Şeriban TELEK
(...)Bugün tüm demokratik örgütlerde olduğu gibi Alevi-Bektaşi örgütlülüğünde de kadının yeri ne yazık ki felsefimiz ve tarihimizle uyumluluk arz etmiyor...
Eşitlikçi ve özgülükçü bir felsefeye sahip olan Aleviler, uzunca bir dönem kadını erkekle eşit kılsa da, ne zaman ki Aleviler asimilasyona uğratılınca, kendi köklerinden de kopmaya başladılar. Alevi kadının özgürlüğü de aynı dönemde kısıtlanmaya başladı. Son elli senelik dönemde ise Alevi kadını kendi haklarını yitirdi. Şüphesiz gelişen kapitalizmin etkisi olmuştur. Çünkü bilindiği gibi Alevi toplumu öz itibariyle köy–kır toplumudur. Aleviler siyasal, sosyal kimlikler hatta bazı inançsal değerleri bu formasyon çerçevesinde şekillenmiştir.
Artan asimilasyon politikaları, dedelik kurumunun zayıflaması, çağdaş örgütlenmenin gerçekleştirilememesi en çok kadını etkilemiştir. Bir anamız şöyle diyordu: "Siz Alevi erkekleri bizleri çarşafa koymadınız ama özgürlüğümüzü, özgüvenimizi elimizden aldınız.’’ Alevi kadınına kısmi haklar veya yasal bir takım güvenceler yetmiyor. Alevi kadını diğer hem cinslerine göre daha özgür olmalıdır. Bu özgürlük Alevi kültüründen kaynaklanan bir anlayıştır. 13.yüzyılda Ulu Hünkârımız ne diyor: "Kadınlarımızı okutalım" Bu ilke 700 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu ilke güncelliğini korumakla beraber günümüzün temel şiarı olmalıdır. Alevi kadını özgürlüğünü, özgüvenini, kişiliğini istiyor. Eğer kadınlarımızı insan olarak görüyorsak onların haklarının önünde engel değil mücadele arkadaşı olmalıyız. Hacı Bektaşi Veli’nin yarattığı Kadıncık Ana'dan, günümüze gelen kadınların yaşamları hep mücadele örneği olmuştur. Alevi kadınlarının önünü açan Alevi öğretisidir. Alevi öğretisinde kadın; dünyadır, hayat verendir, doğurandır, bu nedenledir ki, Alevi inancında kadın erkek yaşamın her alanında yan yanadır.
Günümüz koşullarında sistemin biçtiği rollerin kadını ikincil plana itmesi, ekonomik, siyasal koşullar erkek egemen mantığın sonucudur. Bugün tüm demokratik örgütlerde olduğu gibi Alevi-Bektaşi örgütlülüğünde de kadının yeri ne yazık ki felsefimiz ve tarihimizle uyumluluk arz etmiyor.
Alevi-Bektaşi kurumları 20.yılını geride bırakırken, bu süre içinde hep eksik bırakılan, yarına ertelenen en can alıcı noktalardan biri kadın çalışmasıdır. Kadın çalışması önemsenmedi. Bunu neye dayanarak söylüyorsun derseniz; 16 yıldır bu kurumlarda çalışma yürüttüm. Bu kurumlarda büyüdüm, semahından gençliğine, kültür komisyonundan kadın komisyonuna ve yönetimine kadar her aşamasında çalıştım. Bu pratik bir deneyimdir. Alevi-Bektaşi kurumları erkek egemenliğindedir. Örneğin; "Kadının değeri" Yönetim listeleri oluşturulurken ayıp olmasın diye yönetimlere yerleştirilen bir iki kadın üyeden ibarettir. Kadın komisyonları oluşturulurken gönüllü çalışanlardan ziyade ısmarlama komisyonlar oluşturmalar, biraz öne çıkan olursa önünün kesilmesi ve pasifize edilmesi, çalışmaların önünün kesilmesi de cabasıdır. Kadınlar hep cephe arkası olarak görülmüştür. Fakat öne çıkması istenmemiştir.20 yıllık örgütlenmede kadın çalışmasının derlenmesi toplanması için kurumlarımız üzerine düşeni yapmamıştır.
Tüzükte olmasına rağmen bir Kadın Kurultayı yapılmamıştır. Gençlik nezdinde kısmı olarak başarılan bu çalışma, kadın çalışmasında MAALESEF örgütlenememiştir.
