Aleviler general de olmak istiyor, vali de...
Alevi aileleri ve kanaat önderleri, gençliğin ilgi ve bağlılığını canlı tutmak için özel çaba gösteriyor. FOTOĞRAF: BEHZAT MİSER
ORAL ÇALIŞLAR
Ali Balkız: Nüfus cüzdanında Alevi yazmasını, zorunlu din dersi eğitiminin kaldırılmasını, camilere tanınan statünün cem evlerine de tanınmasını. Alevi köylerine cami yapılmasını ve buralara Sünni imam atanmasını istemiyorlar. Madımak müze olsun istiyorlar, Alevi oldukları için terfileri engellenmesin istiyorlar. General de olmak istiyorlar, vali de, milletvekili de...
Ali Balkız, Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı. ABF Türkiye’deki Alevi örgütlerinin çatı örgütü. Federasyona bağlı 21 merkezi örgüt bulunuyor. Bu merkezi örgütlerin de 150’ye yakın şubesi var. Bu örgütlerde 200 bin civarında üyeden söz ediliyor.
Aleviler ne zamandan beri örgütleniyorlar?
İlk örgütlenme yurtdışında başladı daha sonra yurtiçine sıçradı. 25 yıldır örgütlenme sürüyor. 1993 Sivas katliamı bir sıçrama yarattı. 1963’te Hacı Bektaş Turizm Derneği kuruldu. 12 Eylül öncesi Sivas’ın Banaz köyünde Pir Sultan Abdal Derneği vardı. Yasalar nedeniyle Alevi ismini kullanamıyorduk. 2000 yılında Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği Derneğini kurduk. İçişleri Bakanlığı ismimiz nedeniyle kapatma davası açtı. Bu nedenle 2 sene yargılandık
Neden açıldı kapatma davası?
Bölücülük suçundan açıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı olumsuz, dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay olumlu görüşler bildirdiler. Yargıtay Alevi adının kullanabileceğine karar verdi. 2002’den itibaren Alevi ismini kullanabiliyoruz. Avrupa Birliği yasalarıyla artık problem kalmadı
Alevilerin solla ilişkisi...
Köyden kente göçle birlikte köydeki geleneksel inanç sistemi dağıldı. Dede, dergâh ilişkisi bozuldu. Aleviler solla tanıştılar. Sınıfsal konumları nedeniyle sola yakınlaştılar. Türkiye’de yükselen aşırı dinci yapı, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerinin yükselişi Alevileri korkuttu.
Aleviler kente gelince...
Köyde Aleviliklerini yaşamakta bir sorunları yoktu. Karşı köy Sünni’ydi dere boyunda bayramlaşıyorlardı. Bir tek etkileşim orda olurdu. Fakat şehre gelince Sünni komşu, Sünni okul arkadaşı, daha çok iç içe oldular. Aleviler, biz neyiz nereye gidiyoruz dediler. Kökenlerini, kültürlerini araştırdılar ve dernekleştiler. Şimdi yüzlerce cem evi var. Gençlerimiz, dedenin kim olduğunu, tanrı anlayışımızı buralardan öğreniyorlar.
Neler istiyor Aleviler?
Nüfus cüzdanında Alevi yazmasını, zorunlu din dersi eğitiminin kaldırılmasını, camilere tanınan statünün cem evlerine de tanınmasını. Alevi köylerine cami yapılmasını ve buralara Sünni imam atanmasını istemiyorlar. Madımak müze olsun istiyorlar, Alevi oldukları için terfileri engellenmesin istiyorlar. General de olmak istiyorlar, vali de, milletvekili de.
Tabii ki gizli bir engel var. Aleviler kendilerini saklamak istiyorlar. Ortama uyum için namaz kılıp oruç tutuyorlar. Bu bir baskıdır, korkudur, psikolojik baskıdır. 35 yıldan sonra ancak emekli olduktan sonra cem evine geliyor, bizim derneklerimize üye oluyorlar.
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasıyla dergâhlar da kapatıldı. Alevilerin ibadetleri yasaklandı. Camide imamlar Alevilerin aleyhine propaganda yaptılar. Aleviler asimilasyonla yüz yüze geldiler.
Cumhuriyet Alevileri baskı altına almamıştır. Alevilerin cumhuriyetin ilk yıllarında Aleviliği yaşamaları engellenmedi. Devletle ilgili sorunları yoktu. Askere gittikçe devletle temas kuruluyordu. Devletin politikası Alevileri kucaklıyordu. Mustafa Kemal’in arzusu bizi kucaklamaktı. 8 Alevi vekil vardı ilk Mecliste. Fakat ikinci Mecliste bu sayı 0’a indi. Çok partili rejime geçince oy potansiyeli olduğumuz algılandı. Osmanlılar kellemizi kesiyorlardı. Sünnilerin toplam oyunu alabilmek için hakir görüldük itelendik. Felsefe itibarıyla özümsedik cumhuriyeti.
