Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan: Diyanet A’dan Z’ye yeniden yapılandırılmalı
İzzettin Doğan’la kurucusu olduğu Cem TV merkezinde görüştük. Cem Vakfı’nı neden kurdunuz? İslam’ın siyasallaşması karşısında bir uyarıcı olacağına inandığım için.
ORAL ÇALIŞLAR
Profesör Dr.İzzettin Doğan, Cem Vakfı’nın kurucusu ve başkanı olduğu gibi Alevi dünyasının en tanınmış isimlerden birisi. Doğan dede ailesi etkin bir aile. Doğan’ın soydan gelen bir ağırlığı da var. İzzettin Doğan Alevi sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği Ankara’daki mitinge katılmadı ve karşı çıktı
İzzettin Doğan’la kurucusu olduğu Cem TV merkezinde görüştük.
Cem Vakfı’nı neden kurdunuz?
İslam’ın siyasallaşması karşısında bir uyarıcı olacağına inandığım için. Siyasi İslam’ı nötralize edecek akıl ve bilime dayanarak, batı demokrasileri hangi değerlerle devam ediyorsa onunla devam edebilmesini sağlamak amacıyla, Alevi İslam anlayışının Türk halkına yeniden sunulması gereğine inandım.
Siyasi İslam tehlikesine karşı Aleviliğin İslamiyet inancının bu toplum açısından daha birleştirici olduğunu düşünüyorsunuz.
Hayır, çoğulculuğu getirecek. Demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olan çoğulculuğu getirmesi gerekiyordu. Sünni İslam egemen durumdaydı ve yasal himayeye kavuşturulmuştu. Bu veriler karşısında siyasal İslam’ın iktidara gelme şansı vardı. Alevi İslam anlayışını ve diğer İslam anlayışlarını baskı altına alarak da iyiden iyiye yok etme tehdidiyle karşı karşıya gelebilirdi. İslam’ın diğer gelişme modellerine de az çok vâkıf olduğum için bunun demokrasiyi de beraber öldürebileceğini düşündüm. Çünkü laik cumhuriyet ile Sünni teolojinin eğer kendisi iktidara gelseydi beraber yaşama şansı olmazdı. Onlara göre Kuran Tanrı’nın kelamıdır. Onda yanlış olmaz. Öyleyse bütün yasaların ona uygun bir biçimde düzenlenmesi gerekiyor. Ki buna zaten şeriat diyoruz.
Cumhuriyet tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra aslında devletin resmi dininin Sünni-Hanefi olduğunu neredeyse resmileştirdi.
Onu resmileştirdi ama bir şey gözden kaçıyor. O da Mustafa Kemal’in bu devrimi yaparken temeline kültürü koyduğu çok kişi farkında değildir. Atatürk, yeni cumhuriyeti yeni bir kültür temeline dayandırmak istiyordu. Bunun için Türk Dil Tarih Kurumu’nu kurdu. 385 yıl sonra Alevilikle ilgili kitapların yayınlandığını gördük. Tarihte İlk Mutasavvıflar Fuat Köprülü’nün en önemli çalışmalarından birisidir. Orta Asya’dan göçler yoluyla gelen, 13. asırda Anadolu’nun aydınlanma dönemi dediğimiz; Yunus Emre’yle, Hacı Bektaş-ı Veli’yle, Mevlana’yla, daha sonraları Miladi’yle, İkrari’yle, Pir Sultanıyla, yüzlerce binlerce ozanıyla, Baba dedesiyle gerek Rumeli’de gerekse Anadolu’daki insanlarla, Orta Asya göçebe kavimlerinin İslam anlayışı getirildi. Özü esas alan bir İslam anlayışını göçebe kavimlerinin de yaşam biçimlerine uygun olan, daha elverişli olan, statik olmayan bir anlayış getirerek Türk kültür temeline koymak istedi ve öyle yaptı.
Cem Vakfı’nda nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?
