açısından mı?
Sonucu ne olursa olsun çok önemli bir süreç başlattığımızı düşünüyorum. Bu meseleleri Türkiye’den ayrı düşünemeyiz. Sayın Başbakan’a bu Alevi açılımı meselesinde çok baskı geldi.. Arkasından başörtüsü için Anayasa değişikliği karmaşası geldi. Sonra kapatma davası geldi. Ondan sonra da Ergenekon soruşturması patlak verdi. Ondan sonra birbiri ardından terör olayları meydana gelmeye başladı. Türkiye böyle bir sürece girdi. Bu süreçte, özel olarak Alevi meselesinin üstüne gidilmesi ve bunun gündeme getirilmesinde sayısız risk vardı. Hem siyasi risk vardı, hem de sayın Başbakan açısından böyle bir mesai mümkün değildi.
O noktada, benim Genel Başkan Danışmanlığı’ndan istifam o aradaki ince çizgidedir. Bana göre daha yapılabilecek şeyler vardı ve buna mesai ayırabilecek kadrolar da vardı Ak Parti’de. Ama, Sayın Başbakan yakından izlemek ister bütün meseleleri. Onun da böyle bir mesaisi yoktu. Ben, bu süreçte partinin, hükümetin meseleye ilgisiz kaldığını düşündüm. Şu anda da böyle düşünüyorum.
Hükümet bu 10 aylık süre içerisinde ne yapsaydı iyi olurdu?
Mesela 2009 bütçesinden dini hizmetler için bir miktar ayrılabilirdi. Kültür Bakanlığı’nın emrine bu para verilebilir. Kuşadası Belediyesi’nin cem evi konusunda yaptığı gibi hoş bir girişim olurdu. Kalıcı bir giriş olurdu. Bu belediye kararına da benzemez. Bütçeye para konması.
Dini hizmetlerden söz ederken, Alevilerin dini hizmetlerinden mi bahsediyorsun?
Bakın ben Alevi kültür hizmetleri demedim. Dini kültür hizmetleri için bütçeden bir fon ayrılır. Bu proje bazında ilgili cemaatlere, gruplara aktarılır. Ama bu tabi ki Alevileri de kapsayacaktır. Bunun için de önemli bir kalem Aleviler olacaktır. Bu, iyi bir adım olabilirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevilere yönelik eleştirilebilecek ne gibi çıkışları oldu?
İki yetkili ağızdan ‘Cemevleri ibadethane olamaz’ diye bir açıklama oldu. Biri Sayın Bardakoğlu, bir diğeri de İstanbul Müftüsü Sayın Çağrıcı. Bu açıklamalar kendi itikatlarının gereği olabilir. Ama bu insanlar aynı zamanda devlet görevlisi, bürokratlar ve devlet adına açıklama yapmış oluyorlar. Binlerce, yüz binlerce insan ‘Burası ibadethanedir’ diyorsa, orası ibadethanedir. Demokratik bir ülkede bunu tartışamazsınız. Bunu söyledikleri anda mesele bitmiştir.
Meclis Genel Kurulu’nda gündem dışı bir konuşma yaptım. Şunu söyledim. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, itikatınıza uyar ya da uymaz cem evleri ibadethanedir. Dünyanın her yerinde demokratik bir iktidar, demokratik bir hükümet bu tarz talepleri karşılamakla yükümlüdür. Biz Müslüman’ız. Bunu özellikle vurguluyorum. Ama bizim Müslümanlığımızı, kendilerinin Müslümanlık anlayışından çok temel farkları var. Dolayısıyla, geçen sene bu süreçte bizim Aleviler nezdinde çok önemli fırsatlar kaçırdığımızı düşünüyorum. Bu fırsatları hükümet değerlendirecekti. Bunları değerlendirememiştir. AKP parlamento grubunu ben tanıyorum. Bu parlamento grubunun çok önemli bir çoğunluğu bu söyleyeceğime çok aktif destek vermiştir.
