Osmanlıdan günümüze alevi Kızılbaşlara dönük devlet ve egemen inanç siyasetinin bir ayağını da asimilasyon oluşturmuştur. Asimilasyonlar kitlesel katliamlar , sürgünler, kurumsal tasfiyeler, sembolik simgelerin yok etmeler , inancın varlığı ,yaşam tarzını o inancın halkını örgütsüzleştirilmesi yaşam hakkı tanınmaması ile ÖLÜM ile MEŞRU DİN İslam arasında seçip yaptırmasıyla uygulanan asimilasyon siyaseti içimizde ki işbirlikçileri ile bugüne kadar gelmiş sürdürülmüştür.Şimdi bu aktörlerin inanç kimliği mi yoksa kendi kimliklerinin asimile edilmesinde kim hangi tarafta mücadele vermiştir ona bakalım.
Alevi Kızılbaş inancının asimilasyonunda en büyük aktörlerden biride 1979 iran devriminden sonra sahneye çıkan gerici aşuracı mollalar olmuştur.Önceki yazımda belirttiğim Fermanu Altun liderliğinde Refah partisinin ve diğer gerici partilerin desteği ile 1997 de kurulan Ehlibeyt vakfıdır. Amacı ise Kızılbaşları Sünniliğe değil Şii Caferiliği temel alarak Şiileştirmek alevi kızılbaş yolunun değerlerini yabancılaştırarak İslam inanç dairesi içerisinde eritmek asimile etmektir. Bu vakfı kuran kişi Fermanu Altun refah partisinden , akp den milletvekili olup, aleviler arasında ki misyonerliği ise devam etmiştir. Bu misyonerlik faaliyetlerinde ise Alevilerin yoğun olduğu bölgelere şii Caferi camiler yaptırıp ,muharrem iftarları adı altında devlet propagandası yapmış ve yaptırmışlardır.Alevi kızılbaşların yası matem orucunu sulandırıp yozlaştırarak kendi ramazan oruçlarına benzetmeye çalışmışlardır.En önemlisi Aşura adlı dergi ile de ‘’öze dönün öz Caferiliğe ,kuranı kerime, sünnete ve ehlibeyte dönün ‘’çağrıları yaparak süreci kullanmışlardır.Bu süreçte aşuracı mollalar Karsın Iğdır ,aralık ,tuzluca ilçeleri,İstanbul ,Ankara ,,İzmir,Bursa, Çorum ,Tokat ,Malatya çalışmalar yaparak Caferi camilerini ve söylemlerinin inşa etmeye başlamışlar.Alevi kızılbaşların söylemlerini kullanıp onları camilerine çekmeye, örgütleyip gerektiğinde İrana gönderip donanımını sağlayıp içimize bu asimilasyon mühendislerini salmışlardır.Finansörlerine gelince hem iran destekli hem de diyanetin açık ve örtülü bir şekilde maddi desteklerin alındığı bir kurum haline gelmiştir.
Alevi Kızılbaşlara diğer asimilasyonun dayatıldığı güçlü dinamikte CEM vakfı yani Cumhuriyetçi Eğitim Merkezleri dir.İzzettin Doğanın önderliğinde1995 de kurduğu vakıf.1966 da yayın hayatına başlayan ve kapanan cem dergisinin 1991 yayın hayatına başlamasıyla Alevileri kendi temel tezlerine göre örgütlemeye başlarlar.Bu süreçte derginin ve vakfın gelirleri ve dergi kampanyalarıyla ,bağışlarla cem tv radyo kurulur.
Bu sürece kadar cem vakfı ve ekibinin devletin rotasında Türk İslam sentezinin savunuculuğunu yaparak aleviliği asimile edilerek söylemlerinin mühendisliği ile güçlü bir dinamik oluştururlar.Arkasında 12 Eylül cuntasının da olduğu bir projenin alt yapısı hazırlanmış olur.
