"Alevi, Zaza, Dersimli ve sol kimliğimle kendimi güvende hissetmiyorum"

"Alevi, Zaza, Dersimli ve sol kimliğimle kendimi güvende hissetmiyorum"     'Kendimi güvende hissetmiyorum'‘Kara...

"Alevi, Zaza, Dersimli ve sol kimliğimle kendimi güvende hissetmiyorum"   
 
'Kendimi güvende hissetmiyorum'

‘Kara Köpekler Havlarken’deki rolüyle pek çok ödül alan Volga Sorgu son olarak Ankara Film Festivali’nde en iyi yardımcı erkek oyuncu seçildi. Fotoğraf: Muhsin Akgün

Güvenlikçi olmaya çalışan iki varoş gencinin hikâyesini anlatan 'Kara Köpekler Havlarken'de oynayan Volga Sorgu, 'Ben Alevi, Zaza, Dersimli ve sol kimliğimle kendimi güvende hissetmiyorum' diyor. Yönetmenliğe hazırlanan Sorgu'nun 'Kaledeki Yalnızlık' adlı filminde Özlem Tekin ve Cem Yılmaz oynayacak

İSTANBUL - Zannedildiği gibi değil. Canlandırdığı roller ve ödül törenlerinde ya da röportajlarındaki söylemlerine bakınca kimileri, ‘Yahu bu adam kendini oynuyor zaten’ diyebilir. Aradaki fark; hayatın içinde bilinçsizce savrulan karakterlerinin aksine, aynı sıkışmışlığı yaşasa da, Volga Sorgu’nun; algıları, eğitimi ve heybesindeki tecrübelerle hayata gayet bilinçli ve sorgulayıcı bakması...

Onu beyazperdede ilk kez gördüğümüz ‘Sır Çocukları’nın üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. O gün; biraz talih, biraz tesadüflerin yardımıyla kaptığı rolün hakkını ziyadesiyle verince arkası da geldi. ‘Fırtına’ (Kazım Öz), ‘Barda’ (Serdar Akar), ‘Başka Semtin Çocukları’ (Aydın Bulut)... Son olarak Mehmet Bahadır Er ve Maryna Gorbach’ın yönettiği ‘Kara Köpekler Havlarken’de yine kalabalıklar arasında çok kez seçilmeyen, ‘öteki’ler arasında bir figür gibi duran bir karaktere, Çaça Celal’e, hayat verdi. Kankası Selim’le, gökdelenlerin yanı başında, adeta onların zıddına yerin dibine girecekmişçesine duran gecekondu semtinde kuşbazlık yapan Çaça’nın öyküsü, ‘güvenlik’ algısı ve sorunları paralelinde işleniyor.

Güvensizlik üzerine

Malum; Volga Sorgu da can güvenliğinin bir dönem gayet zor sağlandığı bir diyarın, Tunceli’nin çocuğu. Daha çocuk yaşta çatışmalara bizzat şahit olduğunu hatırlıyor. Ve gördükleriyle ‘Anadolu’dan Görünüm’de gösterilenlerin birbirini tutmadığını: “Müziği bile tedirginlikti! O kadar da Anadolu’dan görünüm değildi o program. Mesela benim şahit olduğum bir çatışmaya dair haber çıkıyordu ama gerçekle alakası yoktu! Senaryonun, dramanın âlâsını ben oradan öğrendim! Savaş, çatışma, isyan diye gösterdikleri yerler hiç de öyle değildi. Orada kaderine terk edilmiş bir halk vardı. Oradakiler, memleketi bölmeye çalışan insanlar falan da değildi. Araya preslenmişlerdi sadece.”

İşte belki bu sebeple de “Türkiye’de güvenlik meselesi üzerine beş milyon tane film çekilebilir!” diyor. Sonra da “Daha doğrusu güvensizlik üzerine.” diye düzeltiyor. Çünkü yaşı çok olmasa da çocukluğundan bu yana memlekette yaşanan değişimin, daha doğrusu yozlaşmanın; insanların kişilikleri üzerindeki etkisinin farkında. ‘Anadolu’dan Görünüm’de adeta savaş yeri gibi gösterilen memleketinde, yani Dersim- Ovacık’ta; kapıların kilitlenmediği, komşudan kül istemeye gittiği, işlerin ve dertlerin dayanışmayla kotarıldığı o günlerden bugüne aktarılan pek fazla şey yok maalesef.

