Aleviliğin kurucu ilke ve esasları, destur ve düsturları, ritüelleri bir bütün olarak Kırklar Cemi’nde mevcuttur. Kırklar Cemi’nin hiçbir yerinde ve hiçbir aşamasında "kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir”, kirli olmayanlar” vb. ifadeler geçmez.
Ve artı deyiş, nefes, deme, duaz-ı imam, mersiye, buyruk, velayetname vb hiçbir kaynağımızda bu tür beyanlara rastlanılmaz.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 2016/77 sayısında yer alan ve Yrd. Doç., Mehmet Ersal tarafından kaleme alınan “Alevi İnanç Sisteminde Dem Kültü ve Dem Geldi Semahları” başlıklı makalede;
“Erdebil Süreğini süren Ankara, Çubuk, Kalecik, Gölbaşı, Çankırı Şabanözü, Eldivan, Kırıkkale Sulakyurt ve Bursa İnegöl ilçeleri ve köylerinde yaşayan Şah Kalender Veli, Hacı Ali Turabi, Seyyid Cibali Sultan, Hacı Muradi Veli ve Hacı Mehemmed Abdal Ocaklarının cemlerinde sakinin yardımcısı olarak dem dağıtma görevini önce musahipli iki kadın yapar. Bu kadınların kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir. İlk demi bunlar dağıttıktan sonra iki genç kız meydana gelir ve dem üçleninceye kadar dem dağıtırlar. Bu iki örnekte de temizliğe, saflığa bir gönderme vardır. Dem kutsal ve dualı bir sudur. Onu kirli olmayanlar dağıtabilir.” denilmektedir.
Makaleyi kaleme alanın bütünüyle çarpıtılmış ve kurgulanmış ifadelerine Virani’ye kulak vererek yanıtlamak mümkündür: “Güruh-u Naci’den bir bacı geldi/Kırkların dolusun eline aldı/Cümlesi o bacıya hep secde kıldı/Şah dedik bacıya Şah’tan içeri.” Virani’den tecelli eden nefesin bu sözlerinden “kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir”, demi su olarak algılamak ve yorumlamak mümkün müdür? Ama yazar kurgulamış!
Aleviliğin kurucu ilke ve esasları, destur ve düsturları, ritüelleri bir bütün olarak Kırklar Cemi’nde mevcuttur. Kırklar Cemi’nin hiçbir yerinde ve hiçbir aşamasında “kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir”, kirli olmayanlar” vb. ifadeler geçmez. Ve artı deyiş, nefes, deme, duaz-ı imam, mersiye, buyruk, velayetname vb hiçbir kaynağımızda bu tür beyanlara rastlanılmaz. Kurulan cemlerde, sürülen demlerde, yapılan muhabbetlerde her dem hakkın binası kurulur ki, bu meydanda eşikteki, beşikteki, döşekteki birdir. “Kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir”, “onu kirli olmayanlar dağıtabilir” vb. zihinsel bir yapıya Alevi teolojisi zerre kadar meydan vermez. Ne hakkın kelamında ne ulularımızın nefesinde böyle asılsız beyanlar tecelli eder. Deme gelince kudret kandilini nurdan ve kaynağını dem biliriz. Akıl ile gönlü birlemeyenleri aşar bu mesele. Düşmemiş bir zihinsel yapı kadınlara yönelik ‘kadınlıktan düşmüş olmasına dikkat edilir’ gibi bir ifade kurmaz.
Anlaşılan odur ki yazar kendi kafasındaki kurgu üzerinden bu tür çıkarsamalarda bulunmuş. Bu kurguyu yapmadan önce en yalın haliyle YÖK Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi’ne bakması gerekirdi. Ayrıca makalenin sosyal bilimlerde yöntemsel yaklaşımlar anlamında hiçbir dayanağı yoktur. Örneğin, yorumsamacı, realist, feminist, postmodern vb. Bahse konu olan makalede 30’u aşkın fotoğraf ve görsel yayınlanmıştır. Bu fotoğrafların yayınlanmasına ilişkin kişilerden herhangi bir izin alındığına dair vurgu bulunmamaktır. Araştırmaları yürüten kişi şunu bilmelidir ki: Yolumuz kameralarda değil gönülden geçer.
Artı belirtilmesi ve düzeltilmesi gerek bir başka bilgi ilgili ifadelerde geçen ocakların Erdebil süreğine bağlı olduğunu iddia etmesidir. Bu bilgi asılsız ve yanlıştır. Yazar kuvvet ve muhtemel Hacı Bektaş Veli Dergâhı ile herhangi bir bağının olup olmadığını öğrenmek istememiştir.
Pirimiz Hacı Bektaş Veli der ki: “Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde/Hakkın yarattığı her şey, yerli yerinde/Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok/Noksanlık da eksiklik de, senin özünde.” Özü ve zihinsel yapı bir yana dursun yazarın makalesinde yöntemsel yaklaşım, araştırma teknikleri, bilimin temel kuralları ve akademik etik açısından birçok eksik, noksan, yanlış ve kusur bulunmaktadır.
Bu düşünsel ve zihinsel yapının kurgulayarak bilgileri nasıl çarpıttığını bilmek için kâhin olmaya gerek yok fakat asıl acı olan bu tür kurgusal ve zihinsel yapıların değirmenine su taşımakla yetinmeyip, değirmenlerine buğday taşıyanların halidir. Hacı Bektaş Veli; Diyar-ı Rum’a geldiğinde Rum Erenleri’ne gıyaben selam verir. Selam, o sırada mecliste onlarla birlikte oturan Fatma Bacı’ya ayan olur; ayağa kalkıp selamı alır. Erenler kimin selamını aldığını sorarlar; o da Rum’a yeni gelen bir erenin selamını aldığı cevabını verir. Sanırım değirmene buğday taşıyanların kaçırdıkları nokta bu ayan olma durumudur. Hakikat şehrinde, mana bağında, muhabbetin neşesi ile gönülleri birleyenlerin halleri Ulu Pir’e ayandır; sır bildikleri nokta-ı beyandır.
Halil Karaçalı
GazeteDuvar'dan alıntıdır.