Bir at gördüm Silistre'nin ilinde
Elma gözlü kız perçemli Kırat gel
Ne bend'oldun lekelerin elinde
Elma gözlü kız perçemli Kırat gel
Kır'ı binmek iyi gelir uğura
Hay edende dağı taşı devire
Başı küçük boynu benzer puhura
Elma gözlü kız perçemli Kırat gel
Büyüktür gövdesi küçüktür başı
Altıdan yediye gidiyor yaşı
Çardaklıçamlı'da küçük kardeşi
Elma gözlü kız perçemli Kırat gel
KÖROĞLU YAVAŞ YAVAŞ YORULDU,
İHTİYAR OLDU ÇÜRÜDÜ:
BAŞLADI YAKINMAYA:
Felek aldı devranımı demimi
Ya ben kime gidem imdada bilmem
Aşkın deryasına saldı gemimi
Çalkanıp çıkmaya bir ada bilmem
Kement attım dala ben
Düştüm haldan hala ben
Çöp deşirdim yuva yaptım
Uçamadım bala ben
Ben feleği dost bilirdim
Bağladı kollarım benim
Eser iken esmez oldu
Serimde tellerim benim
Pünhanım çağırır hazır ve nazır
Yetiş imdadıma boz atlı Hızır
Kefenim dikildi tabutum hazır
Kabirim kazıldı nerede bilmem
Güven gez güven gez
Dağda olur güven gez
Ne devlete bel bağla
Ne varlığa güven gez
Dedi, Köroğlu hikayesi burada bitti. İşte böylece, Şaman dualarından Dedem Korkut'a, Dedem Korkut'tan Köroğlu'na, Yunus Emre'ye, Pir Sultan Abdal'a, Karacaoğlan'a, Dadaloğlu'na, ondan ona ondan ona, ondan da çağımızın büyük ozanlarına sürüp geldi bu güzel dil. Hep doğru gördü, doğru söyledi bu telli Kur'an.
Onlar yalnız bize bu dünyayı sevdirmekle kalmadılar, daha mutlu ve daha adil bir dünyanın geleceğini de söylediler. Belki o dünyayı görmediler ama, görmüşçesine söylediler...