Cem Vakfı bir felsefi yaklaşımla kuruldu. Alevi kesimden gelip de, parayla pulla uğraşmak durumunda olan işadamlarının iletişimde oldukları bir vakfı uygun gördüm. 1995’de Cem Vakfı’nı kurduktan sonra televizyonlarda, medyada, benle yapılan röportajlarda Aleviliğin yavaş yavaş gün yüzüne çıkması gibi bir olaya tanık oldu Türkiye. Siz Alevi İslam anlayışını halka sunmazsanız, bu çoğulculuk adına çok büyük kayıp olması bir yana, Aleviliğin Türkiye’de bir güvenlik sorunu olması kaçınılmazdır. Hukuken tanınmayan, devletin ayrımcı muamele yaptığı hiçbir valinin, hiçbir emniyet müdürünün, müsteşarın, genel müdürün dahi kabul etmediği bu nedenle daha çok sosyal demokrat politikalara oy verdikleri için.
Bunları o günkü Sovyetler Birliği’yle uzun bir sınırı olduğunu düşünerek, adeta sakıncalı tehdit unsuru olarak gören bir anlayışın zaman içinde büyük yabancı güçler tarafından rahatça kullanabileceğini, bir destablizasyon faktörü olarak, bir kargaşaya sürükleme faktörü olarak kullanılabileceğini başbakanların tümüne anlattım. Bu açıdan kendilerine sunduğumda büyük bir yanlışın yapıldığını, bu yanlışın devam etmemesi gerektiğini söylediğimde ‘Biz bu açıdan hiç bakmadık’ dediler. Ama 2. randevuda ‘Hocam bu iş olmuyor, aşamıyoruz’ dediler. Hem Demirel, Çiller, Yılmaz hem de rahmetli Bülent Ecevit söz birliği etmişler gibi. Dediler ki ‘Biz Diyanet İşleri Başkanlığı’nı aşamıyoruz. Diyanet Alevileri istemiyor’
Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlı değil mi?
Benim yıllardır savunduğum şudur: Diyanet İşleri Başkanlığı bu haliyle devlet içinde devlet gücünü barındırıyor ve hiçbir siyasi kurumun sözünün geçmediği, onların da üstünde bir statüye sahip. Başbakan Diyanet İşleri Başkanı’nı atıyor. Buna rağmen siz bu ülkede yüz binin üzerinde cami inşa etmişsiniz. Şu anda özel camilerle birlikte 117 bin cami var. Şimdi onlar da bağlandılar. Yüz binin üzerinde de personel istihdam ediyorsanız ve her yıl 2 milyar doların üzerinde parayla destek veriyorsanız, ister maaş adı altında, ister dolaylı biçimde Diyanet İşleri aracılığıyla. İsterseniz, MEB’de zorunlu din derslerinin görülmesi açısından verdiğiniz dolaylı paralar. İmam hatip okullarına verdiğiniz dolaylı paralar. 6-7 milyar dolar tutuyor. Siz böyle bir güçle veriyorsanız, bana göre bu devletin kendini intiharıdır. Yani laik cumhuriyetin yıkılması için bu doğrudan doğruya devletin intiharı anlamına geliyor. Bunu açık açık kendilerine de söyledim.
Siz nasıl bir Diyanet istediniz?
Benim kendilerinden istediğim Diyanet şekli şuydu: Diyanet A’dan Z’ye yeniden ele alınmalıdır. Ben Diyanet’e karşı değilim prensip olarak. Çünkü Mustafa Kemal cumhuriyeti kurarken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurmasını gerektiren şartlar bugün daha ağır şekilde vardır. En azından maaşlar yoluyla bir nüfuz tesisi imkânını elinde bulunduran devlet modeli çok daha iyi olabilir. Diyanet’in ortadan kaldırılması değil, Diyanet’in yeniden yapılandırılması gerekir. Bütün inanç grupları o Diyanet’te özerk biçimde, alt-üst ilişkisi olmadan, kimsenin inancında ‘benim inancım daha yukarıda’ tartışmaları olmamalı. Adam taşa tapıyorsa, onun inancı da odur. İnanç grupları oranında demokratik biçimde temsil edilmelidir. Birinin diğerine üstünlüğü olmadan, kendi alanlarında özerk olmalılar ve devletin denetimi altında genel bütçede tahsis edilecek olan paralarla adil biçimde dağıtılmalı ve dini hizmetler eğer bir kamu hizmeti olarak kabul ediliyorsa, bu şekilde paralar da paylaşılmalıdır. O zaman ne ihlal olur, ne bir şey olur.
