Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız ile Alevilerin gündemindeki sorunlar ve talepleri hakkında konuştuk
(EVRENSEL) - Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı Ali Balkız, devletin Alevilerin inanç ve değerlerine karşı “kör” olduğunu söyledi. AKP’nin Alevi açılımını “oy bezirganlığı” olarak değerlendiren Balkız, İzzettin Doğan’ın “Nâzım Hikmet’e yapılanları Fethullah Gülen’e yapmayalım” sözlerini eleştirdi. Ali Balkız ile Alevilerin gündemindeki konular üzerine konuştuk.
Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de insanların dini inanışlarını özgürce yaşayamadıklarını söyledi. Ali Babacan’ın bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Müslümanlar nasıl oluyor da Müslümanlıklarını yaşayamıyorlar? Onların inançlarını yaşayabilmeleri için Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana devletin sunduğu olanaklar var. Diyanet İşleri Başkanlığı adı altında devasa bir holding var. Yüz bin personeli var. Yüz bin cami, bir o kadar da mescit var. Kaç tane ilahiyat fakültesi, imam hatip lisesi, kuran kursu var? Diyanet İşleri dışında Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıkların din eğitim ve hizmetlerine ayırdıkları bütçeler var. Zorunlu din dersleri var. Beş vakitlerini kılıyorlar, oruçlarını tutuyorlar, hacca gidiyorlar. Sünni kardeşlerimizin kendi inançlarını yaşamalarının önünde hiçbir engel yoktur. Olsa olsa tek sınır, hacca giderken Suudi Arabistan’ın kotasıyla karşılaşmaları. Babacan buna karşın niye böyle söyledi? Okulda, adliyede, hastanede kadın çalışanlarımız türban giyemedi diye herhalde. O da bildiğimiz, ileriden bu yana devam eden laiklik, kamusal alan tartışmalarından kaynaklanıyor.
Ama Aleviler için böyle mi? Alevilerin devletten maaş alan bir tek dedeleri, ozanları yok. Kaldı ki Alevilerin böyle bir talepleri de yok. Devletten maaş alan dede devletin düdüğünü çalar. Devletten maaş alan ozan devletin sazını çalar. Alevilerin Diyanet İşleri teşkilatında temsil edilmek gibi bir niyetleri de yok. Orada bir makamımız olsun gibi bir talepleri yok. Tam aksine, laiklik gereği Diyanet kurumunun orada olmaması lazım. Her inanç kurumu kendi hizmetlerini kendisi görmeli; bütçesini, kadrolarını, mekanlarını da kendisi oluşturmalıdır.
Alevilerin cemevleri var yüzlerce. Yeni yüzlercesi yapılıyor. Bunların sayısı yakında binlere çıkar. Ama hiçbiri yasal değil, hepsi yasadışı ve gecekondu statüsünde. Özgürlükleri yaşamak ise Babacan’ın buna bakması, buna dikkat etmesi lazım. Aleviler inançları gereği Muharrem ayında Hz. Hüseyin’in Kerbela’da katledilişinin yıl dönümlerinde 13 gün oruç tutarlar. Bu devletin resmi yayın organı olan TRT’de, yıllardır her Ramazan’da Sünni inancı anımsanır, iftar programları yayınlanır. Ama Alevilerin Muharrem orucuna ilişkin devletin kameraları kördür, karanlıktır. İnancını özgür yaşayamamak ise, Babacan’ın tarif ettiği kesim Alevilerdir.