Cem evleri ibadethanedir diyorsun, Kuşadası Belediyesi gibi?
Orda biraz problemlerimiz var yalnız. Belediye meclisi bunu söyleyebilir de, Parlamento bunu söylediği zaman bazı problemler çıkar. Ben konuşmamda CHP’ye bir şey sordum. Genel Kurul’da yaptığım konuşmada. Dedim ki; tüzel kişi olarak CHP, cem evlerini ibadethane olarak kabul ediyor mudur, etmiyor mudur? Grup Başkanvekili Kemal Anadol, ‘Kabul ediyoruz’ diye açıklama yaptı. Bu çok olumlu bir açıklama. Çünkü başörtüsünde bulunamayan uzlaşma, burada bulunabilir. Bu mesele için uzlaşma şart. MHP’siyle, CHP’siyle, DTP’siyle uzlaşma şart. Neden şart? Çünkü çok kıldan ince, kılıçtan keskin bir hukuki süreci üstünde gidip geliyoruz. 1925 tarihli Tekke ve Zaviyeler Kanunu var. Çünkü bu da mesela çok rahatlıkla anti-laik bir girişim olarak gösterilebilir. Bazı Alevi yazarlar, bizim açılımımıza muhalefet eden Alevi yazarlar bunu yazdılar, söylediler.
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karşı bir cereyan mı demek isteniyor?
Tabii. Mesela Rıza Zelyut çıktı dedi ki; ‘Bize bu verilirse Nakşiler de ister, Kadiriler de ister. Biz laikliği istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz’ dedi...
‘AKP bu açılımı yaparken yalnızca Reha Çamuroğlu ve onun belirlediği insanlarla Alevi görüşünün temsilcisi olarak ilişki kurdular. Yıllardır biz hükümetle ve iktidar partisinin yöneticileriyle bu konuda temas kurmak istedik. Hiç yanıt alamadık’ diyorlar.
Bakın tüzel ya da özel biriyle ilişki kurmak istiyorsanız üslubunuza dikkat etmeniz gerekir. Emin Çölaşan hükümetle diyalog kurmaya çalışıyor mu? Hayır. Ama bu arkadaşların hepsi hükümetten bahsederken Emin Çölaşan gibi bahsediyor ama hepsi diyalog kurmak istiyorlar.. Samimi değil. Benim AKP’den milletvekili adayı olduğum zaman bana basında yaptıkları saldırıları bir izleyin. Bu saldırıları yaptığınız biriyle diyalog kurmanız çok zorlaşır. Yani dönek, Hızır Paşa, çamur adam, hain, dönmüş Alevi, Alevi’nin düşkünü... Buna rağmen, biz diyalog kurmak istediğimizi Meclis kürsüsünden söyledik.
Mesela bu yemek sırasında veya yemek öncesinde böyle bir teşebbüsünüz oldu mu? Alevi örgütleri de bu işe katılsın gibi...
Yemeğin kendisi zaten buydu. Ama biz yemeği ilan ettiğimiz andan itibaren her bir yandan ‘vurun kahpeye’ nidalarıyla üstümüze saldırdılar. Diyorlar ki; ‘Reha Çamuroğlu çok sert çıktı’ Reha Çamuroğlu’na ne yapıldı? Sonuçta bir insansınız. İki yıldır korumayla dolaşıyorum.Bu nasıl diyalog? Yani hem diyalog istediğinizi söyleyeceksiniz, hem hakaret edeceksiniz, hem hücum edeceksiniz. Ben Meclis kürsüsünde Şerafettin Halis’e cevap verirken dedim ki; ‘Biz kendisini Alevi olarak tanımlayan tüm STK’lar ile bir görüşme süreci başlatacağız’ Bunun önünü kesmek için Reha Çamuroğlu ‘düşkündür’ dediler. Çünkü görüşme talep etsem ‘biz düşkünle görüşmeyiz’ diyecekler. Mustafa Kemal Atatürk, Hz. Ali’nin reenkarnasyonudur’ derseniz eğer ve bunu siz bir Alevi STK Başkanı olarak söylerseniz çok vahim bir durumdur. Bunu söyleyen Aleviliği bilmiyor. Alevilikte reenkarnasyon yoktur. Alevilikte tenasuh vardır. Tenasuhun da reenkarnasyonla ilgisi yoktur. Arkadaşlar klonlamayla tenasuhu karıştırıyorlar. Böyle bir siyaset algısı,
Alevilik algısı yarın burada binlerce Mehdi, yüz binlerce Kemal, on binlerce de Enver yaratır. Bu arkadaşların hepsi mürekkep yalamış arkadaşlardır. Akıllarını başlarını devşirmelerinde çok büyük fayda vardır.
