Rıza Türmen / Milliyet
Alevilerin sorunlarını çözmek için düzenlenen toplantılar sona erdi. Başbakan’a sunulmak üzere bir rapor hazırlandı. Tepkilerden, toplantıya katılmayan Alevilerin raporda yer alan görüşleri paylaşmadıkları anlaşılmakta. Bu durumda, raporda yer alan tavsiyeler uygulansa bile, Alevilerin temel sorunlarına çözüm getirmeleri güç gözüküyor.
Sorun laiklik
Alevi sorunları gerçekte devletin laikliğe ilişkin uygulamalarından ya da uygulamamalarından kaynaklanıyor. Laikliğin ilkeleri doğru dürüst uygulansa, Alevilerin sorunları ortadan kalkacak. O nedenle, Alevilerin sorunlarına çözüm getirmek devletin sorumluluğu.
Laiklik, devletin dinsel inançlar karşısında tarafsızlığını, bütün inançlara eşit mesafede olmasını gerektirir. Devletin dini yoktur. Devletin siyasal, toplumsal, hukuksal düzeni dinden soyutlanmıştır.
Laiklik aynı zamanda inanç özgürlüğünü içerir. Her bireyin istediğine inanmak ya da inanmamakta serbest olması gerekir. Bireyin bu özel inanç alanına devlet giremez. Devletin görevi, bireyin dinsel inançlarını dış baskılara karşı korumaktır.
Laiklik, bireyselliği ve eşitliği de kapsar. Dinsel inançlar bireyseldir. Her bireyin inancı değişik olabilir. Ama bütün bireysel inançlar eşittir. Devlet hiçbir inanca ayrıcalık tanımaz.
Laiklik, çoğulculuğun da vazgeçilmez bir koşuludur. Farklı inançlardaki bireylerin bir arada yaşamasını sağlayan ve onlar arasında bir bağ kuran çerçevedir.
Ön rapor yetersiz
Bu ilkelerin ışığında Alevi toplantısının ön raporunu okuyunca şunları görüyoruz: Rapordaki gibi, Aleviliğin tanımının yapılmasına gerek yok. Hele devletin böyle bir tanım yapmaya kalkması laiklikle bağdaşmaz. Bireyler arasında da ortak bir anlayışa varmak gerekmez. Kimine göre Alevilik ayrı bir din, kimine göre İslamın bir kolu olabilir. Sinan Işık kararında, AİHM, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Aleviliğin bağımsız bir din değil, İslamın bir yorumu olduğu yolunda görüş vermesini eleştirmiş, bunun devletin dinler karşısında tarafsızlığıyla bağdaşmadığını belirtmişti.
Devletin işi değil
Ayni ilke cemevlerinin tanımı için de geçerli. Cemevlerinin ibadethane olup olmadığına karar vermek devletin işi değil. Laik bir devlet buna karışmaz. Aleviler cemevlerini ibadet evi olarak kabul ediyorlarsa, devlet buna saygı gösterir.
Farklı inançlara sahip bireylerin vergileriyle ayakta duran Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sadece Sünni Müslüman vatandaşlara hizmet vermesinin adaletli olmadığı açık. Ancak sorunun çözümü, din vergisi altında Sünni Müslüman vatandaşlardan vergi toplamak değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Sünni, Alevi, Hıristiyan, Yahudi bütün inançlara eşit bir biçimde hizmet vermesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede durması ilkesinin bir gereği.
AİHM’nin din dersi kararı uygulanmadı
Zorunlu din dersi konusunda yapılması gerekenlerin çerçevesini AİHM çiziyor. Bir Alevi ailesinin açtığı davada (Zengin/Türkiye 9.1.2007), AİHM, Türkiye’de din dersinin nesnel, eleştirel düşünceye yer veren, çoğul bir biçimde okutulmadığı sonucuna ulaşmış ve Sözleşme’nin din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti. Aynı kararda AİHM, ihlalin sona erdirilmesi için ders kitaplarının Avrupa standartlarına uygun bir biçimde değiştirilmesi gerektiğini belirtmişti. Aradan üç yıl geçmesine karşın Türkiye kararı uygulamadı. Oysa kararın uygulanması hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden hem de Anayasa’dan doğan bir yükümlülük.
Laik bir ülkede din dersinin zorunlu olmaması gerekir. Avrupa’nın hemen hiçbir ülkesinde böyle mutlak bir zorunluluk yok. Ama Anayasa’nın 24. maddesi nedeniyle bunu değiştirmek olanağı yoksa, din kültürü dersi ile din dersi ayrılabilir. Din kültürü dersinde bütün dinler hakkında nesnel, çoğulcu, eleştirel düşünceye yer veren bilgiler verilebilir. Bu ders zorunlu olur. Sünni İslamın uygulamalarını öğreten din dersleri ise seçmelik olabilir.
Görüldüğü gibi, Alevilerin sorunlarını, AİHM kararlarına da yansıyan, laikliğin temel ilkeleri temelinde çözmek o denli güç değil. Yeter ki laik bir siyasal irade gerçekten mevcut olsun.
Milliyet - 12 Şubat 2010, Cuma