Bilal SAMBUR / Stratejikboyut
Açılım kavramı, son bir yıldır herkes için özel bir anlam taşımaya başladı. Geniş toplum kesimleri, bu kavrama çok önem vermektedirler. Günlük hayatımızda bile yapmak istediğimiz birçok yeniliği ve değişimi açılım kavramıyla ifade etmeye başladık.
STATÜKO VE AÇILIM
Son doksan yıldır, geniş toplum kesimleri, statükonun kendilerini dışladığını, yok saydığını, görmezden geldiğini, inkar ettiğini, hak ve özgürlük sahibi bireyler olarak kabul etmediği düşüncesi içindedir.
Aleviler, Kürtler, Gayri Müslimler, köylüler ve dindarlar gibi geniş toplum kesimleri, kendilerini en çok mağdur hisseden bireyler ve gruplar olarak öne çıkmaktadırlar.
Son bir yıllık zaman diliminde hükümet, açılım adı altında geniş toplum kesimleriyle ilişki içine girmeye çalışmakta ve bu kesimlerin sahici sorunlarına çözüm bulma arayışındadır. Alevi açılımı, Kürt açılımı, Roman açılımı, Gayri Müslim açılımı gibi girişimleri, hükümetin farklı toplum kesimleriyle tanışması, onların ciddi hak ve özgürlük sorunlarının olduğunu tanıması, onları dinlemesi açısından önemli ve olumlu gelişmeler olarak değerlendirmek mümkündür.
Alevi açılımı, hükümetin girişimleri içerisinde çok önemli ve özel bir yere sahip bir girişim olarak değerlendirme mümkündür. Açılım kapsamında, altı Alevi çalıştayı yapılmış ve en son çalıştay da geçtiğimiz hafta sonu içinde yapıldı.
İlk altı çalıştayda sivil toplum örgütleri, Alevi kuruluşları, gazeteciler, akademisyenler ve ilahiyatçılarla bir araya gelindi ve onların görüş ve düşünceleri alındı.
ALEVİ ÇALIŞTAYLARI BİTTİ
Son çalıştayda ise Alevi sorununun çözümüne dair öneriler ortaya konmaya ve hükümet İçin yol haritası niteliğinde ne yapılacağına dair bir yol haritası çıkarılması planlanmaktadır.
ALEVİ AÇILIMI NASIL BAŞARIYA ULAŞIR?
Başta ifade ettiğimiz gibi, Alevi açılımı dahil, bütün açılım girişimleri toplumda büyük bir umut ve heyecan yarattı. Aleviler, Sünniler, Kürtler, Romanlar ve Gayri Müslimler gibi statüko tarafından ötekileştirilen ve kapalılaştırılan toplum kesimleri, ilk defa devlet düzeyinde gündeme gelmelerinden, sorunlarına ilgi gösterilmesinden heyecan duydular.
Ancak açılım adı altında sürdürülen girişimlerin, yapay ve sahte olmaması gerekmektedir, çünkü Alevi sorunu, Kürt sorunu gibi kimlik ve inanç sorunlarımız sahici ve hayati sorunlardır. Bu sorunlara yönelik açılım girişimleri de sahici, derinlikli ve gerçekçi olmalıdır.
ALEVİLER NE İSTİYORLAR?
Aleviler, çalıştaylar sonucunda ortaya temel taleplerini ortaya koydular. Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, Madımak Oteli"nin bir insanlık müzesi olması, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, Diyanet İşleri Başkanlığı"nın statüsünün belirlenmesi ve statüsünün yeniden belirlenmesi şeklindeki beş başlık, Alevilerin ana talepleri olarak ifade edilmiş bulunmaktadır.
Bu taleplere baktığımızda aslında Alevilerin fazladan bir şey istemediğini, sadece insan haklarının, din ve vicdan özgürlüğünün gereği olan taleplerde bulundukları görülmektedir.
Aslında Aleviler, insan haklarından, din ve vicdan özgürlüğünden başka birşey istememektedirler. Makul ve haklı olan Alevi taleplerinin, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, çoğulculuk çerçevesinde Alevilerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Alevi sorununu, devlet güdümündeki din modelinin ana kurumu olan Diyanet kurumsallaşmasının içine alarak çözmeye çalışmak Aleviliği devletleştirmekten, Alevilik üzerinde resmi bir vesayet kurmaktan başka bir anlama gelmemektedir.
AKP ALEVİLERİN SORUNUNU ALEVİLERİ DEVLETLEŞTİREREK Mİ ÇÖZMEK İSTİYOR?
Aleviliği devletleştirmek yerine, devletin bütün inançlar ve ideolojiler karşısında maksimum tarafsızlığını talep etmek lazımdır. Devletleştirmek ya da dindarlaştırmak, Alevi sorununu çözmez. Alevi sorununun normalleşmesi ve çözüm yoluna konması için özgürlük, hukuk ve çoğulculuk ekseninde bir perspektife ihtiyaç vardır.
Alevi sorununa, devletçi, güvenlikçi ya da inanç merkezli yaklaşımlarla bakılması, bu sorununu çözmediği gibi Alevi taleplerinin anlaşılmasını ve karşılanmasına da engel olmaktadır. Alevilerin de özgür ve onurlu insanlar olarak hak ve özgürlüklere sahip olduğunu esas alan, onların inanç ve kimlik bağlamındaki farklılıklarını tanıyan, onları dönüştürme, değiştirme, dindarlaştırma ve asimile etme amacı ve niyeti taşımayan sahici anlamda çoğulcu ve özgürlükçü bir paradigmayla Alevi sorununa yaklaşılması çok acil bir ihtiyaçtır.
Alevilerin talep ettiği, dışarıdan kendileri için dizayn edilen yeni bir inanç, kimlik ya da yaşam tarzı değildir. Alevilerin istediği Alevi kalarak, farklı oluşunu koruyarak kimliğinin ve inancının hak ve özgürlüklere donatılmasıdır. Bu talebi karşılamanın yolu da tanımlamadan tanımaya, benzeştirmek yerine farklılığı kabul etmeye ve farklılığın özgürlüğü ve çoğulculuğu gerektirdiğini anlamaktan geçmektedir.
Bilal SAMBUR
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy86464 = 'sambur' + '@';
addy86464 = addy86464 + 'stratejikboyut' + '.' + 'com';
var addy_text86464 = 'sambur' + '@' + 'stratejikboyut' + '.' + 'com';
( '' );
86464 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Stratejikboyut - 3 Şubat 2010