Aleviler Ne İstiyor? - 1

Aleviler Ne İstiyor? - 1Dışlanmamak için Hacıbektaşlı olduğumuzu bile söylemezdik...Hacıbektaş törenleri topluma açık olarak 1964...

Aleviler Ne İstiyor? - 1

Dışlanmamak için Hacıbektaşlı olduğumuzu bile söylemezdik...

Hacıbektaş törenleri topluma açık olarak 1964 yılından beri aralıksız olarak yapılıyor. FOTOĞRAF: BEHZAT MİSER

ORAL ÇALIŞLAR

‘Yurttaşlar, gizli saklı haberleşerek, evimize gece gelirlerdi. Dedelerin sakalları kesilmiş, akla gelmeyecek bin bir türlü eziyetler uygulanmıştır. Bunlar cumhuriyet döneminde yapılmıştır... Nerelisin diye sorunca Kırşehirliyiz derdik... Şehirleşme bizim geleneklerimizi perişan etti. Çaresi yok, uyum sağlamak zorundayız...’

BAŞLARKEN

Alevi dünyası hareketli.

Alevi Sivil Toplum kuruluşları  7 Kasım’da Türkiye’nin değişik kentlerinde yürüyüşe başladılar.

9 Kasım’da Ankara’da büyük bir mitingle sona erecek bir yeni eylem dönemine girildi.

Bugün binlerce Alevi, Alevi örgütlerinin ortaklaşa düzenlediği “AKP’nin gerici uygulamaları”nı protesto etmek amacıyla miting meydanındalar.

Bu yazı dizisinde Alevi dünyasında neler oluyor sorusuna cevap aradık.

Boynuna Hazreti Ali’nin kılıcı Zülfikar’ı takan gençler hangi kimlik talebini ve hangi tepkiyi dile getiriyorlardı?

Cem evleri, dergâhlar, TV kanallarıyla Alevi dünyası bir canlılık yaşıyor. Bu canlılığın arkasında hangi toplumsal talepler yer alıyor?

Geçmişte bir köylü topluluğu olan Aleviler, şimdi şehirlerde, yeni bir değişim ve dönüşüm yaşıyorlar? Bu değişim ve dönüşümün ne gibi sonuçları oluyor?

Aleviler, geleneklerinden ve inançlarından uzaklaşıyorlar mı? Yeni bir kimlikle yeniden kendilerini tanımlıyorlar mı?

Alevilerin çok değişik temsilcileriyle bu yeni dönemi konuştuk. Hacıbektaş’taki yeni tartışmalardan, Alevilerin siyasetteki yeni yerlerine kadar aklımıza gelen, merak ettiğimiz her konuyu onlara sorduk, onlardan öğrenmeye çalıştık.

Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’e destek veren Hacıbektaş Postnişini Cemalettin Çelebi’nin torunu Veliyeddin Ulusoy’la Hacıbektaş’ta konuştuk. Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, Cem Vakfı Başkanı Profesör Dr. İzzettin Doğan, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Turgut Öker, Ehlibeyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Alevi araştırmacı AKP milletvekili Reha Çamuroğlu, sendikacı yazar Yaşar Seyman, YOLTV Yönetim Kurul Başkanı Necdet Saraç, YOLTV’den Birsen Temir, Alevi tarihine ilişkin araştırmalarıyla tanıdığımız Kelime Ata, TBP Genel Başkanı Mustafa Timisi, Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, ve “Alevilerin Kemalizmle İmtihanı” kitabının yazarı Cafer Solgun Sultanbeyli Cem evinin kadın başkanı Sadegül Çavuş, Alevi dedesi Mustafa Karayünlü gibi Alevi dünyasının bir çok ismiyle konuştuk.

Alevilerin günümüzdeki halini, sorunlarını, taleplerini, aralarındaki ayrılıkları ve geleceğe ilişkin beklentilerini anlamaya ve sizlere aktarmaya çalıştık.

Bu yazı dizisini hazırlarken Ankara Bürosundan Behzat Miser arkadaşım, Hacıbektaş’a kadar benimle birlikte geldi. Fotoğrafları çekti, söyleşilerin yayına hazır hale gelmesi için çalıştı. İstanbul İstihbarat’tan İsmail Saymaz, Cem evlerini dolaştı, dedelerle, Alevi gençlerle, kadınlarla konuştu. Muhsin Akgün İstanbul’daki görüşmeleri fotoğrafladı. Genç stajyer arkadaşlarımız Olcay Can Kaplan ve Ezgi Demir bantların bir çoğunu çözdüler... Hepsine çok teşekkür ediyorum...