Niye kızıyorlar sana o zaman bu kadar? Alevi haklarını bu kadar savunurken?
Aslında bunu Ali Balkız söyledi. Danışmanlıktan istifam üzerine dedi ki ‘Reha ile yapamadılarsa, kimseyle yapamazlar’ dedi. Korkuları benim yapabilecek olmamdan geliyor. Çünkü ben Aleviliğinden taviz veren biri değilim. Ak Parti’de de vermem. Ben Başbakan’la cumaya gidip namaz kılmam, gidip içkimi de içerim. İçmemin gerekçelerini sorarlarsa da anlatırım. Niye benim inancımda içki haram değildir?
Çamuroğlu ‘Alevilerin sorunları Ak Parti ile başlamadı ki...’
Diyorlar ki:’Reha Çamuroğlu çok büyük bir hevesle başladı işe ama baktı ki bu iş AKP ile olmuyor. Sonunda danışmanlıktan istifa etti’
Şimdi ben şunu hatırlatmak isterim. AKP 6 yıldır iktidarda. 10-15 yıl öncesine gidelim. Alevilerin cem evleri serbestti. Alevilere karşı hiç kötü bir davranış yapılmazdı. Alevilere karşı ayrımcılık yoktu. Sivas Katliamı sırasında da zaten AKP iktidardaydı. Malatya’da, Maraş’ta, önceki Sivas’ta da AKP iktidardaydı. 1000 yıllık bir sorundan bahsediyoruz. Bu arkadaşlar dalga mı geçiyorlar? Reha Çamuroğlu’nun elinde sihirli değnek, Ak Parti’nin elinde sihirli değnek. Dokundu, çözüldü. Biz bir süreç başlattık ve bu süreci olumlu götürdük. Türkiye’nin Alevilerin meseleleri artık geri gidilemez bir noktaya geldi. Bunu görmüyorlar mı? Bunu itiraf etmek çok mu zor? O açılımdan bir ay sonra, TDK Başkanı beni aradı. Dedi ki; ‘Sayın vekilim, bu mum söndü meselesi her seferinde sorun oluyor. Biz şimdi sözlüğün yeni baskısına gireceğiz. Eğer bir gün gelirseniz Bilim Kurulu’nu toplarım, bu meseleyi masaya yatırırız’ dedi. Gittim ve 2 buçuk saat çalışma yaptık. Orda ‘safsata’ kelimesine vurgu yapan bir cümleyle safsata sözcüğünü sözlüğe koyduk. Kabul gördü. Ardından Alevi örgütleri TDK Başkanı’nı çağırarak ödül verdiler. ‘Safsata’ sözcüğüyle ilgili. Ama benim adım zerre kadar geçmedi. Bizim iktidarımızı bu konuda katı bir tutum içinde olsaydı, bir TDK Başkanı bu konuda bir girişim yapmaya cesaret edebilir miydi? Daha öncesini bilmiyor muyuz? Bugün oy verdikleri CHP Alevilerle ilgili ne yaptı? Diyorlar ki biz Diyanet’in kalkmasını istiyoruz. Olur, ben de insanların uçmasını istiyorum. Türkiye’de yakın bir gelecekte bunun realitesi yok. Bu söylediğiniz pratikte şu anlama geliyor; Diyanet kalkana kadar Alevilerle ilgili hiç bir şey yapılmasın. Yani ilelebet Aleviler için bir şey yapılmasın denilmek isteniyor. Biz bu yolu seçmedik. Biz pratik bazı şeyler yapıyoruz. ‘Bütçeden onlara da verilmesin, bize de verilmesin’ Ne güzel. Bütçeden senelerce verildi. Bu kadar İlahiyat Fakültesi, bu kadar İslam enstitüsü, bu kadar cami, bu kadar vakıf... Affedersiniz, biz Aleviler enayi miyiz? Bütün bunlardan neden vazgeçelim?
