Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Can’la “Alevi açılımı” ve Alevi Kurultayı üzerine konuştuk...
- 15-16 Ocak tarihlerinde Ankara’da Büyük Alevi Kurultayı toplandı. Bu kurultayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara’da toplanan ‘Büyük Alevi Kurultayı’ Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) bileşenleri tarafından reddedilmeyen ancak içerisinde de yer alınmayan bir kurultaydı. Bu kurultayın içerisinde temsilci düzeyde yer aldık. Kurultayı, katılım açısından değerlendirdiğimizde olumluydu. Alevi hareketinin böyle bir “şova ihtiyacı” vardı ve kurultay bu “şov ihtiyacı”nı bence giderdi. Alevilerin de burada olduğu mesajını verdi. Bu kurultay, öncesinde kurgulandığı biçimde örgütlenen bir kurultay olmadı.. Yani Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) bileşenleri olarak biz bu kurultayı kendi aramızda tartışmış ve nasıl bir kurultay düzenlememiz gerektiği üzerine kafa yormuştuk. Kurultayı bir forum olarak algıladık. Kurultayın Alevi hareketine sosyal, kültürel, politik olarak bir şeyler bırakabilecek bir etkinlik olması gerektiğini söylemiştik. Alevi sorunlarının ve yaşam biçiminin tartışılacağı, Alevi hukukunun geliştirileceği, Alevi-siyaset ilişkisinin kurgulanabileceği, sunulacak tebliğlerin yanısıra akademisyenlerin ve dünyanın çeşitli yerlerinden Alevi örgütlenmelerinin katılabileceği çok geniş ve kapsamlı bir kurultay düşünmüştük.
Bunu tartıştığımız süreç, 2010’un Ekim ayının sonuydu. Böyle bir kurultayın, bir iki ay gibi kısa bir sürede örgütlenmesi mümkün görünmüyordu. Çünkü böyle bir kurultayın örgütlenebilmesi için en az 6 aya ihtiyaç vardır. Ayrıca genel seçimlerin startı verilmişti ve bu durumun kurultayı gölgeleyebileceğini düşünmüştük. Çok geniş ve kapsamlı bir kurultay tasarımımız vardı. Kurultayı küçümsemek anlamında söylemiyorum ama içimizden bazı arkadaşlarımız daha önce İzzettin Doğan’ların İstanbul Bostancı’da yaptıkları gibi daha çok şova yönelik bir kurultay yapılması gerektiğini dile getirdiler.
“Biz buradayız” diyen ve kamuoyunu etkileyen Alevi kurultaylarından esinlenerek alternatif bir kurultay önlerine koydular ve bunu gerçekleştirdiler. Biz de böyle bir kurultayın içerisinde yer almayacağımızı kendilerine ilettik. Ama düzenlenecek kurultayı engellemeyeceğimizi, kurultaya sembolik olarak katılacağımızı, Alevi Bektaşi Federasyonu’na bağlı bütün bileşenlerin de isterlerse bu kurultaya katılabileceklerini söyledik. Zaten gördük ki kurultaydaki kitlenin büyük kısmını ABF bileşenleri oluşturdu. Kamuoyunda çok ses getirdi mi? Evet, Alevilerin varolduğu ve talepleri bir kez daha ifade edilmiş oldu. Bu talepler zaten 8-9 Kasım’daki büyük mitinglerde Alevilerin Türkiye kamuoyuna duyurdukları taleplerdi. Dolayısıyla kurultay, bu taleplerin kapalı salonda bir kez daha tekrar edildiği bir etkinlik oldu.
- Hükümetin “Alevi açılımı”na ilişkin düşünceleriniz neler?