Alevileri kim temsil edecek Diyanet İşleri’nde? Bir de böyle problemler çıkabilir.
O kolay bir iş. Biz bunu hükümetlerle konuşurken, kendilerine yardımcı olmaya söz verdik. Çünkü Aleviliğin ocak sistemi üzerine İslam’ı icra eden bir anlayış biçimi var ve 158’e yakın ocak tespit ettik. Tümüne Cem Vakfı olarak ulaştık ve temsilcileri davet ettik.
Onların tümüne ulaşıldı. Hepsi toplandı ve aşağı yukarı 2700’e yakın dede ve baba, Balkanlar da içinde Orta Asya Cumhuriyetlerinden temsilciler istedik, yolladılar ve burada yapılan büyük bir toplantı kendi aralarında yaptıkları seçimle. Bir seçim yapıldı ve o seçimde Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı diye bir teşkilat kuruldu. Bu teşkilat aslında sürekli olması için kurulmadı. Diyanet yapılanması içinde yer alabilir mi diye düşündük.
Bugün, Almanya’ya dede yollandığında, herhangi bir dede ya da baba ihtiyacı olduğunda biz yolluyoruz. Devlet de bizden istiyor.
Devletin tutumu belli. Tüm bunlara rağmen nasıl devletle ilişkiler yürütülebiliyor?
Bunun cevabı çok basit. Devlet bizim devletimiz, biz bunun bilincindeyiz. Bugünün siyasi partisi, dünün siyasi partisi, Ahmet Bey, Mehmet Bey gelip gitmesi bizim bu ülkeye karşı sorumluluk...
Ama bir süreklilik söz konusu devlette.
Evet, bu sorumluluk bilincimizi ortadan kaldırmadık. İnsanlar bir şey için yaşar. Biz de böyle gidelim dedik. Bu karar da böyle verilmiş. Hükümetlere rağmen, biz bu devletin ayakta kalabilmesi için ve barış içinde İslam’ın Arap versiyonunu, Türk halkının İslam anlayışını yansıtmadığını söyleye gide geldik ve devam da edeceğiz. Suudi Arabistan örfleri İslam diye tartışılıyor ve bize dayatılmaya çalışılıyor.
YARIN: AKP Milletvekil Reha Çamuroğlu
***
Alevilerin Tarihinden (4)
Milli Mücadelede Aleviler
Sivas Kongresi dönüşü Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya gelirken Hacıbektaş’a uğradı. Dergâh’ta Çelebi Cemalettin Efendi kendisini tekkenin kapısında karşıladı. Hemen Ankara’ya hareket etmesi gerekirken orada iki gün kaldı.
Çelebi Cemalettin Efendi Milli Mücadeleyi desteklediğini söyledi. İlk kurulan Meclis’te Cemalettin Çelebi Meclis Başkan vekilliğine seçildi. Alevi-Bektaşi yörelerinden birçok ismi Meclise milletvekili olarak çağrılması Aleviler açısından önemli bir sosyal olay olarak kabul edildi.
Cemalettin Çelebi’nin 1921 yılında ölümü üzerine yerine geçen kardeşi Veliyettin Çelebi, Milli Mücadeleye desteklerine rağmen 1925’te tekkelerinin kapatılmasını üzüntüyle karşılamış ve kırgınlık içinde şunları söylemişti: “O ki bizim cem ve cemaatimizi de tarikattan saydı, biz de bunu yapmayız.”
Yarın: Tekke ve Zaviyeler kapatılıyor
***
Alevi dedesi Mustafa Karayünlü ‘Alevilik değişim demektir’
Mustafa Karayünlü, kentte yaşayan bir dede. Daha doğrusu, yakın zamanda yitirdiği babasının mirasını devraldı. Ona dedeliği, kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan sorunları ve çözümleri sorduk.