Bu yazı dizisinin Alevi gerçeğinin kavranmasına yardımcı olması dileğiyle...

Mustafa Kemal, Milli Mücadeleyi örgütlemek için Anadolu’ya geçtiğinde en büyük desteklerinden birisini Hacıbektaş dergâhının postnişinlerinden aldı. Cemalettin Çelebi(Ulusoy) Mustafa Kemal’i dergâhın kapısında karşıladı. Milli Meclis’in ilk başkanvekili de olan Cemalletin Çelebi ölünce yerine kardeşi Veliyeddin Çelebi geçti. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına ilişkin kanun çıkarılınca Hacıbektaş Dergâhı da kapatıldı. O dönemin postnişini Veliyeddin Çelebi, Cumhuriyet yönetiminin uygulamasına sitem ederek içine kapandı.

Şu anda dergâhın postnişini olarak kabul edilen ve Alevi dünyasının en saygın isimlerinden Veliyeddin Ulusoy, Cemaleltin Çelebi’nin ve Veliyeddin Çelebi’nin torunu. Kendisiyle Hacıbektaş’taki evinde onun deyimiyle dem (evde hazırlanmış şarap) içtik ve söyleşiye başladık.

Milli Mücadele başlarken dedeniz Atatürk’ü Hacıbektaş’ta misafir ediyor. Postnişinlik ne demek?

Biz, dedelik kurumunu kontrol eden müesseseyiz; dedeleri atayan, azleden ve onları kontrol eden. Osmanlı’nın kuruluşunda da Alevi-Bektaşi düşüncesini hâkim olduğunu görüyoruz. Felsefe olarak, düşünce olarak Osmanlı’nın kuruluşunda da, yakın tarihimizde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ailemizin yeri var.

Siz, burada mı doğdunuz, burada mı yaşıyorsunuz?

Hacıbektaş görünüm itibarıyla çok şahane bir yer değil, ama her nedense buraya bizi çeken bir şeyler var. Hem aile bağları olarak var, hem nereye gidersek gidelim dönüşümüz buraya. 11 yıl kadar Almanya’da kaldım; sonra buraya döndüm...

Atatürk, buradan Ankara’ya giderken Cemalettin Çelebi’nin atlı adamlarının koruması arasında gittiğini bilmem biliyor muydunuz? Cemalettin Çelebi, maddi olarak neyi varsa Atatürk’e veriyor. Çok kıymetli bir taş varmış. Bu taş, Balkan Harbi sırasında ailenin sigortası olarak kullanılmak üzere muhafaza ediliyormuş. Cemalettin Çelebi’nin ölümünden sonra o taş da yok. Hiç şüphesiz, hiç tereddütsüz Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’e vermiştir. 

Cumhuriyet döneminde neler yaşadınız?

Bir duyduğumuz var bir de yaşadığımız. Duyduğumuz şöyle; şimdiki belediye binasının olduğu yerde jandarma karakolu var. O zamanki nahiye müdürü  buranın kralı ve kraldan fazla kralcı. Ailemi kontrol ediyor sürekli, isyan edeceklermiş gibi haftada bir baskın uyguluyor. Veliyeddin Çelebi ile yani dedemle Atatürk’ün arasında çok iyi münasebetler olmasına rağmen, ben halen hayret ediyorum neden Atatürk’e bir telgraf çekilmedi diye. Kayseri-Ankara karayolu üzerinde bizim bir çiftlik vardı, şimdi bize ait değil. Yurttaşlar, gizli saklı haberleşerek, evimize gece gelirlerdi. Sakalları kesilmiş, akla gelmeyecek bin bir türlü eziyetler uygulanmıştır. Bunlar cumhuriyet döneminde yapılmıştır.

Hacıbektaş’ta açıktan kendinizi ifade ederek toplanmaya başlamanız kaç yılındadır?

60’lı yıllardır. O zamana kadar gizli, saklı, çekinerek toplanılırdı... Nerelisin diye sorunca Kırşehirliyiz derdik. Babam, Yozgat’ta çalışırken, ben çocuktum altı yaşlarında. Komşular gelirdi, nerelisin diye sorarlardı, Kırşehirliyim derdim. Hacıbektaş söylenmezdi. Yine 50’li yılların sonunda ben Kayseri Lisesi’nde yatılıyken Ramazan geldi, dediler ki, “Kim oruç tutacak?” Herkes kaldırdı, biz de kaldırdık parmağımızı. Biz inat ettik, sonuna kadar tuttuk. Hayatımın ilk ve son Ramazan orucudur.