Cumhuriyet mitinglerine Aleviler büyük destek verdi şeklinde gibi bir görüş var...
Buna katılmıyorum. Herkes eline bayrağını alıp Tandoğan’a giderken Alevi dernekleri böyle yapmadı. Çünkü orda söylenen bir slogan var ‘Türkiye laiktir laik kalacak.’ Biz ise bu ülkenin laik olduğunu söylemiyoruz.
Olanı korumak değil değiştirmek istiyorsunuz yani?
Evet aynen öyle. Diyaneti kaldırmak istiyoruz. Din dersleri kaldırılsın istiyoruz. Cumhuriyet mitinglerinin felsefesi başka bir felsefe.
AKP’nin Alevi açılımına ciddi derecede tepki gösterdiniz...
Ona ciddi tepki gösterdik. Onlara tepki gösterirken aramızdaki farklılıklar ortadan kalktı. O akımın Aleviler için ne demek olduğunu biliyorlardı hiç de yanılmadılar. Hayal kırıklığı bu yüzden olmadı. Alevi önderleriyle görüşmeleri gerekirken onlar seçtikleri bir milletvekili aracılığıyla senaryo yazdılar.
Devletin hafif de olsa Alevilere bakışını değiştirmeye başladı mı?
Küçük belirtiler var, fakat esasa dair bir şey yok. Demirel, Sezer Hacı Bektaş’a geldiler. Abdullah Gül de geliyor fakat bu gelişini diğerlerinden ayrı tutmak gerekiyor. Onun gelişi ayrı oldu. Önceki cumhurbaşkanları bizim misafirimiz olduktan sonra çıkıp konuşurken siz birinci sınıf vatandaşsınız derlerdi. Sonra dergâhta, lokma yiyip giderlerdi. Ama Gül, Hacıbektaş’a gelmeden önce protokol görevlileri geliyor ve töreni biz yöneteceğiz diyorlar. Programı biz sunucağız, biz belirleyeceğiz diyorlar. Bir devlet müdahalesidir. İlk kez oluyor böyle bir şey. Salmanpakoğlu bunu hak etti. Hacıbektaş törenlerini kendi ulusalcı milliyetçi asker çizgisine oturttu, bu törenleri derneklerin elinden aldı. Alevilerin asla kabul edemeyecekleri panelistler, kitaplar, broşürler çıkardı. Şenliği Aleviliği değerlendirme etkinliklerinden çıkıp Aleviliğin asimile edilmesi törenlerine dö-nüştürdü. Yüz binleri bulan ziyaretçi sayısı son dönemde beş on binlere düştü.
Abdullah Gül’ün gelişini protesto ettik yürüyüşler düzenledik. Bizi alana almadılar. Kayseri’den getirdikleri Gül’ün hemşerilerini aldılar. Protesto eden bizdik alkışlayanlar Kayserililer.
Alevi hareketinin temel örgütlenme hedefi nedir?
Dilekçe devri bitti mahkeme devri başladı dedik. Zorunlu din dersi eğitimiyle ilgili olarak AİHM ve Danıştay kararlarını görmezden geldiler. AİHM kararını Başbakanlığın kapısına astık. 13 Haziran’da Başbakanlığa gittik Federasyon olarak kararları anımsattık, dilekçe verdik. Karaların uygulanmasını istedik. Verdiğimiz dilekçenin takibini internetten yapabileceğimiz söylendi. Milli Eğitime gönderilmiş. O da Talim Terbiyeye yollamış. Orası da kitapları yazan birine göndermiş.
Zorunlu din dersleri Anayasada var, bunun için Anayasanın da değiştirilmesi gerekmiyor mu?
Tabii öyle. AİHM’nin kararı bu kitapla inanç özgürlüğü açısından bu ders okutulamaz diyor. Biz hem müfredatın değiştirilip, Alevilikle ilgili kısımların Alevi eğitmenler tarafından yazılmasını istiyoruz. Avrupa da olduğu gibi yapmak istiyoruz. AİHM kararından hemen sonra Bakan Çelik, çıkıp ‘bu dava önceki müfredatla ilgili olarak açılmıştı biz değiştirdik, Aleviliği artık okutuyoruz dedi. Kitabı açıp baktığınız da ne şekilde okutuluyor diye, korkunç biçimde Aleviliğin deforme edildiğini, Aleviliğe hakaret edildiğini, komikleştirildiğini görüyoruz. Gazi Üniversitesinden ilahiyatçı Profesörlere, ömürlerini Alevileri asimile etmeye odaklamış insanlara yazdırmışlar kitapları.
