Ufuk SÖYLEMEZ
Aleviler, bugünle karşılaştırıldığında, on-on beş yıl öncesine kadar kendi içlerine kapalıydılar. Gerçi Türkiye'nin modernleşmeyle sürecinin hızlanmasıyla birlikte metropollere ve şehirlere yerleşmeye; kendi işlerini kurmaya, bürokrasi içinde yer almaya ve gönüllerinin sesine kulak vermek durumunda kaldıklarında çapraz evlilikler yapmaya başlamışlardı. Ama hiçbir şey bugün olduğu kadar açık değildi. Gerek devletle, gerekse parçası oldukları geniş toplumla ilişkilerinde hafızalarındaki tatsız olayların hatıraları yüzünden bir içe kapanma halini tercih ediyorlardı.
Ancak içe kapanma ne bireyler, ne de topluluklar için çok da faydalı bir tutum değildir. Korunmayı sağlasa bile gelişmenin ve ilerlemenin önünü tıkayabilir. Bu nedenle bireylerin, toplulukların ve toplumların başkalarına açılması, onlarla işbirliği yapması gerekir. Onların yayarına ve çıkarına olan budur. Aleviler, elbette, bu kuralın istisnası olamazlardı. Olmamışlardır da. Son on beş yıldır yaşanan açılma süreci bunun neticesidir.
Acaba bu açılma süreci en yüksek noktasına ulaşmış mıdır? Bu soruya 'evet ulaşmıştır' demek kolay değildir. Bunun gerek devletten, gerekse Alevilerin parçası oldukları geniş toplumdan kaynaklanan sebepleri vardır. Kabul edilmeli ki, Aleviler, bürokrasiden siyasete bütün alanlarda Türkiye nüfusu içindeki oranlarıyla karşılaştırılamayacak ölçüde az etkili olabilmektedir. Nüfus içindeki oranları konusunda muhtemel en alt sınırı esas alsak bile bu böyledir. Yani Aleviler, bürokraside ve siyasette olmaları gerektiği ölçüde ve şekilde yer almamaktadırlar. Bu da onlarda haklı olarak haksızlığa uğramışlık duygusu uyandırmaktadır.
Bu, elbette, mesela bürokraside ve siyasette özel kotalar talep etmek anlamına gelmemektedir. Kota uygulamaları azınlıklara özgü politikalardır ve uygulandığı hiçbir yerde iyi sonuçlar verdiği söylenemez. İlk bakışta belki bir duygusal tatmin verebilir. Ama pratikte işe yaramaz; hatta yüzünüze bir kapı açarken, arkanızdan on kapı dahi kapatabilir. Kısaca bazı Batı ülkelerinde uygulanan bu tür politikalar Aleviler için hayırlı değildir. Üstelik onların geniş toplumun bir parçası oldukları gerçeğine de aykırıdır.
Kısaca Aleviler azınlık değildirler. Gerek tarihsel kökleri ve gerek geniş toplum dediğimiz Türk toplumunun büyük çoğunluğunun zihniyet ve kültür dünyasındaki yoğun etkileri onların azınlık olmadıklarının ve sayılamayacaklarının bir kanıtıdır. Ama onların parçası oldukları geniş toplum içindeki pozisyonlarının da kabul edilebilir bir pozisyon olmadığı aşikârdır. Onlar artık potansiyellerine yakışır bir konuma gelmelidirler. Mesela Alevilerin, artık Türkiye'de bir Alevinin Cumhurbaşkanı veya Başbakan olabileceğini hayal etmeleri ve bu hayalin gerçekleşebileceğine inanmaları gerekir. Yani söz konusu olan uçuk bir fikir değil, gerçekleştirilebilir bir fikirdir. Ama bunun için kendilerin azınlık pozisyonundan uzak tutmaları yetmez. Geniş toplumun organik bir unsuru olduklarını ikna edici bir şekilde ortaya koymalarını gerektirir. Bu aynı zamanda geniş toplumun da buna ikna olması, onun içindeki engellerin ve engelleyicilerin ortadan kalkması anlamına gelecektir.
Bu elbette toplumun bütününde erimek, yani asimile olmak anlamına gelmemektedir. Asimilasyon,ne yazık ki, gruplar ve topluluklar üstünden siyasi güç ve çıkar sağlamak isteyenler tarafından yalan yanlış kullanılan bir kavramdır. Burada geniş toplumun parçası olmakla kastedilen şey, Alevi olduğunuzu deklare etmenizin Cumhurbaşkanı ve/veya başbakan olmanızın önünde hiçbir engel teşkil etmemesidir. Bunun bir örneğini 60'larda John Kennedy vermiş, Katolik olduğu bilinerek ABD Başkanı seçilmiştir. Bunu sağlayan şey, Kennedy'nin geniş toplumun parçası olduğunu kendiliğinden hissettirmesi olmuştur. Ancak bu konuda son çarpıcı örnek Barack Obama'nın Başkan seçilmesidir. Obama, siyahlara yönelik hiçbir özel talebin sözcülüğünü yapmadan Başkan seçilmiştir.
Kısaca Aleviler, artık kendilerini topluma daha fazla açmalı, anlatmalı, tanıtmalıdır. Türk toplumu, kendini özünü ve asli değerini teşkil eden Alevi kültürünü tanımaya ve benimsemeye çoktan hazırdır. Yeter ki, onun öz kültürünü bir ayrışma ve mağduriyet vurgusu olarak kullanarak istismar etmeye kalkışanların tuzağına düşmeyelim. Çoğulluktaki birlik, birlikteki çoğulluk felsefesinin en iyi temsilcisi olan Aleviler, Türk kadim kültürünün özünü temsil etmelerinin verdiği güvenle bu tuzaktan kendilerini koruyup, bu tuzakları kuranların ardındaki dinamikleri teşhir ettikleri ölçüde geniş toplumun hem asli parçası hem de koruyucusu olduklarını herkese ispatlamış olacaklardır. Bu da onlara bambaşka bir itibar kazandırırken, Türkiye'de bürokrasiden siyasete en üst noktalarda ve görevlerde yer almalarının önünü açacaktır. Bir Alevi'nin Başbakan olması, Barack Obama'nın ABD Başkanı olmasından daha zor değildir, kesinlikle çok daha kolaydır. Mesele Alevilerin geniş toplumun parçası olduklarına sahiden inanmaları, taleplerini bu inanca uygun bir dille ifade etmeleridir. Buna sahiden inandıkları gün Türkiye ilk Alevi Başbakanını ve/veya Cumhurbaşkanını kucaklayacaktır.
Ufuk SÖYLEMEZ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy38684 = 'ufuk' + '@';
addy38684 = addy38684 + 'internethaber' + '.' + 'com';
var addy_text38684 = 'ufuk' + '@' + 'internethaber' + '.' + 'com';
( '' );
38684 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
internethaber.com - 13 Kasım 2008