Ali Celalettin amcam Hacıbektaş Tanıtma Derneğini kurduktan sonra açılım oldu. Törenlerin falan mimarıdır o. O zamandan sonra yavaş yavaş açılmaya başladık.

Şimdi ne düşünüyorsunuz?

Çok tehlikeli bir dönemden geçtiğimize inanıyorum ben. Çünkü, bizi asimile etmek isteyen çok güç var. Fethullahçılardan tutun, Diyanetten tutun, Alman Katolik Kilisesi, İran... bin yıl o kadar o kadar zulme dayandıktan sonra... Şimdi gevşedik galiba! Şehirleşme bizim geleneklerimizi perişan etti. Çaresi yok, uyum sağlamak zorundayız; bir bocalama dönemindeyiz. Bizim örgütlerimiz ne yazık ki birliği temin etme yolunda pek adım atmıyorlar. Hepsiyle de aynı mesafedeyim. 

Törenler 1964’den beri yapılıyor. İlk törende izinli gelmiştim. Aile içinde muazzam bir çalışma. Amcam o zaman dernek başkanı... Bütün Türkiye’den insanlar geldi. Zemzem suyu şişeledik; etiketler yapıştırdık. Şimdikiler böyle değil, biraz yapay. Gerçekten de biz, çok şey kaybettik. Bir bu şehir göçünden, bir de gerçekten bu yola emek vermiş, dedelerin, sadıkların, aşıkların inkâr edildiği, kovulduğu bir dönem yaşadık. Bizim yaşantımızda da sol vardır; o bölüşmüşlük vardır. Bizim yaşantımızda o sosyal bölüşüm vardır, onun için de biz solun yanındayız. 

Kurumlar nasıl işliyor, mesela dedelik kurumu...

Aynı şeyler devam ediyor ama o 15.asrın sonundaki dönemde olduğu gibi Hacıbektaş Dergâhının ‘Serçeşme’ olduğu ve bütün dergâhların buraya bağlı olduğu gerçeği şimdi ne yazık ki yaşanmıyor. Nasıl yaşanmıyor; bölünmüş. Osmanlı bizi parça parça etmiş, üç ana gruba bölmüş. Bunlar, Babagan kolu, Çelebi kolu (Benim mensup olduğum) ve Dedegan kolu. Dedegan kolunun büyük bir kısmı bize bağlıdır. Bize bağlı olmayan Dedegan kolu da vardır. Üç ana grupta toplanıyoruz. Bize bağlı olan dedelerin kontrolü yine bizde devam ediyor. Yıllık belgeler veriyoruz yine onlara. Bunlar da iki grupta olur; birisi direkt bağlı olan buraya, diğeri ise dedeler kanalıyla bağlı olan Alevi-Bektaşi toplumu. Direkt bağlı olanlara istediğiniz dedeyi gönderirsiniz belgelerle. O gider orada görevini yapar gelir. Öbür taraftan da kendi taliplerine giderler; kendi taliplerini görgüden geçirir, hizmetlerini yaparlar.

Bunu ne zamandan beri yapıyorsunuz?

Bu gelenek, Hacıbektaş Veli’den beri devam ediyor. Halen de devam ediyor, gizli saklı devam ediyor. Mevcut yasarımıza göre dedelerin ibadet ettirmesi suçtur. Yasalaşmasını istiyoruz. Laikliği koruyarak yasalaşmalı. Bu tarihi gerçekse eğer, bu devam etmeli. Yasaklasanız da devam edecektir. Nereye kadar yasaklayacaksınız ki? Bu bir gelenek... Şimdi biz dedemize görev verdiğimizde talip soracak o belgeyi. “Sen gittin, yundun, yıkandın mı?” diyecekler. Bunu bir Hacıbektaş Dergâhı yapıyor, Eskişehir’deki dergâh yapıyor mu, bilmiyorum. Babagan kolu çok farklı, bilmiyorum.

‘Alevilik  günümüz koşullarına uyarlanmalı’

Şehirlerde cem evleri kuruluyor, çeşitli dergâhlar var. Bunlar ne anlam ifade ediyor?