Alevi hareketi son dönemlerde Türkiye toplumsal muhalefeti içerisinde yeşeren, kabaran bir harekettir. Bu hareket kendi özgünlüğüyle gelişiyor. Gittikçe de toplumsal muhalefetle buluşuyor. Yalnızlaşmıyor. Tabi bu, hareketin yönetimindeki önderlikle de ilgilidir. Bu hareketin önündeki önderlikler yalnızlaştırılırsa bu hareket de yalnızlaşacaktır. Günümüzdeki kadrolar Alevi hareketini Türkiye toplumsal muhalefetiyle buluşturmaya çalışıyorlar. Talepleri ortaklaştırmaya çabalıyorlar. Dolayısıyla önümüzdeki İzmir mitingini de bu eksende kurguluyoruz. Türkiye toplumsal muhalefetinden herkesin kendini içinde hissedebileceği bir miting olarak kurguluyoruz. Biz biliyoruz ki önümüzdeki seçimler “anayasa tartışmaları” üzerinden yürüyecek. Bu mitingin ana temasını da “Özgür, demokratik bir ülke için demokratik bir anayasa” üzerinden kurduk. Zaten Alevilerin taleplerine bakarsanız biri hariç üç talebin hepsi anayasal taleptir. Eşitlik talebi anayasal taleptir. Zorunlu din dersi anayasal taleptir. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması anayasal taleptir. Bunlar içerisinde bir tek ‘Madımak’ın müze olması’ talebi anayasal bir talep değildir. Dolayısıyla Türkiye’deki Alevi hareketini toplumsal muhalefetle buluşturup kaynaştırma hedefiyle hareket ediyoruz.
Alevi hareketinin geldiği noktayla bağlantılı olarak AKP’nin buna nasıl baktığına gelince; AKP Alevi hareketinin böyle özgün gelişmesini istemiyor. O, kendi Alevisini yaratmaya çalışıyor. Ehlileştirilmiş, sağından solundan kırpılmış bir AKP Alevisi yaratmaya çalışıyor. Uyduruk, Alevilikle ilgisi olmayan, devşirme, asimile olmuş, kendisine bir yer, kapı arayan insanlarla birlikte açılım politikasını hükümetle beraber yürütüyorlarmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. ABF olarak hükümetin Alevi açılımı kapsamında düzenlediği ilk toplantıya katılmıştık. Ancak daha sonraki toplantılara katılmadık. Bu oyunun farkına vararak geri çekildik. Sonradan gördük ki, bu oyunun parçası olanlar bile çark etmeye başladılar. Çünkü AKP bunu o kadar kötü, o kadar kaba yapmaya başladı ki; bazı şeyleri içlerine sindirememeye başladılar. Eskiden Alevileri katlediyorlardı. Son dönemlerde Alevilik katledilmeye başlandı. Biraz dürüst, namuslu ve içlerinde Alevilik kırıntıları taşıyan insanların gönlü Aleviliğin katledilmesine razı olmadı. Dolayısıyla yavaş yavaş buradan çekilmeye başladılar. Bugün “Alevi açılımı” son kalanlarla birlikte sanal, sahte ve seçimlere yönelik devam ediyor. Buradan bir şey çıkar mı? Çıkmaz. Çünkü kurultayda da, büyük İstanbul mitinginde de görüldüğü gibi Aleviler taleplerinin arkasında yürümeye devam ediyorlar. Yani ne durdurak verdiler ne de AKP’yle aynı masaya oturdular. Bir ara oturur gibi oldular. Baktılar ki niyet farklı tekrar yürümeye başladılar.