Kadınlar bütün angarya işlerde esas alınmış fakat söz-yetki-karar mekanizmalarında geri plana itilmiştir. Bu kültür kadınını hep erkeğin omuz başında görmüştür ama sadece görmekle yetinmiştir. Bu durum erkek yöneticinin işine de gelmiştir. Erkeklerde bilir ki kadın örgütlendiğinde en güzelini doğrusunu ister. Bu doğrultuda hareket eder. Anadolu Aleviliğinde ki yerini bulur. Asimile olan babası, kardeşi ve eşi tarafından saçı uzun aklı kısa anlayışını reddeder, örgütlülükteki yerini alır
Kadınlarımız duyarsız değil. Sadece onların önünü açacak daha aktif olmalarını sağlayacak imkânlar yaratılmadığından atıl kalıyorlar. Bu imkânlar yaratılmadığı gibi aktif olanların ise önlerini kesmek için özel çaba sarf ediliyor. Çünkü erkek egemen mantık itiraz etmeyen, sorgulamayan bir kadın istiyor.
Alevi-Bektaşi kurumları vitrinlerini iyi süsleseler de iç politikaları bu süse cevap vermiyor. Bu yirmi yıl içinde fiziksel olarak binalarımız yapıldı, iki üç daha fazla katlara sahibiz, fakat gençliğimize ve kadınlarımıza yönelik eğitsel çalışmalar hala eksiktir. Eğer gençlerimizi felsefemiz doğrultusunda eğitmiş olsaydık uyuşturucu bağımlısı hırsızlarımız olmazdı. Kadınlarımızı eğitmiş olsaydık gelecekle ilgili daha umutlu olabilirdik. Ama "yok bunlar bizim işimiz değil" diyen yönetim anlayışıyla daha nice 20 yıllar götürebiliriz fakat gelecekten bahsedemeyiz.
Kurum yöneticilerimiz park bahçe işler müdürlüğü gibi çalışıyorlar. Yapılan toplantılarda kaç taş dizdik, kaç çiçek ektik tartışmaları yürütülüyor. Bunlarda olmalı ama asıl görevimizi unutmamalıyız. Yöneticilerimiz sürekli hoşgörüden ve 72 millete aynı nazardan bakmaktan söz ediyor ama yıllardır bu kurumlara emek verenlerin Aleviliğini "kaç Ceme katıldığı" ile ölçebiliyor ve yargılıyor. Bu yargıyı öne sürenler dede oluyorlar. Bizim bildiğimiz dedeler halk içinde birleştirici örnek kişilikli ve bu kurumların öncü birliği olmalıdır. Dedelik kurumunun yozlaştırılması kurumlarımızın da zayıflamasıyla eşdeğerdir. Darı didardan bahseden bu dedenin söylemiyle okullarda çocuklarımıza dayatılandan ne farkımız var. Hani kırkımız bir, birimiz kırktı bizim….
Madem kadınımız cemde can, evde eş, hayat yoldaşı, işte, aşta, cemde cemaatte, söz-karar ve eylemde eşitsek, cinsiyetçi değil onların gönül rızasını ve yaratıcılığını üstün görüyorsak ve bu felsefede kadın anadır, yardır daha ötesi candır diyorsak…
Tüm bunları kabul ediyor ve Hünkâr Hacı-Bektaşi Veli’yi, Pir Sultan mücadelesini örnek alıyorsak ve "yolda eğri olmaz" diyorsak kadınlarımızı mücadeleye katmak için çabamız Alevi öğretisi doğrultusunda olsun. Tüm kadınlara olduğu gibi Alevi Bektaşi Kadınlarına da düşen yükümlülük ve sorumluluk tarihine sahip çıkmak, hayatın her alanında birlikte yan yana toplumsal barış için mücadele etmektir. İkincil plandan çıkıp karar ve yetki kademelerinde yer almaktır. Bu şiarla yarınlara umut olabiliriz.
Unutmayalım bilinçli bir anne iyi bir öğretmenden, doktordan veya başka bir akademisyenden daha başarılıdır. Çünkü o, birinci elden geleceği kurandır.
Şeriban TELEK
KAYNAK : Alevihaber.com - 02 Aralık 2009