Bu bir tepki bence. Sivil toplum örgütleri kurulmaya başlandı; beraberinde de cem evleri de yapılmaya başlandı. Tamam yapılmalı ama bunlar cami gibi, mantar gibi çıkmamalı. Önemli olan onun içindeki insanların yetişmesi, bu daha önemli. Cem evi bir ihtiyaç, bu bir gerçek; cem evleri sırf ibadet yeri olarak kabul edilmiyor; yani bir kültür evi niteliğinde. Orada bir düğün de yaparsınız, bir yemek verirsiniz, ibadet de yaparsınız.  Her türlü toplumsal ihtiyacın giderildiği yerler olarak biz onu görüyoruz, işin gerçeği de o zaten.

Alevi örgütlenmelerine ne diyorsunuz? Destekliyor musunuz?

Tabii destekliyorum. Bugün Avrupa’nın en büyük örgütü bizim Alevi Bektaşi Konfederasyonu. Bugün Avrupa Parlamentosu’nda ağırlığı olan bir sivil toplum örgütü... Bugün 50-60 bin kişiyi sokağa dökebilecek bir örgütümüz var. Haa, Konfederasyon başkanıyla yüzde yüz aynı düşüncede miyiz? Olmayabiliriz. Ama onun destekçisi olmak zorundayız.

Hacıbektaş Belediye Başkanı ile Alevi örgütleri arasındaki gerginlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben siyasal bir şey söylemek istemiyorum. Şimdi bakın, Belediye Başkanımızın yaptığı bazı şeyleri tasvip etmiyorum; bu bir gerçek. Ama Hacıbektaş Belediye Başkanı olduğu için de saygı duyuyorum. Hacıbektaş’ımız, biri de ben olmak üzere destekledik ve seçtik.

Fethullahçı Alevi çocukları var mı?

Çok, hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok. Ve bizi beğenmiyorlar, biz yanlış yapıyormuşuz diyorlar. Ama Alevi-Bektaşi olduklarını biliyorlar. Ve pırıl pırıl da zeki çocuklar hepsi. Toplantılarına çağırdılar beni, birkaç defa katıldım. Gördüğüm farklı bir takım insanlar oluyor. Sayı olarak bilemiyorum, son bildiğim iki yıl kadar önce yetişmiş doktor, mühendis, avukat, her meslekten olan kalabalık bir grupla bir araya geldim. Onlarla bir kadeh şarap içemezsiniz. Onlarla, “Aşk olsun, aşkın cemal olsun” diyemeyiz. Veyahut da cemde gönülleri birlememiz mümkün değil.

Hacıbektaş Dergâhı’na girdim. Orada cami var, ibadet etmek mümkün.

Bence cem yapılmamalı orada. Eskiden cem yapılırmış orada; şimdi müze olarak kalsın ama belediyeye devredilsin. Benim istediğim budur. Bizim örgütlerimiz ailemize iade edilmesini istiyorlar. Müze olarak Hacıbektaş Belediyesi’ne devredilmeli, tabii bu hayal. O zaman Hacıbektaş Belediyesi’nin maddi yönden bir sıkıntısı olmaz. Ora müze olarak kalmalı, ora korunmalı, ora kirletilmemeli. Buna karşılı buraya çok büyük bir cem ve kültür evi yapılmalı. 10-15 bin metrekare. Gelen misafirler orada ağırlanmalı, Hacıbektaş Dergâhı’nın işlevi orada görülmeli. Ama burası tertemiz müze olarak kalmalı.

Alevilik kendini yenilemeli mi ,günümüz koşullarına uyarlanmalı mı?

Bizim geleneklerimiz ve kanunlarımız köy ortamına göre ele alınmıştır. Örneğin musahiplik. Musahiplik, Aleviliğin bugüne gelmesinde çok önemli rol oynamıştır. Ama bugün miadını doldurmuş. İlle de musahip olmak isteyene mani olmam ama ille de ‘yola’ musahiple çıkılacak diye bir şey olmamalı. Buna benzer daha birçok şeyler var. Biz yeniklere çok da açık bir toplumuz, zamanla değişecektir. Toplum, kendi kararının kendisi verecektir.

YARIN: Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız

RADİKAL - 9 Kasım 2008

Basında Aleviler Haberleri

Can Dündar: Aleviler tarih yazıyor!
Hilal Nesin’e sistematik saldırı
Alevi Kadınların ilk ve tek dergisi PELGÜZAR