- CHP’nin Alevi sorununa yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürt dostlarımız ve arkadaşlarımız bu ülkede Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de hiçbir sorunun çözülemeyeceğini söylerler. Bu yanlış ve tersten bir bakıştır. Ben 1988 yılından beri sendikal hareketin içerisindeyim ve hep şunu gördüm. Bu ülkede demokrasi sorunu çözülmeden mevcut sorunların hiçbiri çözülemez. Ne Kürt sorunu çözülebilir, ne Alevi sorunu çözülebilir, ne de Roman sorunu çözülebilir. AKP son derece kaba bir politikayla, demokrasiyi rafa kaldırarak kendi Alevisini, kendi Kürdünü, kendi Roman’ını yaratmaya çalışıyor. Biz başka bir şey söylüyoruz. Özgür ve demokratik bir ülkeden sözediyoruz. Özgür ve demokratik bir ülkede bütün bu sorunlar yumağı çözülebilir. Bu insanlarla sahici bir çözümü talep ederseniz çözülebilir. Onların talepleri nedir? Kürtlerin sorunları ortaya konuyor. Kürt sorunu var mı diyorsun. Anadilde eğitim talebi dile getiriliyor. Sonra, ne kadar insanı varsa cezaevine tıkıyorsun. Bu son derece ikiyüzlü ve riyakarca bir yaklaşımdır. Romanlarla çalgılı, sazlı, sözlü bir toplantı yapıyorsun. Yarın öbür gün Romanlar da herhangi bir talepte bulunabilirler. AKP bunu karşılayabilir mi? Hayır. Böyle gerici ve faşist bir parti bunların hiçbirini karşılayamaz. O, kendisine biat edecek, peşine takılacak, cemaatinin üyesi olabilecek unsurlar arıyor. AKP gerçek anlamda hiçkimseye en küçük bir hak tanımadan kendi programını uyguluyor. Öğrenciler coplanıyor. AKP’li birileri çıkıyor öğrencilere ağza alınmayacak sözler söylüyor. İnsanlar son derece samimi ve içten demokratik hakkı olan ıslıklama, alkış hakkını kullanıyorlar. “Anası babası belli olmayan insanlar bunlar” diyor. Diğer tarafta sadece işini ve aşını korumak isteyen insanları buz gibi havada buz gibi sulara atıyorlar. Bir bütün olarak baktığımızda AKP hükümetinin “açılım” yapabilecek gücü yok. Niyeti ve öyle bir perspektifi de yok. Bu sadece AKP’ye özgü bir şey değil. Türkiye’de demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olmayan kim olursa olsun, ister sağdan ister soldan bunlarla asla beraber değiliz. Eşit ve özgür yurttaşlık talebimizi ortaya koyuyoruz. Son seçimlerde ABF olarak bunu deklare edeceğiz. Bizden birisi milletvekili olsun demiyoruz. Tam tersine, ortaya bir program koyuyoruz. Bu programı yerine getirirseniz bizim desteğimizi alırsınız. Yoksa parlamentoya girelim, milletvekili olalım diye bir talebimiz yok. Biz özgür, demokratik, eşit yurttaşlık talebiyle yola çıktık.
- Devletin asimilasyon politikası sadece Alevileri değil Kürt halkını de hedef alıyor. Büyük Alevi Kurultayı’nın sonuç bildirgesinde de buna vurgu yapılıyor. Sizce Kürt halkının mücadelesi ile Alevilerin mücadelesi ortak bir zeminde nasıl buluşabilir?
Aslında bu çok zor bir soru. Neden zor bir soru? Çünkü 1980 sonrasında Alevi hareketi solla ilişkisini organik ve düşünsel anlamda kesti. Kendisini daha çok sağa yasladı. Daha sonra da biraz zorlamayla inançsal bir öge olarak ortaya çıktı. Eğer bu haliyle de bırakılırsa caminin karşısındaki bir Cemevinden başka bir şey ortaya çıkmaz. Alevi hareketinin önderleri uzun zamandan beri Alevi hareketini toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru haline getirmeye çalışıyorlar. Örneğin zorunlu din dersleriyle ilgili talep sadece Alevilerin sorunu değildir. Aleviler son zamanlarda toplumsal muhalefetle kendisini buluşturacak olan talepleri ortaya koyuyorlar. İzmir mitinginde de tamamen bu eksenli bir şey tasarlıyoruz. Türkiye’deki toplumsal muhalefetle Alevileri buluşturabilecek bir eylemsellikten söz ediyoruz. Alevilere uygulanan politikaları bir bütünün parçası olarak görüyoruz. Asimilasyon sadece Alevilere değil Kürtlere, Romanlara veya diğer farklı inanç kümelerine de yapılıyor. İstediğimiz kadar güçlü olalım bu saldırılara tek başımıza yanıt verme şansımız yok. Biz 500 bin insanı Kadıköy Meydanı’na yığdık. Bu saldırılardan etkilenen toplumsal muhalefetle buluşamazsak eğer istersek milyonları sokağa yığalım, Alevilerin hiçbir şansı yoktur. Türkiye’deki paçası çamurlular, mağdurlar ne yapıp edip bir noktada buluşup bu saldırıyı bertaraf etmek zorundadırlar. Yani hayatın kendisini örgütlemek durumundalar. Bunların hepsinin buluşabileceği çok büyük bir mekanizma yaratmak gerekiyor. Şimdilik bu mekanizmanın bir halk hareketi olacağını söyleyebilirim. Yani bu süreç neler ortaya çıkarır, nereye evrilir bilemeyiz. Bu söylediklerimden “Aleviler yine parti tarif ediyor” gibi bir şey çıkmasın. Bunu söylemiyorum. Bir halk hareketinden, toplumsal muhalefetin kendisini örgütlemesinden ve ortak bir noktada buluşmasından söz ediyorum. Köylülerin, emeklilerin, işçilerin, işsizlerin, Alevilerin ve mağdurların örgütlenebileceği bir politik örgütlenmeden söz ediyorum. Bunun zemini var mı? Zemini var ama hastalıklarımızdan kurtulabilirsek bu zeminde buluşma şansımız var. “Küçük olsun benim olsun” mantığını kafamızdan atmadığımız, resmin bütününü görmediğimiz sürece bu zemin orada durmaya devam edecek.
