Ufuk SÖYLEMEZ
Türkiye, cumhuriyetçi kurucu ruh ve değerler açısından seksen altı yıllık cumhuriyet tarihinin belki de en tehlikeli dönemine girmiş bulunuyor. Ayrılıkçı bölücülükten kaynaklanan bu durum öylesine ağır ki, etnik ve mezhep eksenli problemlerde, olağanüstü hassas olmak mecburiyetindeyiz. Bu konularda kalem oynatır veya yazarken yaklaşımlarımızın muhtemel etkilerini ve sonuçlarını çok iyi tartmamız hem ahlaki, hem de vicdani bir yükümlülük. Eşit vatandaşlık statüsünü ve bu statünün içerdiği her türlü manevi kazanımı, Cumhuriyetin üstünde yükseldiği değerlere ve kurumlara borçlu olduğunu çok iyi bilenler ve her zaman bu bilginin sorumluluğuyla hareket etmeyi ilke edinmiş olanlar için bu gereklilik, mutlak bir zorunluluğu ifade etmektedir.
Aleviler, bu tür bir zorunluluğu en iyi takdir edecek kesimlerin başında gelmektedirler. Onlar Atatürk'e ve Cumhuriyete neler borçlu olduklarını çok iyi bilmektedir. Aynı zamanda bu borcun olağanüstü değerini kültürleri gereği layıkıyla takdir edecek ve borçlarının sorumluluğunu tam bir ahde vefayla yerine getirecek durumdadırlar. Geride bıraktığımız seksen altı yılın kazanımları değerlendirildiğinde bu onlar için vicdani bir yükümlülüktür. İnsaniliği, sevgiyi ve barışı hayata geçirmelerine yardımcı olan, onlara bunun için hayatta kılavuzluk yapan kadim düsturlarının bir gereğidir. Ve en önemlisi, Türk toplumunun çok geniş bir kesiminin, Aleviliğin kendisinin organik bir asli unsuru olduğunu iyice ve kesin bir şekilde içselleştirmesinin; doğal dinamiklerle bunun gereklerinin adeta kendiliğinden, yani zorlamasız bir biçimde hayata geçmesini sağlayacak sürecin başlayabilmesinin zorunlu bir koşuludur.
Birleştirici-bütünleştirici bir çerçeve
Aleviler şüphesiz cumhuriyetçi kurucu ruha ve değerlere karşı bütün ahlaki ve vicdani sorumluluklarını şimdiye kadar olduğu gibi eksiksiz biçimde yerine getireceklerdir. Bununla birlikte, onların kendilerini her hal ve koşul altında saf bir sadakatle bağlı oldukları Cumhuriyetin her bakımdan ve kayıtsız koşulsuz bir şekilde eşit vatandaşları saymalarını engelleyen bazı hususların düzeltilmesi ve/veya yeniden düzenlenmesiyle ilgili talepleri vardır. Onlar, bu taleplerini ayrıştırıcı-çözücü değil, birleştirici- bütünleştirici bir çerçeve ve bağlılık üslubuyla ifade ettikleri takdirde hem olağanüstü kazançlı çıkacaklardır. Hem de Türkiye'nin çok kazançlı çıkmasını sağlayacaklardır.
Aleviler, seksenlerin sonlarından itibaren kabuklarından çıkma ve kendilerini açıkça ifade etme sürecine girmişlerdir. Bu sağlıklı eğilim, Sivas'ta yaşanan çok acı olaya rağmen gelişerek devam etmiştir. Aslında Sivas'taki barbarlık, bu eğilimin daha da güçlenmesini sağlamıştır. Ama bu arada, yer yer çok sert ve keskin denebilecek tavırların ortaya çıkmasına da neden olmuştur.