“Şehirde Alevilik ibadet biçimini değiştirecek, kendini ifade edecek yollar bulacaktır.”
Dedelik nereden geliyor?
Atalarım dedeymiş. Padişahlık gibi soydan gelir.
Köyde dedelik nasıldı, şehirde nasıl?
Dedeler, köyde düzeni sağlayan kişilerdir. Nasıl İslamiyet’te Kuran düzeni varsa bizim de düzenimiz var. Gündelik hayatta ve ibadetler konusunda yol göstericidir. Kurallarımız var. Dede gelir talipleriyle konuşur. Tüm talipleri yargılama yetkisi var. Örneğin; o zamanki toplum tarıma dayalı olduğundan tarlalara tecavüz edenler, insan öldürenler toplumdan tecrit edilirler.
İnsan öldüren zaten hapis yatmaz mı?
Bizde hapislik yok. Aleviler çok uzun süre toplumda tel örgüsüz bir ceza sistemi uyguladı. Suç işleyeni ‘düşkün’ ilan edip toplumdan tecrit etti. Böylece toplumda adil bir sistem oluşturuluyor. Eline, diline, beline sahip olacaksın. Hakka tecavüz etmeyeceksin, haram yemiyeceksin.
Cem köylerde nasıl yaşanıyordu? Hangi aralıklarla olurdu?
Cem köylerde sonbahar ve kış aylarında olur. İnsanların işlerinin olmadığı zamanda, dedenin köye gelmesinden sonra yapılır. Her insan ceme katılamaz. İki çeşit cem var: Görgü cemi, düşkün insanların katıldığı. Herkesin katıldığı genel cemler. Musahiplik cemleri, özel cemlerde verdikleri sözler nedeniyle yapılır. Birinin eşinin ölmesi halinde birbirleriyle kenetlenirler, kız alıp vermezler. Bir nevi kardeş olurlar.
Cemde neler yapılır?
Cemin de kuralları var. Bekçisinden, lokmacısından, ışıkçısından, herkesin duaları var. Duazı imamlar okunur. İslamiyet’te Hz. Hüseyin’in ve Ali’nin gördüğü haksızlıklar dile getirilir. Osman ve Ömer lanet düzeyinde anlatılır. Muaviye ve Yezit’in yaptığı haksızlıklar anlatılır. İbadetin şekli olmaz.
Semah dönülür mü?
Cemin ortalarında semah dönülür.
Hakka erişmenin bir boyutudur. Kadınlı erkekli yapılır. Tevhidler çekilir. Ayağa kalkıp cemin bitiş duası okunur. Sağlık dilenir ve biter.
Şehre gelince ne oldu?
Denetim ortadan kalktı. Kimin neyi nasıl yaptığı ortadan kalktı. Şehir toplumunda daha çok kültürel baza indi.
Dedeliğe ne oldu bu durumda?
Herkes çalışıyor artık. Sadece bir saygıda bulunuyorlar. Şehirde Alevilik ibadet biçimini değiştirecek. 2000 yıllık bir geçmişi var. Alevilik değişmek demektir. İfade edecek yollar bulacaktırlar.
Eskiden Aleviler kendilerini gizliyorlardı. Hâlâ devam ediyor mu?
Ediyor hâlâ. 2000 yıllık bir şey bu.
Kolay kolay değişmez. Alevilerin yüzde 40’ı hâlâ Alevi olduğunu söylemiyor, söylemeye çekiniyor.
Bir kaç yerde, cem evi ibadethane olarak tanınmış örneğin Kuşadası, Didim gibi yerlerde...
Bizim vergilerimizle, bazı camilerde bize inancımızı kötülüyorlar. Biz “incinsen de incitme” geleneğinden geliyoruz. Ama sürekli canımızı acıtıyorlar. Umarım bizim de bir gün canımıza tak deyip kötü şeyler olmaz.
Şehirleşmeye yönelik bir şeyler diyecek misin?
Devletin Kürt ve Aleviler üzerine hep baskısı olmuş. İnsan olan ve insani değerleri bilen herkesin bunların düzeltilmesi için mücadele etmesi gerekiyor.
RADİKAL - 13 Kasım 2008