Biraz geçmişe giderek bu cuntanın neden arkasında olduğunun analizini yapmaya çalışalım.
İzzettin Doğanın babası Hüseyin Doğan dede ilk olarak siyasi işbirliği yaparak Alevileri bu yönde pazarlayan biri olarak karşımıza çıkmıştır.İlk olarak 1940 yıllarda devlet siyasetine katılmış Malatya dan bağımsız milletvekili olmuştur.İsmet inönünün dikkatini çekince 1950 de chp kontenjanından milletvekili olmuştur.1951 de chp den istifa edip demokrat partiye geçer.1954 seçimlerinden önce bu partiden de istifa eder .54 seçimlerinde büyük oğlunu DP den aday gösterir.Ve bizzat DP için çalışma yürütür.57 seçimlerinde Menderes ile seçim propagandası yapar.60 darbesine kadar Malatya DP il başkanlığı yapar.Darbeyle birlikte gözaltına alınır sivasta 6 ay yatar çıkar.Bu süreçte yeni flörtü Adalet partisi ile çalışmaya başlar ve 65 seçimlerinde 69 kadar milletvekiliği yapar .Hüseyin Doğan dede ve ailesi sağcı geleneğini hiç bozmaz gerici düzen partilerinin kadrosunu oluşturmaya devam eder.1970 lere gelindiğinde anti faşist mücadeleler sürerken alevi Kızılbaşlara katliamlar yapılırken bile bu sağ çizgisini bozmadan devam eder.Amaçlarından biride Alevilerin diyanet işleri başkanlığında temsil edilmesi üzerine kurulmuş düşüncelerini dikkat ederseniz bugüne kadar sürdürmüşlerdir.Kısacası devletin alevisi yaratma projesi taa o günden başlayan bir projedir.Bayraktarlığını yapan doğan dede ve ailesi 12 Eylüle gelindiğinde Kenan evrenin bayrak planı dahilinde yapılan Çorum Sivas Malatya Maraş katliamların ;binlerce insanın işkencelerden geçirilmesi ile Kenan evren Sünnilik bu ülkenin birleştirici ögesidir diyerek tekçi inkar imha anlayışı ile zorunlu din derslerinin yasalaşması alevi köylerine zorla cami yaptırılıp bu camilerde zorla alevi insanların çalıştırılması gibi uygulamalar yapılırken Doğan Dede ve ailesi bunlara tavır almamış bunları hesaplaşma konusu yapmamıştır.Doğan dededen sonra İzzettin doğanın 12 eylül sürecinin akabinde 83 de evine bir senatör gelerek çankayada sivil demokrasiye geçilmek isteniyor ve senden katlı bekleniyor teklifinde bulunarak doğan ailesi geleneğinin sağcı iktidarların bekletinlerine cevap vermesi istenmiştir.Bu misyonun sonucu Milliyetçi Demokrat parti kuruluşunda görev almasıyla Alevilerin yoğun olduğu taliplerin olduğu bölgelerde örgütlenme çalışmalarına başlarlar aday antlaşmazlığı yüzünden bu partiden ayrılır DYP aday olur seçilemez .1986 da Atatürk dil tarih kurumunda türk İslam sentezini yeniden formüle edip devletin resmi ideolojik tutumunu meşrulaştırmış olur.Asimilasyonun nasıl temel taşlarının döşendiğinin kısaca iki öyküsünü anlattık.
Okuyan canlardan isteğim bu bulmacayı çözmeleri neden Aleviliğin başat sorunlarının çözülmediği ,alevi aktörler tarafından yönetildiğini bulmasıdır.
Son söz alevi Kızılbaş sorununun hem gündemleşip çözümünü dayatması ,hemde kimlik mücadelerinin bütün boyutlarıyla yürütülmesinin ana dinamiği mahattabı olmaktır.Aşk ile canlar.
Sosyolog ; İbrahim Ergin