Bunlardan biri, Aleviliği Müslümanlıktan tamamen koparmaya ve ona ayrı bir din statüsü vermeye yönelik yorumlardır. Aynı şekilde, Aleviliği ateizmle ilişkilendiren yaklaşımlar da, belli yönleriyle, bu tavırların bir tezahürü sayılabilir. Elbette bu tür aşırı ve Alevilikle uzaktan yakından ilgisi olamayan yorumlarda, Türk toplumunun içinden geçtiği sıkıntılı çağdaşlaşma meselelerinin büyük bir rolü ve katkısı vardır. Aleviliğin yaşadığı toplumsal açılım sürecinin çağdaşlaşma sıkıntılarından payını almaması imkânsızdı. Öyle de olmuştur.
Ancak bazı çevrelerin Aleviliği istismar edenlerin Alevilerin ezici çoğunluğunun onaylamadıkları bu tür aşırılıklarına rağmen, Alevileri günümüzde kendilerini on beş- yirmi yıl öncesine göre çok daha rahat ifade edebilmektedirler. Aynı şekilde, onlara karşı önyargılı olan taşra bağnazı kesimlerde bile –sınırlı da olsa- bir tavır değişikliği belirgin bir şekilde hissedilmektedir. Cumhuriyetçi aydınkesimlerde zaten hiçbir zaman problem söz konusu değildi. Onlar Alevileri her zaman laikliğe doğal olarak açık, Cumhuriyetçi değerlere kendiliğinden sahip çıkan bir inanç-değer-kültür topluluğu olarak görmüşlerdir. Bu nedenle de onları modernleşme kazanımlarımızın teminatlarından biri saymışlardır. Son dönemlerde bu kesimlerin yanı sıra, daha önceleri çeşitli nedenlerle bir biçimde Alevilere daha mesafeli duran kesimlerin de Alevileri tanıyıp anlama gayreti içine girdikleri görülmektedir.
Bunlar hiç şüphesiz çok önemli gelişmelerdir. Alevilerin artık geniş toplum dediğimiz Türk toplumunun çok büyük bir kesiminin organik bir parçası olacakları bir sürece girildiğinin aşikâr göstergeleridir. Bazı kötümserler, bu tespiti fazla iyimser bulabilirler. Ama kötü niyetli bir ideolojik yaklaşım içinde değillerse, üstünde biraz düşündüklerinde, tespitimizin haklılığını teslim edeceklerdir.
Gerçekten de, Alevilerin, kendilerine yönelik şekli ve ölçüsü ne olursa olsun, tüm negatif duyguların tamamen yumuşayıp pozitife dönüşebileceği bir süreçten geçtiklerinin farkında olmaları olağanüstü bir önem taşımaktadır. Bu süreç, gereği gibi değerlendirildiği takdirde, önlerinde, geçmişte yaşanan problemlerin bir daha yaşanma olasılığının nerdeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönem açılacaktır. Aleviler, Aleviliklerini nasıl yaşamak ve tanımlamak istiyorlarsa öyle yaşayıp tanımlayabilecekleri bir Türkiye'de nefes almanın mutluğunu tatmaya başlayacaklardır.
Burada can alıcı olan husus "sürecin gereği gibi değerlendirilmesinden" ne anlaşıldığıdır. Bunun için, işe, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu muazzam tehdidin doğasını ve bu tehdidin nasıl önüne geçilebileceği konusunda ne gibi bir katkıda bulunabileceklerini düşünmekle başlamaları yeterlidir. Böyle yaptıklarında, bu katkının, gelecek yazımızda ortaya koyacağımız gibi, cumhuriyetin kurucu ruhu ve değerlerinin yanı sıra, geniş toplumun da koruyuculuğu rolüne talip olmayı gerektirdiğini her zamanki sağduyularıyla anlayacaklardır. Bu onların hiç zorlanmaksızın altından kalkabilecekleri bir görevdir.
Ufuk SÖYLEMEZ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy27275 = 'ufuk' + '@';
addy27275 = addy27275 + 'internethaber' + '.' + 'com';
var addy_text27275 = 'ufuk' + '@' + 'internethaber' + '.' + 'com';
( '' );
27275 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
İnternethaber.com - 10 Kasım Pazartesi 2008