Alevi Çalıştayları konusunda tartışma yaratan bir nokta, Alevilik tanımı.
'Alevi çalıştayları Brezilya dizisi gibi oldu' diyen Alevi topluluk temsilcilerine çalıştayın moderatöründen yanıt geldi: Güvensizlik varsa bizim yapabileceğimiz şey yok. Biz bir diyalog dili oluşturmaya çalışıyoruz. Alevilerin ortak bir dili yok
ANKARA - Alevi Çalıştayı’na güvensizliklerini “Çalıştay Brezilya dizisi gibi” diyerek dile getiren Alevilere Çalıştay Moderatörü Necdet Subaşı’dan karşılık geldi: “Şimdiye kadar Alevilerin devlete ya da bu çalıştaya ilişkin bir güvensizliği varsa bu konuda yapılabilecek bir şey yok. Biz, taraflar arasında bir diyalog dili oluşturmaya çalışıyoruz.”
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı Ali Balkız, Alevi çalıştaylarının ucu açık toplantılar serisi haline dönüşmüş olmasını kaygıyla izlediklerini söylerken, ABF Genel Başkan Yardımcısı Ali Kenanoğlu ise art arda yapılan çalıştayları ‘Brezilya dizileri’ne benzetmişti. Hükümetin kendi kafasındaki ‘çözüm’ü ‘ortak karar’ diye dayatacağını düşünen Kenanoğlu Alevi toplumunun oyalandığını savunmuştu. Bu kaygılara yanıt Alevi Çalıştayı ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in danışmanı Necdet Subaşı’dan geldi. Alevilerin şimdiye kadarki belli başlı argümanlarını gözden geçirerek sorunu yeniden müzakere etmeleri gerektiğini savunan Subaşı, şunları söyledi:
İHMALLER VAR: Aleviler birdenbire ortaya çıkmış topluluk değildir. Bu konuda ihmaller var, geri kalmışlıklar var. Bu mağduriyetlerin giderilmesi konusunda her iki tarafa da, devlete de, Alevilere de genel kamuoyuna da çok önemli görevler düşüyor. Bunun yolu ise, dinlemek ve anlamaktan; anlaşmak ve birbirimize kulak vermekten geçiyor.
VATANDAŞLIK KONSEPTİ: Ondan sonra da bunu kendi vatandaşlık konseptimiz içinde çözümlemeye çalışmak... Bu vatandaşlık konsepti ise hepimizin bağlı olduğu bir çerçeve. Bu çerçeveyi derinleştiririz, zenginleştiririz, güçlendiririz.
KAYGILANLAMALARINA GEREK YOK: Ama sonuçta dönüyor dolaşıyor iş Türkiye’de demokrasinin sınırlarıyla ya da sınır tanımazlığıyla veya bir sınıra dahil edilmesiyle alakalı bir noktaya doğru geliyor. Bu nedenle de Alevilerin kaygılanmalarına, yersiz üzüntüler yaratmalarına gerek yok diye düşünüyorum. Biz bu çalıştaylarda bir vaatkar bir üslup içinde değiliz. Biz bu sorunu tarihsel olarak anlamaya, sınırlarını belirlemeye ve bu sorun için ne yapılabileceğini konusunda projeksiyonlar geliştirmeye çalışıyoruz.
ÇALIŞTAYI BÜYÜTMEYİN: Bu çalıştay sonuçta bir bilgilenme çabasıdır. Bunu böyle abartmanın, çok ciddi anlamda derinleştirmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Devlet, Alevi toplumunun sorunları ve talepleri konusunda doğrudan bir bilgiye sahip olmak istedi ve biz bu bilginin günübirlik, uluorta yöntemle gerçekleşmeyeceğini düşünerek konunun tüm taraflarını müzakereye dahil ederek bir çerçeve geliştirdik ve bu da böyle gidiyor. Ve çok da güzel, verimli sonuçlar alıyoruz.
TEDİRGİNLİK OLACAK, NORMAL KARŞILIYORUZ: Gözlediğimiz kadarıyla Alevi toplumunda son derece iyimser bir hava var. Bazı tedirginlikler olacak, normal karşılıyoruz. Bazı kaygılar dile getirilecek; hiç de rahatsız değiliz. Bu topluluk şimdiye kadar elde ettiği deneyimlerle bir yorum yapıyor, bunu da saygıyla karşılıyoruz. Bundan sonrası için ben iyimserim.
TALEPLER ANLAMLI ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLİR: Demirbaş talepler olarak dile getirilen, Madımak Oteli’nin müze olması, Diyanet, zorunlu din dersi gibi talepler bu bilgilenme ve algılama konsepti yeniden tasarlanınca çok daha anlamlı şekilde değerlendirilebilir; değerlendirilecektir.
ORTAK DİL YOK: Tarafların ne tür bir ortaklığa, ne tür dile sahip oldukları konusunda tam bir muğlaklıkla, müphemikle savaşıyoruz. Bunları benim açıklamam da doğru değil. Çünkü İstanbul’un talepleri farklı, Ankara’nınki farklı... Taşra Aleviliğinin talepleri farklı, şehir Aleviliğinin talepleri farklı. Okumuş Aleviler farklı...
TARİHLE CİDDİ SORUNLARI VAR: Alevilerin bir kere tarihle barışıklığı konusunda ciddi sorunlar var. Ama Alevilerin sorunu, bizim değil. Yani, devlet ya da çalıştay Alevilere ne yapmak gerektiğini öğretmek gibi bir lükse veya ayrıcalığa sahip değil. Bu bizim umurumuzda da değil zaten. Bu Alevilerin kendi dertleri olmalıdır. Ama görüyoruz ki, tamamen politik bir talepkârlık, tamamen politikaya yaslanmış bir haykırış, ses verme, o esas temel sorunlarını göz ardı etmelerine yol açmış. Bu konuda da Alevilerde yeni birtakım atılımların olduğunu, yeni birtakım araştırma enstitülerinin açıldığını görüyoruz. Bunlar tabii olumlu şeyler, bunlar Ale-vilerin kendi içinde müzekere edip geliştirdikleri şeyler. Biz bunların gelişmesini istiyoruz.
ALEVİ TANIMI: Bu çalıştayın Alevlik tanımı yapmak gibi bir problemi, projesi yok. Bu tanım yapmak konusunda, herhalde hegemonik bir kaygıdan korkuluyor; birisi Aleviliğin tanımını yaparsa, biz o tanımın içine sıkışacağız diye. Bizim derdimiz değil ki Aleviliğin tanımını yapmak. Önüne gelen herkes Aleviliği tanımlayabilir mi? Aleviliğin bir düsturu, bir söylemi yok mu? Aleviler o kadar hassaslaşmışlar ki, çok sıradan bir Alevi bile tanımlamakta tepki gösteriyor: Siz tanımlayamazsınız. Tabii ki tanımlayamayız. Kimin haddine... Bizim oryantalize etmeye, tanımlamaya, tasvir etmeye hakkımız yok. Ama benim kafamda bir Alevi resmi var, bir başkasının da var. Alevilerin, kendilerinin bir tarif yapıp, “gerçek Alevilik budur” demesi lazım. Ya da “Biz Aleviliği böyle algılıyoruz” demeleri lazım.
Kamuoyu bunu olgunlukla karşılar. Ama bu konularda müthiş bir refleks var, tanımlamayı reddeden... Böyle bir şey olabilir mi? Tanımlamayın ama kendinizi tarif edin.
BEHZAT MİSER / RADİKAL - 19 Temmuz 2009