Fehmi SALIK / AHA
17 Aralık’ta Alevi Çalıştayı’nın altıncısı yapılacak.
Çalıştayı yine Devlet Bakanı Faruk Çelik yönetecek.
Peki, bu Faruk Çelik kimdir; Alevilikle ilgili düzeyi nedir? Alevilik hakkında koltuğa sığmaz kaç kitabı vardır? Faruk Çelik, neyi çözümlemeye çalışıyor; çalıştaya çağırdıklarını hangi ölçülere dayanarak saptıyor?
Bir Bayram Meral, benim Aleviliğimi benim adıma nasıl tartışacak?
Bunca yıldan sonra, yeniden bir ‘Hakem Olayı’ mı yaşamak zorunda kalacağız?
Aleviler, özdeksel bir çıkar peşinde midirler?
Alevilerin sorunu, bir ‘ücret artışı’ amacına yönelik gibi mi düşünülüyor?
Bu çağrılanlar, ‘bilirkişi’ görevini mi üstlenecekler?
Yeniden bir ‘Alevilik tanımı’ mı saptanmak isteniyor?
Aleviler, ne istediklerini bilmiyorlar da bu çağrılanlar mı bir ‘yol haritası’ hazırlayacak Alevilerle ilgili?
Bu soruları lastik gibi uzatıp daha da çoğaltmak kolay.
Hadi bütün bunlar bir yana da; 1978 Maraş olaylarında kimi kaynaklara göre 105, kimine göre de 111 insanın kanına eli bulaşmış, eski soyadıyla ‘Kenger’, yenisiyle ‘Şendiller’ olan bir Ökkeş’in, işi ne bu çalıştayda? Evet, namuslu bir Alevi’nin dediği gibi “Ha Yahudilerin toplantısına Hitler’i çağırmışsın; ha Alevilerin çalıştayına Ökkeş Şendiller’i.”
Yazıyı, soru tümcelerinden kurtaramıyorum bir türlü.
Böylesi bir girişim, Alevilerle alay etmek değil midir şimdi?
Ökkeş Şendiller’in katıldığı bir Çalıştayı içine sindiren bir Alevi’ye nasıl Alevi diyebilirim ben?
Şimdi hemen babalanıp “Geçmişi unutalım; bir kardeşlik çatısı altında toplanalım” yalanını, bana doğru savurmaya kalkışmayın.
Sözünü ettiğiniz kardeşlik, bir arada yaşamak demektir. Kardeşlik, her alanda, birinin diğerini ‘yok saymaması’ demektir. Aynı toprak üstünde, aynı bayrak altında ‘eşit yurttaşlık’ ilkesini, içlerine sindirebilenler ancak ‘kardeşlik’ten söz edebilirler. Gerçek kardeş, kardeşinin evini yakmaz; malına zarar vermez; canına kıymaz.
İsviçre’de minare yasaklandı diye yer yerinden oynadı. Peki, sen niye ‘kardeş’ dediğin bir toplumun ‘inanç simgesi’ olan cemevlerini, ibadet yeri olarak tanımıyorsun? Sen bunun adına mı ‘kardeşlik’ diyorsun? Bu tutum, kardeşlik değil; ikiyüzlülüktür; çıkarcılıktır; inanca saygısızlıktır.
Alevilerin ne istediği apaçık ortadadır; bu sorunları çalıştaylarla çözmeye kalkışmak, ‘ipe un sermek’ten başka da bir şey değildir. İstense, bu sorunlar anında çözülür; ne çalıştayların, ne insanların toplanmasına gerek kalır.
Aleviler, “laik ve demokratik bir Türkiye” istiyor.
Üzerinde yaşadığımız bu güzel ülkemizde, ne ‘demokratik ne de laik’ bir yönetim vardır.
Aleviler, “kimliklerini yasal bir güvence içinde” görmek istiyor.
Bugün bile o anlı/şanlı gazetecilerimizin, işadamlarımızın arasında Aleviliğini açığa vuramayanlar var. Kürtlere ille de “Sen Türk’sün” dedikleri gibi, Alevilere de “En iyi Müslüman sensin” ayağıyla onları Sünnileştirmeye çalışanlar var.
Aleviler, hiçbir aklın ve mantığın kabullenemeyeceği şu ‘zorunlu din dersleri’nden çocuklarını kurtarmak istiyor.
Bu, bir zulümdür; ne hukuka ne de etiksel anlayışa sığar. Madem 18 yaşına dek çocuğum, benim vasiliğim altındadır; onun cennete mi, cehenneme mi gideceğine bırak ben karar vereyim.
Aleviler, Alevi köylerine cami yapılmasını istemiyor.
Senin beni zorla, ille de kendi inanç evinde ibadete çağırmanın yeri, hangi kutsal kitapta vardır?
Aleviler, çağımızın yüzkarası olan, Kerbela Olayı’nı hiç de aratmayan, insan kemiklerinin alevleri üstünde kebap kızartılan bir yerin, aşevinden çıkartılıp müzeye dönüştürülmesini istiyor. Ne sakıncası var bunun?
Aleviler, şimdiye dek bu topluma yapılan hakaretlerden ötürü büyük üzüntü duymaktadır; bu aşağılanmanın son bulmasını ve giderilmesini istiyor.
Kimi yazar bozuntuları, müsvedde gazeteciler, kendilerini sunucu/ sanatçı sayan kimi zavallılar, yıllardan beri bizlere yutturulan öykülerinde, antolojilerinde, konuşmalarında olmadık hakaretlerde bulunmuşlar bu topluma. Kendi aşağılıklarıyla bu toplumu aşağılamaya çalışmışlardır.
Elimizi vicdanımıza koyalım şimdi. Türklüğe/Müslümanlığa yapılan bir hakaret, anında kıllarımızı dikenleştirip birer kirpiye dönüştürmüyor mu bizi? Peki, neden bu duyarlığımızı Kürtlere, Alevilere, Ermenilere karşı yapılanlar için de gösteremiyoruz? İnsanlığın hangi ölçüsüne dayanarak onlara yapılanları hoş karşılayabiliyoruz?
Her yıl milyonlarca Müslüman Kâbe’ye gidiyor. Bu yolculuk, onların en doğal hakkıdır. Hacı Bektaş Dergâhı da Alevilerin kutsalıdır. Neden bu ulu adamın (Hacı Bektaş’ın) evinin içine bir cami kondurulmuştur bugün? Neden bu külliye, tümden Alevilerin güdümüne verilmiyor?
Peki, bütün bu haklı istemleri, gerçekte olması gerekenleri, Alevilerin lehine dönüştürmede Bayram Meral’den, Namık Kemal Zeybek’ten, Ökkeş Kenger’den mi ödünç akıl alınacak?
Eğer Aleviler, Ökkeş Kenger’li bir Çalıştayı içlerine sindirebiliyorlarsa, ben o gün oraya katılan Alevilere bir Alevi gözüyle kesinlikle bakamam.
Sonuç olarak şunu söyleyeyim:
Alevi çalıştayları birer balondur; şimdiye dek yapılanları da, bundan sonra yapılacakları da, ‘saratla su taşıma’ya benzetiyorum ben.
İkiyüzlülerden derde deva olmaz...
KAYNAK : Alevihaber.com - 16.11.2009