Dilekçemize 2 aydır yanıt verilmedi. Bu kez yine Milli Eğitim Bakanlığı önünde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine şikâyet ettik Türkiye’yi. Cevap bekliyoruz.
İdare mahkemesine başvurmadınız mı?
Orada görülen bir sürü aynı şekilde dava var zaten. Her gün dava açılıyor. Bundan 15 günde önce İzmir Torbalı ilçesinde 30 veli dilekçe verdi, ben de aralarındaydım. Okullar açıldığında oturma eylemleri yaptık. AKP hükümeti bunları izliyor tartıştıklarını biliyoruz fakat içselleştiremiyorlar. Açmazda ve çıkmazdalar. Alevi hareketleri hep bir tepkiden doğmuştur. Ne zaman bir engelle hatta daha ileri gideyim bir katliam olduysa o zaman sesimiz çıkmıştır. Can acısıyla tepki olarak doğmuştur. Bunun bir bilinç hareketine dönüşmesi gerekiyordu ki, şu an o aşamayı yaşıyoruz. Sokaktan da bunun dillendirilmesi aşamasındayız.
Yerel seçimlerde solda birlik konusunda bir takım faaliyetler söz konusu.
Biz her zaman solun birlik olmasını istedik. Geçmişten dersler çıkarılması gerektiğini söyledik. Bugün en acil sorun, en yakın hedef AKP’yi süpürüp Ankara Çayına atma fikridir.
Bunu kiminle yapacaksınız CHP ile mi?
CHP’nin akıllandığını 3-4 sene önce ki gibi davranmadığını düşünüyoruz. Karayalçın’ın adaylığı önceden düşünülmezdi. Biz solun en güçlü adayına oy vereceğiz, federasyon olarak.
Bu seçimde de Aleviler yine CHP’yi mi destekleyecek?
Aleviler ve siyaset ilişkisi defolu bir ilişki. Hoş CHP çatısı altında “Ben Aleviyim” diyerek politika yapan kimse yok. Alevi olduğu için aday gösterilen biri de yok. Seçildikten sonra ben Aleviyim, Alevi konusuna değineceğim diyen de yok.
Kürt, Alevi Milletvekilleri var fakat bu konuda duyarlılıkları yok. Alevi örgütlerin tüm talepleri tüm sol ve liberal partilerin parti programlarında var. Ne kadar gerçekçi onu bilemem.
Alevilerin Rönesansı ve AKP İktidarı... (1)
1968 Haziran işgallerinin ardından, yeni bir eyleme girişmiştik. 29 Ekim 1968 Cumhuriyet Bayramından başlayarak Samsun’dan Ankara’ya yürüyorduk. Her zamanki gibi yürüyüşün en başında Deniz Gezmiş vardı. 10 Kasım’da Ankara’da Anıt Kabir’de olacaktık. “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” adını verdiğimiz bu yürüyüş sırasında geceleri köylerde kalıyorduk.
Hiç bilmediğimiz bir yörede bilmediğimiz bölgelerden geçiyorduk. Dikkat ediyordum, yürüyüşteki arkadaşların çoğunluğu çevredeki Alevi köylerini arıyor ve orada kalmayı tercih ediyorlardı. Çünkü Aleviler biz solcu gençlere daha sıcak davranıyorlardı. Orada kendimizi daha güvende hissediyorduk.
Sol harekete destek
Aleviler, o yıllarda yükselen ve gelişen sol hareketin önemli dayanaklarından birisi haline gelmişti. Alevilerle sol arasındaki ilişki, daha çok sol örgütlerin lehine, onlara destek vermek şeklinde sürdü. 12 Eylül sonrası ise bu ilişki biçim değiştirdi. Alevilerin kimlik talebiyle ortaya çıkmaları, artık yeni bir durumu ifade ediyordu.
Ülkemizdeki toplumsal değişim ve dönüşümün en önemli göstergelerinden birisi toplumsal grupların ‘kimlik’ talepleri. Kürtler, Aleviler, İslamcılar, Ermeniler, Süryaniler, son 20 yılımıza damgasını vuran sözcükler...
Bu kimliklerin hepsi bu toplumun içinde yaşıyorlardı, ancak kimliklerini öne sürerek ortaya çıkmıyorlardı. Onlar ya görünmüyorlardı, ya da görmezden geliniyorlardı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, solu ve özgürlük taleplerini silindir gibi ezerken, aynı zamanda yeni filizlenen kimlik talepli tepkilerin de tohumlarını ekiyordu. Bu yeni dönemin ilk sert rüzgârı Güneydoğu’dan esti. Son 25 yılımıza damgasını vuran PKK odaklı çatışmalar hâlâ bir çözüme ulaşmış değil. ‘Kürt kimliği’ talebi ise orta yerde duruyor.