- Alevi hareketinin tablosunu nasıl görüyorsunuz? Bu cephede de “parçalı” bir görünüm var? Bu parçalılığın gerisinde nasıl bir farklılık yatıyor? Neler yapılmalı?
Buna şiddetle karşı çıkıyorum ve itiraz ediyorum. Aleviler parçalı falan değil. Bu çok kaba ve Alevileri bölmeye yönelik bir politikadır. Nasıl ki, Hz. Ali camide öldürülmüş veya Hünkar Hacı Bektaşı Veli için “bak o da hacca gitmiş” diyorlarsa Türkiye’de şöyle bir mantalite var. Bunu, Türkiye’deki egemenler ve onların Hızır Paşaları olan içimizdeki Aleviler kullanıyorlar. Koca çınara sormuşlar 500 yıl nasıl yaşadın. O da, içimdeki kurdum olmasa daha 500 yıl yaşardım demiş. Bizim içimizde de kurtlar var. Bu kurtlar AKP’yle ve siyasal iktidarlarla ağız birliği etmişçesine olayları dallandırıp budaklandırıyorlar. AKP’ye biat etmeyenlere bölünmüş damgasını vuruyorlar. Aleviler asla bölünmemişlerdir. Aleviler iki parçadır. Bir asimilasyoncular bir de Alevi hareketinin bizatihi kendisi vardır. Alevi hareketi denildiğinde ise sadece ABF düşünülmesin. Alevi hareketinin orada burada kümelenen, Alevi örgütlülüklerinin tümünden söz ediyorum. Asimilasyoncuları zaten ayırıyorum. En çok yaygarayı da kopartan siyasal iktidar ve bizim içimizdeki Hızır Paşa’lardır. İkide bir Alevi hareketi bülünmüştür diye çıkıyorlar. Ya sen kendine nasıl Alevi diyorsun. Utanmıyor musun? Alevileri katleden, Alevi kadınlarının karnından çocuklarını alıp duvara çivileyen insanlarla aynı masada oturup tartışanlar kendilerine Alevi diyemezler. Buna hakları yok. Türkiye’deki Aleviler de bunlara Alevi dememeliler. Onlar düşkündür. Bunları Alevi görenler onlardan daha çok düşkündür. Bunlara Alevi denebilir mi? Bunlar celladına aşıklar. Aynı masada oturuyorlar ve Aleviliği tartışıyorlar. Aleviliği katledenlerle, Hızır Paşa’larla tartışmayız. Türkiye’deki Alevi hareketi çok parçalı bir hareket değildir. İki parçadır. Aleviler sağdan soldan küçük dereler olarak ırmak olmaya çalışıyorlar. Deniz olmaya çalışan Aleviler var. Bir tarafta da asimilasyoncular var. Bunlar Hızır Paşa gibi iktidardan pay almaya, iktidar masasında sandalye bulmaya çalışanlardır. Onlarla işimiz yok. Ama onun dışında koskoca bir Alevi dünyası var. Bu Alevi dünyası ise küçük küçük derelerdir. Hep bir yere akıyorlar. Bir kısmı Pir Sultan’da, bir kısmı Alevi Kültür Dernekleri’nde, bir kısmı bağımsız derneklerde, bir kısmı ABF çatısı altında örgütleniyor. Halen örgütlenmeye çalışan koca bir Alevi hareketi var. Bu Alevi hareketi demokratik bir Alevi hareketidir. Kendi inançlarıyla, özgür yaşam tarzlarıyla, özgür düşünce biçimleriyle aşağıdan yukarı gelmeye devam ediyorlar. Bunlar biraraya geldiklerinde koskocaman bir örgüt oluşturacaklar. O zaman Türkiye’de demokrasi mücadelerine damgalarını vuracaklar. Alevi hareketi kendi dinginliği ve özgünlüğünde gelişiyor. Aleviler yükselen ve