Dikkat; AKP “cemevini” tuzaklıyor!
Ama biz bu tuzağı gördük, görüyoruz. Kimse heveslenmesin, “Cemevine statü” adına Aleviliğin ve laikliğin budanmasına izin vermeyiz!
Gül yüzlü dedelerimiz, mabedimizin meşruiyetini gasp edenlerden, Yavuz severlerden, “Alevileri katledin” diyerek lŞİD’e silah gönderenlerden meşruiyet beklemeyecek, maaş adı altında verilecek rüşveti reddedecek, Yezid'e biat etmeyecektir.
Dedelik, aynı zamanda rızalık makamıdır. YOL'umuzun kuralına göre, dede her türlü iş ve işleğinde dedelik ettiği talibinin rızasını almakla yükümlüdür. Aksi durumda yani rızalık almadan YOL adına karar alan ve uygulayan dedenin dede niteliği ve iddiası düşer ve bağlı olduğu mürşit makamınca “düşkün” ilan edilerek cezalandırılır.
Sayıları çok az da olsa kimi düşkün adaylarının, iktidarın “cemevine statü” açıklamasıyla birlikte, kişisel çıkar ve maaş beklentisi içine girdiklerini, İmam Hüseyn’in, Pir Sultan Abdal’ın, Sivas, Çorum, Maraş şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak karakterde olduklarını biliyoruz.
Ancak bu “düşkün heveslilerini” teşhir etmekte hiç duraksamayacağımızı, laiklikten de, ‘cemevine statü’ talebimizden de vazgeçmeyeceğimizi, birini diğerine tercih etmeyeceğimizi en azından temsil ettiğim Vakıf adına daha başta söylemeliyim. Nasıl olması gerektiğini birazdan yazacağım ama önce neden bu üslupla giriş yaptığımı açıklayayım.
YASAKLI İNANÇ YASAKLI MABET
Şöyle;
Devlet, Alevi inancının ibadethanesi olan cemevinin meşruiyetini Cumhuriyet döneminde yani ‘Tekke ve Zaviyeler Yasasının” kabulüyle birlikte değil, taa Hilafetin Osmanlı sarayına intikali sürecinde gasp etmiş, o süreçten itibaren Alevilik ve cemevi, ‘yasaklı inanç, yasaklı mabet’ konumuna düşmüştür.
Bu gerçeği "cumhuriyete alerjisi" olanların dışında tarihe az buçuk aşina olan herkes bilir ve kabul eder. Cumhuriyetin bu bağlamdaki özrü, bu gasp halini halen devam ettiriyor olmasından ibarettir (ki, bu hali sürdürenler de yine aynı Osmanlı sevici çevrelerdir). Hal böyleyken Osmanlıya öykünen, onu güncellemek hayaline kapılan, hele de yeni boğaz köprüsüne katil Yavuz’un adını veren günümüz iktidarından Aleviliğe dair samimiyet ve hak beklemek akıllara zarar bir tutumdur.
PEKİ BU AKP'NİN DERDİ NE
Cemevi konusunun güncel hale gelmesinin nedeni AKP’nin bir lütfu veya demokrasiye olan bağlılığı değil, AB çevrelerinin zorlaması ve hukuki bir zorunluluk halidir.
Şöyle ki; kentleşmeyle birlikte Alevilik görünür olmuş, 80’li yıllardan itibaren örgütlenmiş, cemevine statü meselesi iç hukuka taşınmış, iç hukuk yolları tüketilmiş ve elde edilen Yargıtay kararının uygulanmaması nedeniyle dava AİHM’ne götürülmüştür. AİHM kararının Aleviler lehine tecelli etmesi ve kararın AB raporlarında sık sık yer alması karşısında sıkışan AKP cemevi sorununu çözüyormuş maskesiyle ortaya çıkmıştır.
Avrupa Birliği 2015 Türkiye İlerleme Raporu'nun 63. sayfasında; “… Özellikle AİHM kararlarında da öngörülen zorunlu Din ve Ahlak Bilgisi derslerinden muafiyet, kimliklerde din bilgileri, inanç gruplarının tüzel kişilik hakları, inanç önderi seçimlerine katılım, inanç merkezleri (…) konularına özel önem verilmelidir. (…) Yargıtay’ın Cem Evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesine dair kararının uygulanması ve Alevilere yapılan saldırıların yasal takiplerinin etkinleşmesi konularını da kapsayacak biçimde ele alınmalıdır.” Denilmektedir.
Meselenin aslı budur ve iktidarın bir lütuf gibi lanse ettiği “cemevine statü tanıyacağız, toplumun demokratik haklarının yanında olacağız” söylemine inanmamız, yanında durmamız beklenmemelidir. Çünkü bu çıkış sahtedir. Çünkü bu zihniyet; demokrasi, laiklik ve insan hakları kavramlarına düşmanlık gütmektedir.
Bu nedenle iktidar mahkeme kararlarını uygulasın, gasp ettiği haklarımızı iade etsin yeter…
NEDEN Mİ
Çünkü gayet yakinen biliriz ki, AKP ne zaman “demokrasi, hak, hukuk” demişse altından mutlaka bir demokrasi düşmanlığı veya hukuksuzluk çıkmış, toplumun bir demokratik kazanımı tasfiyeye uğramıştır. Şimdi “cemevine statü” söyleminin arkasında yatan da bu niyettir. İktidar, “Hak veriyorum” diyerek, hak ve özgürlüğümüzü, özgünlüğümüzü ve bu arada laikliği biraz daha budamak, başka bir deyişle bir taşla birkaç kuş vurmak istemektedir.
Merak buyurmasınlar; laikliğin ne anlama geldiğini, AKP zihniyetinin laikliğe neden düşmanlık güttüğünü, ülkemiz milletimiz ortak geleceğimiz bakımından ne denli stratejik ve değerli bir kavram olduğunu biliyoruz. Laikliğin tasfiyesinden itibaren Aleviliğin tekrar yer altına çekileceğinin, yaşamımızın daha da tehdit altına gireceğinin farkındayız.
Alevilik üzerinde oynamak, fitne sokmak, bölmek istiyorlar!
O nedenle meydanın boş olmadığını görüyor, zalime karşı muhalif oluşumuzdan rahatsız oluyorlar… Sadece kendileri konuşsun, kimse itiraz etmesin, muhalif olan kimse kalmasın istiyorlar. Karşı çıkanı devletin parası-puluyla, olmazsa mahkemesi, polisi, sopasıyla susturuyorlar…
ŞİMDİ YİNE AYNI YÖNTEM
“Cemevine ibadethane değil de mesela ‘inanç merkezi’ diyelim ama dedelere de maaş bağlayalım, ilaveten şu Tekke ve Zaviyeler Yasasını kaldıralım” gibi 3. sınıf önerilerle ve aynileştirme teklifleriyle ortaya çıkacaklarını biliyoruz.
Bu tuzağın hayat bulmasına izin vermeyeceğiz, açığa çıkaracağız, teşhir edeceğiz, reddedeceğiz, direneceğiz!
Bu vesileyle IŞİD zihniyetli irtica kalkışmasında kaybettiğimiz Teğmen Kubilay'ı ve IŞİD sevicilerinin iftirası karşısında onur abidemiz haline gelen Yarbay Ali Tatar’ı saygıyla anıyorum.
Murtaza Demir