İkinci ve dikkat çekici atak ise Alevilerden geldi. 1980’li yılların ortasından itibaren ‘Pir Sultan’, ‘Abdal Musa’, ‘Hacıbektaş’ adıyla Türkiye’nin dört bir yanında dernekler kurulmaya başlandı. Örgütlenmeye paralel olarak Aleviliği anlatan, değerlendiren kitaplar yayımlandı. İlk kez adını duyduğumuz ‘Alevi kökenli’ yazarlar, çok satan kitaplar yazdılar.
Yurtdışında yaşayan Aleviler, Alevi ismini kullanarak örgütler kurdular. ‘Alevi’ sözcüğü artık sakınmadan söyleniyordu. “Ben Aleviyim” diyen insanlar, kendi kimlikleriyle ortaya çıkarak, konuyu kamuoyunun önüne getiriyorlardı. Kendilerine yönelik önyargıları kırmak için seslerini yükseltiyorlardı.
Alevilerin kim olduklarını, hangi taleplerle ortaya çıktıklarını, nereden gelip nereye gittiklerini bizler de yeniden keşfediyorduk. Kapı komşumuz, sıra arkadaşımızdı onlar. Ancak neden bugüne kadar kendilerini gizlemek durumunda kalmışlardı? Neden ‘onların kestiği yenmez’, ‘onlarla evlenilemez’di?
Son 20 yıl içinde Alevilere ilişkin çok şeyler öğrendik. Ön yargılarımız bir ölçüde kırıldı. Onların çektiği acıların, yaşadıkları dışlanmışlığın ne anlama geldiğini kavramaya başladık. Onların istek ve taleplerinin temel insani haklı talepler olduğunu gördükçe, geçmişteki yasakçılığı, baskıları sorgulamaya başladık.
16 yıl önce yazdığım ‘Hz.Ali Muaviye Kavgası’ kitabımda ‘Bir Alevi Rönesansı’ yaşandığından söz etmiştim. O zaman henüz Aleviler sahneye kendi kimlikleriyle yeni çıkmışlardı. Bir TV programında Alevileri karalayan sözler sarf eden bir TV sunucusu ve TV kanalı, Alevilerin protesto gösterileriyle karşılaşmıştı.
Ve artık sahnedeler
Artık Aleviler sahnedeydiler. Alevi Rönesans’ının son yirmi yıl içinde daha da derinleştiğini ve yeni boyutlar kazandığını düşünüyorum. Artık Aleviler var. Ancak devlet onları nereye koyacak, hangi kimlik altında taleplerini yerine getirecek, şimdi bunlar tartışılıyor. Geçen yıl Diyanet İşleri Başkanlığı Alevilerin bazı temel kitaplarını yayımladı. Bu yayına Aleviler itiraz ettiler. Diyanet İşlerinin önce Alevilik konusunda bir netlik kazanması gerektiğini ifade ettiler. Kendi kitaplarını kendileri yayımlayabilirlerdi.
O günlerde yazdığım ve Diyanet’in bu tutumunu sorguladığım yazıma dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili Profesör Sami Yeprem’den bir cevap geldi. Yeprem, Diyanet İşleri adına yolladığı açıklamasında Alevilik için şu değerlendirmede bulunuyordu: “Aleviliği mezhep olarak nitelendirmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı görülmektedir... Alevilik, soy-boy-aşiret esasına dayalı sosyal yapıya uyarlanmış, tasavvufi bir oluşumdur.”
Sürecek
Alevilerin Tarihinden-1
Bektaşilerin Osmanlı’nın yayılmasındaki rolleri
Bektaşiler, Osmanlı İmparatorluğunun yayılmasında önemli roller oynadılar. Sınır boylarına giden ilk akıncılar genellikle Bektaşilerdi. Anadolu Alevi Bektaşilerinin, Ahilik, Alplik, Abdallık, Gazilikle de ilişkileri vardır.
Bu mücahit dervişlerin oluşturdukları askeri birliklerde yer almaları, Sarı Saltık, Seyyid Ali Sultan gibi çelebilerin Rumeli akınlarında bulunmaları, Alevilik içinde yer alan Bektaşiliğin Osmanlı’nun kurulmasında ve büyümesinde ne kadar etkili bir güç olduklarını gösteriyor. Osmanlı fetihleri ile Bektaşilik Balkanlara yayıldı.
Her yerde tekke ve zaviyeler açıldı. Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa’nın içlerine ilerlemesinde Bektaşilerin çok büyük katkıları oldu.
Yarın: Celali İsyanları
RADİKAL - 10 Kasım 2008