Sünni İslamın temsilcisi olarak toplumsal hayatın her alanını kuşatan Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılacağına "Mezhepler Müdürlüğü"yle kapsama alanını mı genişletecek? Bu ne sesini yükselten Alevilerin, ne diğer inanç sahiplerinin ne de inançsızların özgürlüğünü güvence altına almaya yarar.
Alevilerin sesini yükseltmesinin ardından hükümetin giriştiği "açılım" sonucunda uzmanların hazırladığı rapor, laiklik ilkesine aykırı olarak İslam ve özelde de Sünni İslam'ın temayüz etmesi için çalışan Diyanet'i kaldırmak yerine diğer mezhepleri de kapsayacak hale gelmesini önerdi.
Öneri bir Mezhepler Müdürlüğü kurulması. Hangi mezheplerin kamu desteğine mazhar sayılacağı, hangi inancın mezhep olarak kabul edilip hangisinin edilmeyeceği, buna hangi "alimin" karar vereceği belirsiz.
Alevi Bektaşi Federasyonu, hükümetin düzenlediği çalıştaylar sırasında Diyanet'in kaldırılmasını talep etmiş bunu da şöyle gerekçelendirmişti:
"Çünkü devletin dini olmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı bir fetva kurumu gibi çalışıyor, mahkemelere görüş bildiriyor, bütün yurttaşlardan (ve elbette Alevilerden de) toplanan vergilerin Sünni yurttaşlara aktarımında da köprü görevi görüyor. DİB personeli, Devlet Personel Daire Başkanlığı'na, mal varlığı devletin başka kurumlarına aktarılmalı.
Yerine AB ülkelerinde olduğu gibi "İnanç Vergisi" toplanmalı. Her mali yıl başında devlet, vergi mükelleflerine bu vergiye belirlenen yüzde itibarıyla katılıp katılmayacağını, -hangi inanca mensup olduğunu sormadan- hangi inanca aktarılmasını istediğini sormalı, ona göre vergi toplamalı, toplanan vergileri, ilgilinin istediği inancın mensuplarının oluşturmuş oldukları veya oluşturacakları kurumlara aktarmalı, kuruşuna kadar da denetlemelidir."
Kalksın mı, kalsın mı?
Diyanet'in ne yapılacağı uzun zamandır tartışılıyor. bianet arşivinden farklı zamanlarda belirtilen görüşlerden bazıları şöyle:
Doç. Dr. Elçin Macar: "Diyanet'in varlığı eşitlik ilkesine de aykırı. Devletin din işlerini düzenlememesi gerekir; teorik olarak vatandaşlarının inançlarının sayısı sonsuz olacağına göre, bunları düzenlemeye kalktığında eşitlik ilkesine aykırı davranacaktır. Hiçbir zaman hepsine hizmet veremeyecektir."
Erdoğan Aydın: "Laik bir düzende din kamusal bir görev değil, aksine sivil topluma ait bireysel bir alandır. Devletin buradaki fonksiyonu, yurttaşlarının din ve vicdan özgürlüğünü sınırsız ve eşit bir şekilde güvenceye almak bağlamında biçimlenir. Din alanının devletçe örgütlenmesi ise, onu laik bir düzenlemenin dışına çıkararak ya bir din devletine ya da halen olduğu gibi dini kontrol ve din aracılığıyla toplumu kontrol eden sözde laik bir konuma geri çeker."
Kezban Hatemi: "Diyanet İşleri'ne kamu tüzel kişiliği verip özerklik sağlanmalı, Hristiyan ve Musevi dini teşkilâtına da tüzelkişilik tanınmalıdır. Aynı Diyanet İşleri teşkilatı içinde, şafii sünni mezhebi ile Şiiliğinin de yer alması doğru olacaktır. Diyanetin "ilga" edilerek tamamen sivil topluma bırakılması, bugünkü sistemden çok daha sakıncalı olur. Türkiye'yi parçalamak için de bundan iyi bir yol düşünülemez."
Diyanet devleti
Osmanlı'daki şeyhülislamlığın yerine gelen Diyanet İşleri Başkanlığı 1965'te çıkarılan kanuna bugünkü halini almaya başladı, zaman içinde gelişti ve yayıldı. Kanuna göre kurumun görevi "İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek"
Diyanet kendi içinde bir devlet gibi. Merkez, taşra, yurtdışı teşkilatı var, eğitim veren kuran kursları var, gençlik ve spor kulübü var, "aile yapısını korunması" için çalışan rehberlik büroları var, "kadına yönelik" hizmetleri var, Strateji Geliştirme Başkanlığı var, dergi ve kitap yayınları, görüntülü sesli yayınları var. Kurban kesimini düzenlemek, hac ve umre seyahatlerini düzenlemek gibi yetkileri var.
Başkanlık tüp bebekten, estetik ameliyata, kadınların iş hayatında yer almalarından organ nakline toplumsal hayatın her alanıyla ilgili "görüş" üretiyor.
2009-2013 stratejik planında yer alan verilere göre 84 bin 195 kadrolu ve 9 bin 894 sözleşmeli personeli var.
2010 bütçesinden Diyanet'e, çok sayıda bakanlıktan fazla, 2 milyar 650 milyon TL ayrıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ayrılan para 1 milyar 115 milyon TL; Adalet Bakanlığı'na ayrılan para 3 milyar 783 milyon TL'ydi.
Strateji planında fırsat olarak "dinin dünyada yükselen değer olması" ve "birçok toplumsal sorunun çözümünde resmi kurumların ve STK'lerin Diyanet'le işbirliği yapmak istemesi" görülüyor.
Tehditler arasında sayılanlarsa "İslam alanındaki farklı görüşlerin ayrı din olarak gösterilmesi yönündeki çabalar" "bölücü faaliyetler", "dini, ve ailevi değerleri yıpratmaya yönelik yayınlar", "zorunlu din dersinin kaldırılması talepleri"...
İnanç özgürlüğü, Müslüman olma zorunluluğu
Şimdi hükümet, farklı inanç sahibi toplumsal gruplardan en örgütlü, kalabalık ve sesini yükseltenlerden biri olan Alevilerin taleplerini görmezden gelip Diyanet içinde mas etmeyi planlıyor.
Sünni Müslüman olmayan inanç sahiplerinin, agnostik ve ateistlerin, inandıkları doğrultuda bir hayatı bu topraklarda yaşama özgürlüğünün nasıl güvence altına alınacağı; kendi hayatları İslamın Diyanet yorumuyla kuşatılsın diye neden vergi vermek zorunda oldukları sorularıysa hala havada asılı duruyor. (EÜ)
İstanbul - BİA Haber Merkezi - 12 Ağustos 2010, Perşembe - Erhan ÜSTÜNDAĞ