VATANI MI SATTIK? İNSAN MI YAKTIK? ALLAH’LA MI ALDATTIK?
Meğerse Diyanet Aleviler için değil, Aleviler Diyanet için tehditmiş!
Neden acaba?
Hangi suçumuz nedeniyle “tehdit unsuru” olduk? Yetim hakkı mı yedik? “Din iman” diyerek fakir fukarayı mı aldattık? İbadethanelerimizi bir partinin propaganda merkezi haline mi getirdik; inancımızı siyasete ve ticarete mi tahvil ettik? “Oruç tutuyoruz, namaz kılıyoruz, cami yapıyoruz, Kuran okuyoruz” diyerek, inancımıza dair bütün bu masrafları devletin bütçesine mi fatura ettik? Helal edilmeyen kul hakkıyla ibadet etmeyi meşru sayarak, hâşâ, Yüce Allah’ı kandırmaya mı kalktık?
Ne yaptık?
İbadethanemizde, cemevimizde bizim gibi inanmayanların aleyhinde dedikodu mu yaptık; “yargıyı-orduyu ele geçirdiler” diyerek kardeşlerimize, yurttaşlarımıza iftira mı ettik; kahrolası çıkarımız için kutsal değerlerimizi mi kullandık; Alevi-Sünni bölücülüğü mü yaptık; eski yaraları kanatıp, nifak tohumları mı ektik? Lanet olası çıkarımız uğruna, toplumun kamplaşmasını dahi göze alacak kadar gözümüz döndü de, Ahmet Hakan’ın dediği gibi “ülke tarihinin en geniş mezhep birliğini mi örgütledik?” İlkellik, gericilik, mezhepçilik mi yaptık?
İbadethaneden çıkıp, Sivas/1993 yılında olduğu gibi benzin döküp insan mı yaktık; yanan yurttaşlarımızın “imdat” feryatları karşısında sevinç çığlıkları atıp dans edecek kadar insanlıktan mı çıktık? İnsan yakanları cemevinde mi örgütledik?
Kamu adına kurulan ve inananlara ayrımsız hizmet vermesi için bütçe aktarılan Diyanet kurumunun işlevini değiştirip, bir mezhep kurumu haline mi getirdik; kadrolaşma merkezi mi yaptık; yasal boşluklardan yararlanıp, imamların diğer kamu kurumlarına geçişlerine teşvik edip, yeni kadrolar mı talep ettik? Okuldan, hastaneden, sağlık merkezinden, fabrikadan, atölyeden daha fazla cemevi mi yaptık? Şehrin en gözde alanlarını cami diyerek işyeri haline mi getirdik; cemevinde ticarete mi soyunduk; bu işyerleriyle gizli-saklı ortaklıklar mı kurduk? İşsizlikten, yoksulluktan, terörden, feodaliteden inim inim inleyen, işyeri ve okul bekleyen Doğu-Güneydoğu’lu yurttaşlarımıza dönüp; “işi, aşı, eğitimi boş verin; size 1350 tane daha cami yapalım, yeşil kart verelim, fak-fuk fondan yardım edelim” mi dedik?
Ülkemizi mi sattık?
Emperyalistlere ajanlık-uşaklık mı yaptık; kamera önünde “one minute” deyip, kamera arkasında esas duruşa mı geçtik; komşu İran’ı hedef alan füze kalkanına hem de kuzu kuzu onay mı verdik? Askerimizin başına çuval geçirenlerin elini-eteğini mi öptük; CIA’ya servis mi yaptık; “ölüleri oy vermeye” mi çağırdık? ABD himayesinde İslam ülkelerine girip, İslam adına İslam’ı mı hançerledik; İslam âleminin, emperyalistlerin sömürüsü altında inim inim inlemelerine, ilimden, bilimden, teknolojiden yoksun ve yoksul kalmalarına biz mi neden olduk? Deniz Feneri’ni mi yönettik; “Filistinli kardeşlerimiz” diyerek topladığımız yadımları mı iç ettik? Yüce Yaratanı, yüce dinimizi siyasetimizin, ticaretimizin, zenginliğimizin aracı mı yaptık?
İnananları “Allah’la mı aldattık;” haram mı yedik?
Gerçekten ne yaptık? Bize benzemeyenlere Türkiye’yi mi dar ettik; misyonerlik mi yaptık; farklı inananları işinden gücünden, ekmeğinden mi ettik; terfilerini mi engelledik; sicillerini mi bozduk? Zorla oruç mu tutturduk; yemekhaneleri mi kapattık; zorla din dersi mi koyduk; çocuklarınıza-körpe yavrularınıza masa sandalye sıra üzerinde namaz mı kıldırdık; inancınızı mı aşağıladık; “hülle yapıyorsunuz ayıptır-günahtır” diyerek “iftira” mı ettik?
Cumhuriyet ilkelerine, Atatürk’ün değerlerine ihanet mi ettik?
Bu devletin, kuruluş hatta var oluş ilkelerine mi karşı olduk; ülkemizin seksen yıllık maddi birikimlerini, kurumlarını, fabrikalarını, arsalarını satıp-savıp eş ve çocuklarımıza, yakınlarımıza, dünürlerimize peşkeş mi çektik; devlet bankalarından usulsüz kredi mi kullandırdık, saltanat mı kurduk? Bu ülke ve millet için yedi düvelle savaşarak topraklarımızı, şerefimizi, namusumuzu, iffetimizi kurtaran büyük Atatürk ve arkadaşlarına mı sövdük? Muhaliflere iftira mı ettik; Ergenekon uydurması icat edip, yağdanlığı reddeden herkesi içeri mi tıktık? Demokratik-laik devletin çağdaş birikimlerini tarumar edip, ilkel din devleti çabalarını mı ödüllendirdik; türbanı icat edip üniversiteleri medreseye mi çevirdik?
Efendim!..
Yani anlayamadım, anlaşılır gibi de değil zaten… Zira hükümetin cemevlerini ibadethane kapsamına almasına “dinen caiz değildir” diyor; ibadethanenizin, namazınızın, niyazınızın hatta [söylemek zorunda olduğum için üzgünüm ama] çoluk çocuğunuzun iaşesini dahi bizlerin de vergileriyle oluşan kamu bütçesinden karşılanmasına ise sessiz kalıyorsunuz. Oysa Aleviler size haklarını helal etmiyorlar… Helal edilmemiş kul hakkıyla ibadet etmeyi ve eve iaşe götürmeyi, dinen ve ahlaken kitabına uydururken hiç mi vicdan azabı çekmiyorsunuz? Yezid soylu Ebusuud’un fetvalarında olduğu gibi “Alevinin malı helal, inancı ve varlığı haram” mı diyorsunuz?
Siz âlemi kör, milleti sersem mi sanıyorsunuz?
Din devleti düşünüzü resmen ilan etmeniz için Alevilerin “engel” olduğunu söylüyorsanız bu doğrudur ama bunu açık söyleyin! Evet, Aleviler dini-imanı, fukaralığı, cehaleti çoğaltan-kullananlar için, sömürüyü, feodaliteyi kurumlaştırmak isteyen şer güçler için kendi ölçülerinde bir tehdittir doğrusu; öyle de kalacaklardır…
Murtaza Demir
Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Bşk.
Odatv.com - 25.11.2010