kabaran bu hareketin farkında değiller. Farkında olsalar buna uygun davranırlardı. Ama siyasal iktidar görüyor. Gördüğü için Alevileri bölmek, parçalamak, ehlileştirmek ve devlet yanlısı devşirme bir hareket oluşturmaya çalışıyor. Biz bunlara itiraz ediyoruz. Asimilasyoncuların başında A,B, C.. veya başka bir harf olup olmaması bizi ilgilendirmiyor. Onlar kendi rollerini oynayacaklar. Alevileri asimile etmeye çalışacaklar, siyasal iktidarla atbaşı yürüyecekler. Bizim bunlarla işimiz yok. Biz Alevi hareketini örgütlemeye çalışıyoruz. Alevi inancı üzerine bizim söyleyecek çok fazla sözümüz yok. Çünkü inanç önderlerimiz var. Biz onların önünü açmaya çalışıyoruz. Bizim örgütümüz ekonomik, demokratik kitle örgütüdür. Ama inancı öne çıkartan ekonomik, demokratik bir kitle örgütüdür. Biz inanç önderlerimizi örgütlemeye çalışıyoruz. Onlara imkanlar sunuyoruz. Alevilerin üç tane taşıyıcı unsuru (Pirler, söylenceler ve efsaneler) var. Bu alan tıkanmış durumda. Dolayısıyla yeni bir alan açmak gerekiyor. Yeni bir alan derken oradan kopuk anlamında söylemiyorum. Alevilerin inançlarını yeniden tanımlamaya değil, eski inançlarının küllerinden yeniden doğmasını sağlamaya çalışıyoruz. Yeni bir Alevi inancı tasarımlamıyoruz. Alevilerin varolan unuttukları ve unutmak için çaba sarfettikleri inançlarını açığa çıkarmaya çalışıyoruz. Alevilerin yüzyıllardan, bin yıllardan beri gelen inançları var. Bu inançlar son zamanlarda ciddi olarak asimile olmuş ve unutulmuş durumdalar.
- Alevi Bektaşi Federasyonu olarak önümüzdeki süreçte nasıl bir mücadele hattı izleyeceksiniz?
Aleviler günübirlik eylem yapmayacaklar. Bundan sonra eylemlerimiz sürekli olacak ve hak alana kadar devam edecek. Yılda bir kere zorunlu din dersleriyle ilgili bir eylem yapmayacağız. Ağustos ayından başlayarak bir dizi eylemlilik yapıp final eylemiyle bitireceğiz. Dolayısıyla İzmir mitingi öncesinde de paneller, forumlar yapacağız. Taleplerimizi akademik düzeyde öne çıkartacağız. Diğer siyasal grupların da, Türkiye’deki toplumsal muhalefetin katılabileceği kurultaylar, forumlar yapacağız. İzmir mitingini besleyebilecek olan projeksiyonlar sunacağız. Önümüze çok yönlü bir çalışma programı koyduk. Eğitim programı çerçevesinde Dedeler eğitimi, kadro eğitimi, gençler eğitimi ve kadın eğitimleri var. Bu eğitimlerde çeşitli akademisyenler, inanç önderleri ve yazarlar yer alacaklar. Bunu da önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacağız. Bu eğitim faaliyetlerini İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi metropol illerde başlatıyoruz. Aynı zamanda ABF bileşenleri arasında Pir Sultan’da ve diğer derneklerde eğitimler sürüyor. Buna ağırlık verdik. Hayatın kendisini yakalamaya çalışıyoruz. Durarak, seyrederek değil, müdahil olarak önümüzdeki süreci örmeye çalışıyoruz.
Kızıl Bayrak / İstanbul - 21 Ocak 2011