Ak Parti konusundaki önyargıları bir sürü şey engelliyor diyorsunuz.
Demokratlığı hiç kimseye bırakmıyor bu arkadaşlar. Sonra bakıyorsunuz parti kapatmada onlar vardı. Kapatılsın diye çırpınıyorlar. Kapatılmayınca dövünüyorlar. Üniversiteli kızlarımızın başörtüyle okuması meselesi gündeme geliyor kıyameti koparıyorlar. Neden düşmanınız mı? Hayır, komşunuz. Böyle bir ikiyüzlülük olmaz ki.
Süreç nasıl devam eder?
Kürt meselesi yerel seçimlere doğru giderken çok yakıcı bir hal alıyor. İster istemez evde de öncelikler sırası vardır. Ben kendime vazife edindim, takip edeceğim. Ama gücüm ne kadar yeter? Yetmez. Gündem öncelikleri varken ülkeyi yönetenleri nasıl ikna edebilirim bilmiyorum.
YARIN: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sorularımıza verdiği cevaplar:
Alevilik felsefi bir açılımdır... Mezhep değil...
*****
Alevilerin Tarihinden (5)
Cumhuriyet yönetimi, Hilafet (Halifelik makamı) ile Şeriye ve Evkaf Bakanlığını kaldırdı (1924). Şerriye ve Evkaf Bakanlığı’nın yerine Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kuruldu.
25 Kasım 1925’te çıkarılan 677 Sayılı Kanunla Tekke, Zaviye ve Türbeler kapatıldı. Bu yasayla cami ve mescitler güvenceye alınırken, Alevi kültür ve inançsal oluşumuyla ilgili “Dervişlik, Müritlik, Seyyitlik, Çelebilik, Naiblik” gibi unvanlar yasaklandı. Sünni mezhebinin öğretisi ve kurumları (Cami,mescit) yasal güvenceye alındı.
Dergahlar kapatıldıktan sonra, bir çok kıymetli eser yağma edildi, bunların yağmadan kurtulmuşları müzelere alındı. Hacı Bektaşi Veli Dergahının bir kısım eşya ve levhaları Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne, bir kısım kitapları ve yazmaları da Ankara’da Milli Kütüphane’ye taşındı. Bir kısım değerli yazmalar da Prof. Dr. Fuad Köprülü’ye geçti. Köprülü bunları o sırada bulunduğu devlet görevi sayesinde kendi özel kitaplığına aktarmak fırsatını buldu, sonradan da Dergah’ın müze olarak açılmasından sonra bu
kitapları geri vermedi.
Dergahlar kapanınca toplantılar evlere taşındı. Hacı Bektaş Veli Çelebileri ile ilişkiler devam etti. Dergahtan icazet alanlar kendi bölgelerinde görevlerini yaptılar. Dedeler o toplumda, cemlerde problemleri çözdü ve düşkünleri kaldırdı. Eğer bu problemler dedeler tarafından çözülemezse, Hacıbektaş’a gelindi, bir cem kuruldu ve problemler çözüldü. 1931’den 1960’lara kadarki dönem yarı gizlilik ve sessizlik içinde geçti.
Yarın: 1938 Dersim’de ayaklanma ve katliam
RADİKAL - 14 Kasım 2008