Alevi-Bektaşi örgütleri zorunlu din dersleri konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararının uygulanmasını istiyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
AİHM, zorunlu din dersleri konusunda iki şeye karşı çıktı: Birincisi, bu dersin bu içeriğiyle zorunlu olamayacağı, ikincisi din dersinin zorunlu olamayacağıydı. Bunların her ikisi de Alevi-Bektaşi örgütlerinin, aydınların, demokrat ve laik insanların yıllardan beri savunageldiği görüşlerdi. AİHM bunu tescil etmiş oldu. AİHM kararları Türkiye’yi de bağlar. Ama bu karar Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin karşısına geldiğinde, başta Milli Eğitim bakanı olmak üzere, yan çizmeye başladılar. Şöyle bir argümanla karara karşı çıktı Milli Eğitim bakanı: “AİHM’in kararı eski müfredata göre alınmış bir karardı. Biz onu değiştirdik. Dolayısıyla yapılacak bir şey kalmadı.” Milli Eğitim bakanı gerçeği gizliyor ve gerçeği söylemiyor. Evet, 11’inci sınıflarda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde “İslamiyette yorum farklılıkları” ana başlığının altında Alevi-Bektaşiliği de okutuyor olduklarını iddia ediyorlar. Ama Hacı Bektaş Veli’yi hacca göndermiş gibi göstererek Hacı Bektaş yapıyorlar. Kaygusuz Abdal’dan dizeler almışlar. Böylece Aleviliği okuttuklarını sanıyorlar kendilerince. Bırakınız Aleviliği okutuyor olmayı, Aleviliğe hakaret ediyorlar. Müslümanlar ulu, saygın kişiler anlamında Hazret sıfatını kullanırlar. Ne ilginç, bu din dersi kitabında Muaviye’den Hz. Muaviye diye bahsediliyor. Oysa ki Türkiye’deki Müslümanlar, Hanefiler Hz. Hüseyin’i Kerbela’da katleden Muaviye ve oğlu Yezid’i lanetle anarlar. Din dersi kitaplarında Muaviye’yi Hazret sıfatıyla takdim etmek Alevi değerlerine hakarettir.
Reha Çamuroğlu’nun Başbakan’ın danışmanlığı görevinden istifasını nasıl karşıladınız?
Reha Çamuroğlu, AKP’de kaldığı müddetçe, az önce bahsettiklerimizi görmüş olmalı. Orada gördüklerini kamuoyuyla paylaşacaktır. Bu hem AKP, hem Reha Çamuroğlu, hem de Aleviler açısından önemli bir deneyim oldu. Herkesin buradan çıkaracağı sonuçlar var. Çamuroğlu Alevi kamuoyunca bilinen bir yazar, bir düşünce adamıdır. Onun aracılığıyla başaramadılarsa, bu işi başka hiç kimse aracılığıyla başaramazlar.
Alevilerin gündemine, benzer bir şekilde, İzzettin Doğan’ın Fethullah Gülen için söylediği sözler geldi. Gülen için “Nâzım Hikmet’e yapılanları ona yapmayalım. Mezarı oralarda kalmasın. Çok saygın bir bilim adamıdır, tasavvuf ehlidir. Ona sempati duyuyorum” gibi söylemlerin altında yatan da AKP’nin Alevi açılımı projesiyle paraleldir ve aynı amaca hizmet etmektedir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde, İzzettin Doğan aracılığıyla Aleviler, Fethullah Gülen aracılığıyla da Sünniler bu projenin birer aktörü haline getirilebilmek isteniyor. Fethullah Gülen, buradan kaçıp gitmedi. Kendi arzusuyla sınırdan pasaportuyla geçip gitti. AKP ile Fethullah Gülen düşünce ve eylemliliği arasında büyük bir paralellik var.
‘AKP kendi anlayışını dayatıyor’
AKP’nin gerçekten bir ‘Alevi açılımı’ var mı?
AKP’nin açılımdan kastettiği oy bezirganlığıdır. Bunu “Alevi açılımı” adı altında Reha Çamuroğlu aracılığıyla gündeme getirdiler. En başından beri biz bunun bir oyun olduğunun farkındaydık. AKP özgürlükçü, demokrat, laik, eşitlikçi geçiniyor. Ama bu kavramların hepsinin de içini boşaltıyor, kendisinin bu anlamlara yüklediği yeni içerikleri de herkesin kabul etmesini bekliyor. Buradan şunu çıkartıyor: Benim için demokrasi, benim için özgürlük, benim için eşitlik, benim için laiklik. Türban dayatması böyle bir dayatmadır. Tarikatlara özgürlük böyle bir özgürlük talebidir. Alevilerin böyle bir talepleri yoktur. Aleviler bu ülkede, eşit yurttaş olmak istiyorlar. Cami hangi statüye sahipse ve Müslümanlar inançlarını yaşarken hangi özgürlüklere sahip iseler, onu talep ediyorlar. Alevileri Hanefileştirerek, “bu ezan herkes için işte cami, gelin” diyerek eşitlik ve demokrasi, inanç özgürlüğü herkes için sağlanmış olmaz. Tam aksine bu, Alevilere yeni bir elbise, yeni bir içerik, yeni bir kimlik atfeden bir dayatmadır.
Cem Gurbetoğlu / EVRENSEL - 21 Haziran 2008