Yarın ne olacağının belirsizliğiyle insanların küçük çıkarlar peşine düştüğünü söylüyor Volga. “Bu ülkede başıma gelecek hiçbir şey beni şaşırtmaz. Nasıl şaşırtsın ki! Paşa dediğin, azami saygı gösterdiğin insanlar tek tek içeri alınıyor. Ama yarın bir rüzgar esip onları yargılayanlar da yargılanabilir. Daha önce olmadı mı; Tayyip Erdoğan bugün başbakan, ama hapse atılmıştı. Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş; hapis de gördü, memleketi de yönetti. Bu ülkede başbakan idam edildi! Aradaki uçuruma bakar mısın? Böyle olunca insanlar otoriteye, siyasete, ‘sürekliliğe’ bağlılığını kaybediyor. Kimin ne zaman nerede olacağı belli olmadığından her gelene dalkavukluk yapa yapa memlekette karakter erozyonu yaşandı. Bence amaç buydu ve amaca ulaşıldı. Herkesin birbirini tehdit olarak gördüğü paranoyak bir toplumuz artık.”

Tehdit algısının özellikle yöneldiği kitlelerin olduğu bir gerçek maalesef. Tam da bu noktada genç oyuncu “Ben Alevi, Zaza, Dersimli ve sol kimliğimle kendimi cumhuriyet tarihinin başından beri güvende hissetmiyorum.” diyor. Burslu kazandığı Bilgi Üniversitesi’ne gitmek için bavulunu topladığı gün, annesinin ettiği nasihat, o günler için hiç de yabana atılır değildi: “Evladım, öyle her yerde Tunceliliyim deme!” Ve çok doğal olarak soruyor Volga; “Ankaralı bir ebeveyn de çocuğuna böyle nasihat ediyor mudur?” 

Samimi insan hikâyesi

Bütün bu olumsuz ve karamsar tabloyu aydınlatansa yine kendisi. Öncelikle zihnini sağlam kaynaklara yaslamış. “Her felsefede merkeze insanı alırsan problem kalmıyor. ‘Yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sev’iyorsan, ‘Ne olursan ol yine gel’ diyorsan, ‘Benim kâbem insandır’ diyorsan bunlar zaten birlikte yaşamın mutluluğunu açıklıyor.” Bunun ardından da kaderine sövmek ya da kaybetmeye oynamak yerine kendine bir yol çizmiş. Bu yolda sinema okudu, ‘kendi derdini ve samimiyetini paylaşan’ filmlerde oynadı ve şimdi de kendi filmini yönetmeye hazırlanıyor.

‘Kaledeki Yalnızlık’ adlı filmin çekimleri nisanda başlayacak. Oyuncu kadrosunu da yalan yanlış haberler üzerine bir kez daha tekrarlıyor: Özlem Tekin, Cem Yılmaz, Atilla Saral. Bir kalecinin hikayesini anlatan film için Volga, “Peşine düştüğüm tek şey samimi bir insan hikâyesi” diyor. Öyle görünüyor ki canlandırdığı karakterlerin hemen hepsinin o hırçın, asi ve coşkulu tavırlarının içinden bir şekilde başını uzatan çocuksuluk, yönettiği filmde de karşımıza çıkacak. Biz de merakla bekliyoruz.

‘Varoş hikâyeleri artıyor çünkü gerçek bu’

Varoş hikâyelerini işleyen filmler artıyor. Çünkü gerçek olan bu. Esas halkçı filmler bunlar ama halk, kendi gerçeğini görmek yerine saçma salak filmlere gidip mastürbasyon yapmayı tercih ediyor. Mantıken insan, kendini gördüğü filmi izler; değil mi? Bunun Türk filmi olması gerekmiyor.

Taxi Driver’ı izliyorum, çünkü Robert de Niro’nun oynadığı karaktere bakınca kendimle yüzleştiğim sayısız nokta buluyorum. Ama varoş filmi batar! ‘Kara Köpekler Havlarken’i 1 milyon kişi seyretmeyecek, keşke seyretse.. Ama Japonya’da ulusal arşive alındı bu film!

‘Filme oynarım’

Benim için eser sahibiyle eser arasındaki samimiyet önemli. Yönetmen, hikâyesine sadık mı? Ve bu filmi yaparsak neye, nasıl hizmet eder? Mesela ‘Kelebek’te oynamam kimilerine tuhaf gelmiş olabilir. Ben o filme, insana inanmak ekseninden yaklaştım. Yapımcısı da bana bu hissi verdi. Ben kendime değil filme oynarım, filmin selameti için oynarım. O yüzden öneriler de getiririm, sağ olsun yönetmenler de kabul eder genelde.

ELİF TUNCA / Radikal - 22.03.2010

Kültür Sanat Haberleri

Sizin Ali, Bizim Ali
'Biz Melek değiliz'
Hayatı Türkülerle Yorumlayan Kent
Türkçede Sesli ve Sessiz Harfler - Ünlü ve Ünsüz Harfler
Halk Müziği içerisinde ARGUVAN TÜRKÜLERİ ve Hikayeleri